Prof. Dr. Nihat Aycan

Yaşlılıkla İlgili Dini Açıklamalar ve Hz. Mevlana'nın Yorumları

Prof. Dr. Nihat Aycan

  • 1735

İnsan, her canlı gibi, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık şeklinde belli gelişim dönemlerini çeşitli deneyimlerle yaşayarak hayat sürecini tamamlar. İnsanların yaşadığı deneyimler, sağduyu olarak, sözlü şekliyle atasözleriyle nesilden nesile aktarılır. Bir milletin kültürünü, dünyaya bakış açısını; meydana getirdikleri eserlerin yazılı ve sözlü birikimlerinden, özellikle sözlü kültürün taşıyıcısı atasözleri gibi kalıp ifadelerden tespit etmek mümkündür. Atalarımızın uzun yıllar boyunca deneyimleyerek elde ettiği tecrübeler, bir birikim hâlinde sözlü dil ürünleriyle sonraki nesillere aktarılır. Sözlü kültürü, bir kale gibi muhafaza eden atasözleri söz konusu aktarma işini üstlenir. Sözlü kültürün aktarımlarından biri de yaş, yaşlılık olduğundan, yazımda bu konuyu özlü sözler, atasözleriyle belirteceğim. Öncelikle yaşlılığın Türkçe metinlerde yar alışını bildirelim. Yaşlı, yaşlılık ve yaşlan- ile ilgili kelimeler Türkçenin ilk yazılı metinlerinden itibaren görülür. Örneğin, “Köktürk metinlerinde itibarlı, yaşlı şeklindeyken, Uygur metinlerinde kart yaşlanmış, ihtiyar; Karahanlı metinlerinde kocamış kişi, ululuk, büyüklük; Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde ihtiyarlamak, çok yaşamak; Kıpçak Türkçesinde ihtiyarlamak ya da yaşlanmak, saç sakalı ağarmak anlamındadır. Dünya sağlık örgütünün (DSÖ) 1982 yılında, yaşlıların yaşadığı sorunlara dikkat çekmek amacıyla 18-24 Mart aralığını kapsayan günleri belirlemesinden itibaren her yıl bu hafta dünyada ve ülkemizde “Yaşlılara Saygı Haftası“ olarak kutlanmaya başlanmıştır. Yaş ölçütü, fiziki özellik olarak, yaşlılık belirlemede önceden beri birçok ülkenin kabul ettiği genel bir ölçüttür. Diğer taraftan Mevlana da yaşlılıkta vücutta meydana gelen değişiklikleri bildirmiştir.  
Yaşlılık denildiğinde hepimizin zihninde benzer duygu, duyuş ve oluşlar canlanır. Söz konusu ortak anlayış, sağduyu ya da başka deyişle özdeyişler, atasözleriyle dile getirilir. Atasözleri inceleyerek yaşlılık hakkında da temel bilgilere ulaşır, buradan da yaşlıları tanır, açıklar ve anlatırız. Din esaslı, özdeyişleri başlı başına belirtmek yerine, Mevlana’nın konu hakkındaki yorumlarını bilmek genel bir fikrin oluşmasını sağlar. Şöyle ki, Elhak (hiç şüphesiz), yaşlılık zorlu bir yük. Bu yüzden Nebî sallallahu aleyhi ve sellem “Ya Rabbi, Beni erzel-i ömre, ömrün verimsiz çağına bırakma!” diye duâ etmiştir. Kur’an-ı Kerim yaşlılık konusuna temas ederken Hz. Zekeriya (a.s.)”ın nutk-ı şerifiyle, anlamlı sözünde “Kemiğim zayıfladı, saçıma ak düştü” (Meryem/2) şeklinde yaşlılığa bir açıklama getirirken; Yasin Suresi’nde, “Biz kime ömür verirsek, (sonunda) yaratılışta onu noksanlaştırırız” (Yasin/68) tespiti yapılmıştır. Hz. Yusuf (a.s)”ın babası “Yaşlı büyük bir zattır” şeklinde anlatılarak onun şahsında bir olgunluğa işaret edilir. Kasas, kıssalar/23″de Şuayb (a.s.)”