Afi Can

GEMİ

Afi Can

  • 1125

"Düşeş" isimli 34 metre uzunluğunda 8,5 metre genişliğinde olan Türkiye bayraklı kuru yük gemisi gırtlağına kadar  demir kutularla dolu halde limanda motorlarını çalıştırmış, kalkışa hazır bekliyordu. Düşes ’in Mersin limanından Hindistan'a hareket saati gelmiş hatta bir parçada geçmişti. Henüz kalkmadan tehir eden geminin genç kaptanı, sisle kaplanmış limanda bekleyen geminin güvertesinde siyah pardösüsü, beyaz şapkası ile öfkeden deliye dönmüş halde aşağıdakilere bağırıyordu. 
- Nerede bu bunak herif, bulup getirin şu uğursuz adamı...
Genç Kaptanın hiddetli haykırışlarına karşılık beklediği gibi aşağıdan değil arkasından geldi.

-Kaptanım,  ihtiyarı kilerde farelerin arasında, şarap fıçılarının orada bulduk ama halen kendinde değil, iki kova su boca ettik, ne içtiyse artık kendine gelmedi. 

-Ölmüş mü yoksa lanetli herif...
- Bizde ondan şüphelendik kaptan ama maalesef ki, cılız bedeni hasta bir köpek gibi iniltiler çıkarıyor... Gelir kendine, bırakalım uyusun biraz daha ihtiyar…
-Peki, öyle olsun, yalnız kilerin kapısını üzerine kilitleyin, çıkamasın oradan da aklı başına gelsin sefil herifin...
Talimatı yerine getirmek için hareketlenen miçonun keyfi, aldığı bu emir karşısında daha da artmış gibiydi. Kilerin,  ziftle kaplanmış olan kapısı ikinci kaptanın üzerine kilitlenirken, kapının çıkardığı  iğrenç  gacır-dama sesi, martıların kulak tırmalayan bağrışmaları arasında yavaşça kayboldu.
Açık denizden yayılan, iyot yüklü tuzlu deniz havası ihtiyarı kendine getirdiğinde gemi çoktan demir almış, beşik gibi sallanarak mavi sular üzerinde ağır ağır ilerlemekteydi. Nerede olduğunu anlamak ister gibi sağa sola bakınan ikinci kaptan, elleriyle seyrekleşmiş, ensesine kadar inen uzun kır saçlarını düzeltti. Üstüne çeki düzen vermek için elbiselerini aşağı yukarı çekiştirdikten sonra kırış kırış olmuş ellerini topak yapıp gözlerini ovuşturarak karanlıkta homurdanmaya, kendi kendine söylenmeye başladı.
-Aptal herifler beni içeri de unutmuşlar, bir de bana kızarlar, daha ikinci kaptanın gemide nerede olduğundan bile haberleri yok. Diye içerlerken dışarı çıkmak için altından bir parça ışık süzülen kapıya yöneldi. Henüz birkaç adım atmıştı ki devrilmiş bir şarap fıçısı ayağına takıldı. Karanlıkta sendeleyerek öne doğru savruldu, yüzükoyun yere kapaklanıyordu ki son anda farkına vardığı kirişe yaşından beklenmeyecek bir çeviklik ile tutunmayı başardı. Birkaç küfür savurduktan sonra el yordamıyla yoluna devam etti. Demir kapıya geldiğinde kapıya omuzuyla bir parça kuvvet uyguladı ama kapı açılmadı… Kapıyı ne kadar zorlarsa zorlasın açamayınca, cılız kollarıyla kilerin kapısını döverek ses çıkarmaya çalıştı. Bu çabasının yetersiz olduğunu görünce çatallaşmış sesi ile bağırmaya başladı. “Hey aptallar çıkarın beni buradan” ama geminin bordosunu döven dalgaların sesi onun boğuk ve mecalden yoksun sesini rahatlıkla bastırıyordu.
-Lanet herifler, ahmaklar… Diyerek bir müddet daha serzenişine devam etti. 
Beklemekten başka çare bulamayan ikinci kaptan az önce ayağına takılan şarap fıçısını yerden kaldırarak çakı ile tapasını açmaya çalıştı. Sıkı geçme tapa onu bir hayli uğraştırdı. Tam vazgeçmek üzereyken şarabın keskin kokusunu aldı. Bunun üzerine tapayı biraz daha kurcaladıktan sonra tamamıyla açmayı başardı. Ardı ardına hızlıca 3 kadeh şarap içti. Maşrapasında ki son yudum şarabı içiyordu ki, kapının altından yere düşen cansız ışığın bir belirip bir kaybolduğunu fark etti. Acele etmeden, kalkarak tekrar kapıya yöneldi.  Birkaç isteksiz yumruktan sonra kapı anahtarının yuvasında döndüğünü işitti. Hafif geri çekilerek kapının tamamen açılmasını bekledi.

Öyküye burada arada vererek bir daha ki hafta  devam etmek ümidiyle, sevgiyle kalın, sağlıcakla kalın,edebiyatla kalın. Dünyanın telaşesinden yorulduğunuzda öykülerime bir göz atın. 
 

Yazarın Diğer Yazıları