“Bir şey, bir şey olduğu zaman başka birşey olmaya başlar.” Derdi rahmetli dedem. Kendi gitti kulağımıza sözü küpe olarak kaldı. Gerçi gidip gitmediğini tam olarak bilmiyorum.Biz torunlarına verdiği öğüte bakarsak başka birşey oldu. İnsan duygu, düşünce ve gerçekliği ile anlaşılması güç olan bir şeye dönüştü. Bu durum bütünden ayrıldığı anlamına gelmiyor benim için aksine dönüşümü aslında bütünün bir parçası olabilmek adınaydı. Bütünden ayrılmak için değil.
İşte böyle çelişkili vakalarda zihnimde kargaşa belirir.Düşündüklerim ile öğretilenler arasında ki bu tezatlık duygularıma sirayet eder. Huzurum kaçar, moralim bozulur.
Zihnimde ki bu karmaşa ruhuma bulaştığında beni huzursuz kılan durumları seyreltmek için “Ben ne oldum” diye sorgulamaya çabalarım. Bu sanıldığı kadar kolay değildir. İnsanın kendisine karşı dürüst olma konusu bana daima şaibeli gelir,çünkü insanın en büyük dalkavuğu yine kendisidir. Olmadık konularda insanı yüreklendirebilir hatta utanması gereken durumları alkışlatabilir kendine,öğünmesini bile sağlayabilir. Kurnazlığı erdemsizlikten çıkarıp beceri olarak gösterebilir. Bunların farkında olmama rağmen yine de çabalarım. Kendimi kurcalamaya devam ederim. İçten içe ne olduğumun adını tam ve sınırları çizilmiş şekle getiremediğimi bilirim. Tüm bunlar olurken ne olmaya başladığımsa açık bir biçimde önümde belirmeye başlar. Kötü niyetli kötü bir insan olmaya evriliyorumdur. Hemen kendime çeki düzen vermek için kolları sıvarım. Önce bana durmadan kötü şeyler vesvese eden iç sesi sustururum. Dinlediğim müziği, okuduğum kitabı, yediğim yemeği, yattığım ortamı, duş aldığım banyoyu değiştiririm. Değiştirmezsem ufak dokunuşlarla yeni bir hal almasını sağlarım. Tedbir mekanda ferahlık vardır sözünü yaşam alanıma da uygularım. Kulağa tuhaf gelebilir ama usanç ve karmaşayı bir anda keser. Berrak olmasa da bulanıklığı azalır duygu düşünce alemimin.
Değişen şeyin düşüncelerim olmadığını pozisyon değiştirdiğimi, ölümüne reddettiğim şeyin, kabul etme aşamasına sessiz ve sakince geçtiğimi, aslında direndiğim şeye dönüştüğümü anlarım. Misal daha yavaş biçimde yaşlanmak adına yaptığım tüm o diyetler,sporlar ya da sağlıklı yaşama zırvalarının yaşlanacağım gerçeğini kabulleniş süresimi makul bir çizgide gerçekleştirmek için olduğunu anlarım. Direndiğim gerçeklere karşı kendimi avutma biçimi olduğunu kapsayıcı biçimde kavramam fazla vaktimi almıyor.
En nihayetinde herhangi bir kıtadan bir avuç toprak parçası kopsa denize düşse bütün bir kıt’a küçülmüş mü oluyor veyahut bütünden ayrılmışmı oluyor. Bütünün hududu suyun üstünde kalan kısmından mı ibaret. Kopan bir avuç toprağın denizin altındaki kısmına geçmesi bir ayrılış bir kopuş ya da farklılaşma mı? Deniz bu bütünün bir parçası değil mi? E o halde mesele benim başıma gelenleri hangi boyutta ve ölçekte ele aldığım meselesi oluveriyor. Sonra orda bırakıyorum. Çünkü boyut ve ölçekte bana karşılaştığım meseleler ile alakalı tatmin edici bilgi vermiyor. Dünyamızdan kat ve kat küçük yada büyük olan yıldızları göz ölçeğimle ölçtüğümde ne kadar yanıldığımı elime metre almadan da kavrayabiliyorum. Mesele gözüme büyük ya da küçük gözükmesi değil. Benim onu nasıl algıladığım. Sorunları kendi haline bırakırım. Yeni tabirle akışına bırakırım. Çünkü termodinamiğin altın kuralı entropi yani birşeyi kendi haline bırakırsanız dağılma eğiliminde olacaktır. Ona yön ya da biçim vermek için yani dağılmadan bir ara da kalmasını sağlamak için
Müdahale etmemiz lazım. Tıpkı vucudumuza zihnimize olduğu gibi. Yemek yemeliyiz su içmeliyiz ve belirli miktarda muhakak hareket etmeliyiz. Vücudumuzun entropiye maruz kalmaması için bunu duygu ve düşüncelerimiz içinde geçerli olduğuna inanıyorum.
Toplum olarak ama sadece bizim toplumumuz değin tüm insan toplulukları entropiye maruz kalmamak için ivedi biçim de kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor.
son söz / oktay rifat...
boğazından lıkır lıkır geçen
şu suyun kıymetini bil
nedir ki bu mavilik deme
pencereden görebildiğin kadar
göğün kıymetini bil
kıymetini bil çiçek açmış bademin
güneşli odanın çamurlu sokağın
beyazın siyahın yeşilin
pembenin kıymetini bil
dirilik öyle bir şey yurekte
sevinçle çırpınır
kavak yelleri eser insanın başında
insanoğlu kızar öfkelenir savaşır
halk için girişilen savaşta
o korkulu sevincin
öfkenin kıymetini bil
bil ki bu
budur iste
güneş yalnız dirileri ısıtır
güneşin kıymetini bil.
son söz / oktay rifat…
Hepinize keyifli haftalar dilerim. Sağlıcakla kalın, sevgiyle kalın. Dünyayı da yaşamlarımızı da inanç ve düşüncelerimizi de öyle abartmayın. Gelişine vurun hayata, bu toprağın üstü olduğu gibi altı da olduğunu unutmayın olur mu dostlar….