ın kızları aynı niteliğe özdeş ifadeyle babalarını “Yaşlı büyük bir zattır.” şeklinde tanımlamışlardır. Hz. Sara validemiz de Hud, töbe/72″de, Hz. İbrahim için yaşlılığına işaretle “Nasıl çocuğumuz olacak” ifadesini kullanır. Nihayet Gafir, bağışlayan/67″de doğumdan ölüme uzanan çizgide insanın biyofizik yapısının merhaleleri şöyle özetlenmiştir: “Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan) yaratan, sonra bebek olarak (ortaya) çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız ve belli bir vakte (ecele) ulaşmanız için yaratan O’dur. Umulur ki düşünürsünüz!”. Ayetlerde yaşlanan ana babaya merhamet niteliğinde bir davranış sergilememiz (İsrâ, Hz. Peygamberin Mescid-i Harâm'dan Mescid-i Aksâ'ya, oradan da göğe yaptığı yolculukta /24), tavsiye edilir. Hadis-i şeriflerde de Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize acımayan bizden değildir, Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslümana saygı gösterip ikramda bulunmak, Allaha saygıdandır. Büyüklerin sözü, sözlerin en büyüğüdür şeklinde vurgular yapılması, “yaşlıların saygıya layık olmalarını merkeze alan bir yönlendirmeyi veya tavsiyeyi” belirler. Anlaşıldığı gibi din temelli yaşlılık açıklamalarında, yaşlılıkta zayıflık ifade edildiği kadar, saygınlık da belirtilmiştir. Hz. Mevlana yaşlılığı, fiziki ve ruhi değişiklikle tanımlamıştır.
Hz. Mevlana’nın yaşlılıkla ilgili yorumları
Hz. Mevlânâ, tüm kâinatta geçerli temel ilkenin değişim olduğunu bildiği için bu süreçte insanın kendi fiziksel değişim/dönüşümünden ibret alarak, nefsini, benliğini de tekâmül lehine dönüştürmesinin önemine işaret etmiştir. Ona göre yaşlanma denilen değişim, dönüşüm insanın aslına, yani Allah’a dönüşünün habercisidir. İnsan, hayat denilen ve kendisine Allah’ın sunduğu sonlu zamanı iyi kullanmalıdır. Bunun için bedeninin geçici olduğunu görüp, geçici olandan ebedî kalıcı olana ilahi benliğe ulaşma yolunda kendini geliştirmesi, olgunlaştırması, gerekir. O yaşlanma denilen fiziki varlığındaki değişikliği şu şekilde belirtir: Sonbaharda ağaçların yaprakları nasıl dökülürse, aynı şekilde bedenden de bir imtihan gereği şu güzelim elbiseler uçar. Ağaçlar yaprak giysisiyle kuşanıp kevni bir güzelliğe nail olurken sonbaharda, yazınki güzelliğinin, yaprakların çekiciliğini kaybeder, kupkuru çırılçıplak kalakalır. Hz. Mevlânâ insanın hayat sonbaharında, yaşlılıktaki “trajik görüntüyü” mevcut durumla kıyaslayıp yaşlılığı biraz daha derinlerden kurgulayarak şunları söyler: Parıltısı (gençken) aya benzeyen yüz, yaşlanınca kertenkele sırtına döner. Parıl parıl (gençken) parlayan o saç o baş yaşlılıkta berbatlaşır, saçlar dökülür çıplak kalır. Bir zamanlar naz ve eda ile salınan mızrak gibi o dümdüz o boy pos, kocalıkta bükülür iki büklüm olur; yay gibi eğilir de iki kat olur. Lale renkli yüz, yaşlılıkta safrana döner sararır. Aslan gibi güçlüyken tükenir takatsiz kalır. Şimdi yolda yürürken koluna girip yardım ederler. Bunlar hep gam alameti, pörsüme nişanesidir. Gerçek şu ki; bunların her biri ölümün habercisidir. Yaşlılıkla birlikte fiziki eriyişin görüntüsünü bu şekilde bildiren Hz Mevlânâ, ruhunu olgunlaştıran ihtiyarları da şu sözleriyle yüceltir: Ancak birinin doktoru Allah’ın nuru olursa, Ona ihtiyarlıktan hararetten bir noksanlık gelmez. Onun güçsüzlüğü sarhoşun gevşekliği gibidir. O güçsüzlük te güçlüdür. Ölürse bütün varlığı zerre zerre şevk ışığına dalar. Fakat bu nura sahip olmayan kişi meyvesiz bağdır, güz onu altüst eder. Hayatında kendini gerçekleştirenler, nura ulaşanlar, yaşlılıkta bile bir tür gençtirler, mezarda zevk içindedirler. Ama olgunluk meyvesini elde edemeyenler, yaşlılıkta güz mevsiminin yıkımına maruz kalırlar. Hz. Mevlânâ bu durumda olanları şöyle tanımlar: Gülü kalmaz, (yaşlılıkta sadece) dikenleri kalır. Saman gibi sararır, ürünsüz hale gelir. Allah’a içten bir seslenişle Hz. Mevlânâ, şöyle der: Allah’ım! O bağın kusuru neydi de o güzelim elbiselerini kaybetti. Ey imtihan edilen kişi kendine gel. Bu sözleriyle gençlikte gücüne güzelliğine aldanan, onu fani görmeyen, “Ben”liği besleyen ham ruhların, yaşlanınca, ödünç süsleri, güzellikleri kaybedince akılları başlarına geleceğini belirtip şöyle der: Onun suçu şu: Süsü püsü hepsi ödünçtür. Durumu böyleyken bu elbiseler benimdir diye şikâyete başlar. Onu (elinden) alalım da yakinen bilsin ki Harman Bizimdir. Hz. Mevlânâ insanının ömür süresince görülen maddi gelişimiyle birlikte, manevi gelişimini de sağlaması gerektiğini şöyle dile getirir: Yüzün sararması saçın sakalın ağarması olgunlaşmış aklı müjdeler. Yeni sürmüş yeşermiş yapraklarsa meyvenin hamlığına delalet eder. Hayatında olgunluğu elde etmeden yaşlanan kişiler Hz. Mevlânâ’nın tabirince şöyle şekillenir: Bir insan zamanı gelip ihtiyarladığı zaman hâlâ er olamadıysa ne sermayesi var, ne değeri vardır. Hz. Mevlânâ yaşlı papazla ilgili bir hikâyesinde, yaşlılığın; gençlikte anlam kazanması gerektiğini şöyle belirtmiştir. Bir arif-i billah papazın birine sordu. Sen mi daha yaşlısın, sakalın mı? Papaz dedi ki; ben ondan önce doğdum. Sakalsız geçirdiğim nice zamanlarım var. Arif dedi ki: Sakalın ağarmış eski halini terk etmiş, durum buyken sen hâlâ kötü halini terk etmemişsin. Sakalın senden önce doğuşa ermiş (aklaşmış). Sense tirit (yeme-içme) sevdasıyla yerinde kalmışsın. Hala balçıktan mamul küpteki (çiğ) hamursun. Bir ömür ateşli fırındasın ama hala pişmemişsin. Heves rüzgârlarıyla başın dönüyor. Ama tepelerdeki otlar gibi ayağın toprakta. Durduğun yerde 40 yıldır kalakalmışsın a adam! Her gün akşama kadar koşup duruyorsun. Fakat kendini hala ilk konakta görüyorsun. Kısaca, ömür zamanın akışıyla olgunluğa katlanarak gitmeli, yoksa yaşlılıkta bir şeyler elde etmek çok güç doğrusu. Zira ihtiyarlıkta zaman sermayesi tükenmiş, artık mevsim de sonbahara girmiştir. Başka deyişle, Hz. Mevlânâ gençliğim bir kuş imiş tutamadım, yaşlılık bir yük imiş atamadım deyişiyle yaşlılığın olumsuz yanının daha fazla olduğuna dikkat çekmiştir. 
Bu vesileyle, yaş almış herkesin yaşlılara saygı haftasını kutlarım


Kaynaklar
Yastı, M. & Karaağaç, S. (2022). Atasözlerinde Yaşlı ve Yaşlılık Olgusu, KutBilim Sosyal Bilimler ve Sanat Dergisi, 2 (1), 23-48. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/kutbilim/issue/71132/1131144
https://turkceodevim.com/yaslilar-haftasi/ Ulaşım Tarihi:18.03.2023
https://turkceodevim.com/yaslilik-ve-yaslilar-haftasi-ile-ilgili-sozler-atasozleri-deyimler/Ulaşım Tarihi:18.03.2023
https://www.twitsozler.com/guzelsozler/ya%C5%9Fl%C4%B1l%C4%B1k-ile-ilgili-atas%C3%B6zleri-3168 Ulaşım Tarihi:18.03.2023 
https://semazen.net/mevlanadan-yaslilik-uzerine-ethem-cebecioglu/Ulaşım Tarihi:18.03.2023

    
 

Yazarın Diğer Yazıları