Afi Can

Hünkarım (Masal)

Afi Can

  • 1544

Zamanın birinde, göğe uzanan sutünları, göle düşen su damlası gibi halka halka genişleyen
duvarları,görkemli sfenksleri ile etrafına ihtişam saçan, uzak diyarlardan gelen hükümdarları
kıskandıran bir saray varmış ve bu sarayda yaşayan babacan bir hükümdar... Bu hükümdar
öyle merhametli,öyle vicdanlıymış ki bu üstün özelliği ile dünyanın dört bir yanına nam
salmış...
Halkının ona sevgisi hiç kuşkusuz bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgi nehri gibiymiş,
çağladıkça çağlıyormuş mübarek... Halkı onu o kadar çok seviyormuş ki, bazıları onun yüce
gönüllüğünden nasiplenebilmek, hal hareketlerinden feyz alabilmek için ülkenin dört bir
yanına yaptırdığı sarayların önünde yatıp kalkıyor, "hünkarım sen çok yaşa..." nidaları ile
şehirlerin sokaklarında düğün alayı gibi dolanıyorlarmış, ama artık övgüye ve alkışlanmaya
alışmış olan hükümdar bu soytarıları pek dikkate almadığı gibi yeteri kadar da memnun
etmiyormuş.
Sebebi olarak, bu soytarıların onun yüce merhametine nail olacak kadar bağırmıyor
olmalarını gösteriyormuş ve sonuç olarak hükümdar o kimselere menfaat lütuf edecek kadar
değerli görmüyormuş, derken halkın arasına karışmak için gittiği Cuma namazının çıkışında,
kendisini bekleyen kalabalığın görünmeyen bir yerinden ses yükselmiş “Senden gelecek
hayır şeytandan gelsin bre zındık, yetti artık…" hemen sözü söyleyeni derdest ettirmiş ama
karşısına çıkarılmamış, övünerek inşa ettirdiği zindanlarından birisine kapatmış, vereceği
cezanın onun yüce adaletini gölgelemesini istemediği için kadılarını yanına çağırmış ve
"yargılayın şu densizi, hak ettiği cezayı verin buyurmuş..."
Kadılar belli bir güne mahkemeyi kurmuşlar, ama hepsi şaşkınmış, kimse zindana gidip
bakmadığı için günlerdir zindanda beklettikleri bir çocukmuş, henüz 15 16 yaşında bir velet.
Kadılar, şimdi biz buna mı ceza vereceğiz, ne cezası verelim diye kara kara düşünürken,
mahkeme gününü iple çeken hükümdar, fedaileri ile birlikte mahkemeye gelmiş, eliyle, ayağa
kalkan kullarını oturmaya ikna etmek için basit bir el hareketi yapmış ama hükümdara olan
saygılarından dolayı başta kadılar ve diğer tüm memurlar ayakta dikilmeye devam etmişler,
ancak hükümdar oturduktan sonra kürsülerine geçip yargılamayı başlatmışlar.
O ana kadar sanığı fark etmeyen hükümdar, bir bakmış kürsünün altında kaybolan bir çocuk
duruyor, şaşırmış, ama acımışta, öfkesini ve kudretini göstermek yerine merhametini
sunmanın daha fazla kendisine fayda sağlayabileceği düşüncesiyle ona merhamet etmeye
karar vermiş.
Artık bir işe kalkıştığı için de kadıların hükmü vermesine kadar beklemiş, kadılar çocuğa
hapis cezası vermişler ardından yüce haşmetlimiz ayağa kalkarak tüm merhametini
göstermiş “affettim seni evlat ,bundan böyle devlet-i aliye-i temsil eden ben hakkında ileri
geri konuşma..” demiş ve “kitap okuma cezası veriyorum sana...” diye eklemiş. Salon feryat
figan, hükümdarın yüce gönüllülüğü karşısında gözyaşlarını tutamayanlar, böyle bir
hükümdara sahip oldukları için birbirini sarmalayanlar, bağıranlar, hünkarım çok yaşa
hünkarım çok yaşa diye tepinenler derken hünkar memnun biçimde ayrılmış salondan...
Ertesi gün tüm tellaklar sokaklarda hünkarın bu yüce gönüllüğünden bahsedip durmuşlar,
öyle ki Fizan’a bile tellak gönderilmiş ne kadar merhametli bir hünkara sahip olunduğu
yabancı memleketlere de bir bir anlatılmış..
Masal devam ediyor arkadaşlar ama burda kesmek iyi olacak, zira memlekette olan biten
herşeyi anlatmaya kalksak "Dede Korkut" masallarına denk kalınlıkta bir kitap ortaya çıkar.
Biz iyisini ayrı ayrı ele aldıklarında bizlerde bir değer göremeyen ancak toplu halde
olduğumuzda gözlerinde değerimiz olan siyasetçilere bizlerin efendisi değil hizmetçilerimiz
olduklarını hatırlatalım.
Ve 2500 yıl öncesinden, bir fıçının içinden gelen bir sesle cevap verelim.
İnsan deliliğinin en komiği olan kibir ile halkına bakan politikacılara hep bir ağızdan " gölge
etmeyin başka ihsan eylemez" diyelim. Tüm herkese saygılarımı sunar, iyi haftasonları
dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları