Uzun 'Feyzioğlu, Bizi Müthiş Kırgınlığa İtti'

Muğla Baro Başkanı Cumhur Uzun, FRT TV'de gazeteci Cem Kaytan'ın hazırlayıp sunduğu 'Muğla Gündemi' programında en çok merak edilen sorulara cevap vererek gündeme dair açıklama ve değerlendirmelerde bulundu.

  • 892

FRT TV'de Cem Kaytan'ın hazırlayıp sunduğu Muğla Gündemi'nin bu haftaki konuğu Muğla Baro Başkanı Cumhur Uzun oldu. Muğla Baro Başkanı Cumhur Uzun, Türkiye Barolar Birliği Başkan (TBB) Başkanı Feyzioğlu’nu yaptığı açıklamalardan dolayı eleştirerek; “Hepimiz ister istemez bizi kucaklamasını, yapmakta olduğunuz hareketi daha itibarlandırarak, yasamızın daha iyi çıkmasına olanak verecek hale getirmesini ve desteklenmesini beklediğimiz birlik başkanının bunun tam tersi davranışlar içinde olduğu görmek bizi müthiş kırgınlığa itti.” Dedi. 
Muğla Baro Başkanı Cumhur Uzun, Muğla Gündemi programında yaptığı açıklamalarda şunları kaydetti; “Cumhuriyet’in ve elbette yargının vazgeçilmez kurumlan olan barolar da “çoklu baro” kisvesi altında yıkıldığında, bu ülke üzerinde yaşayan ve adalete ihtiyaç duyan istisnasız herkes artık sessiz ve kimsesiz bırakılmasınadır. Bugün barolarda, adliye önlerinde yapılan eylemler, basın açıklamaları birer çığlıktır. Bu çığlık, devletimizin, hukuk sistemimizin zarar görmemesi, temel insan haklarımızın korunması için atılan çığlıktır. Baroların duruşu ve haklılığına bugün itiraz edenler yarın bu çığlığın haklılığını göreceklerdir.”
Uzun “Baroların Yapısını Bozmak FETÖ’nün Projesiydi”
Baro Başkanı Uzun, ülke gündemi bir süredir çoklu baro ile çalkalandığını belirterek; “Çoklu baro niçin gerekliydi? Gerekli miydi? Bu düzenlemenin yapılması kaçınılmaz mıydı? Bütün bu soruları tek tek irdeleyerek cevaplamak isterim. Ankara barosunun Diyanet İşleri Başkanının cuma hutbesinde yaptığı bir konuşma üzerine bunu eleştiren ve hukuki ve insan hakları yönünden irdeleyen bir yaklaşımla beyanat vermesi ve bunun sonunda alevlenen bir baro yapısının düzenlenmesi olgusuyla karşılaştık. Aslında bu son dönem gerekçeliydi. Daha öncesinde de çoklu Baro ya da baroların değiştirilmesiyle ilgili çalışmalar olmuştu.2010’lu yıllarda öncelikle bize bu ülkeye kendi içinden haince darbe yapan yapmaya çalışan Fethullahçı Terör Örgütünün bir projesiydi baroların yapısını bozmak. Zira başka kurumlarda olduğu gibi FETÖ her kurumda yada devletin her organında alternatif ve kendisi için yuva olabilecek yönetime katkı koyabileceği, sızabileceği, çünkü onlarda sızma önemli bir taktikti hatta dergilerinin adı bile sızıntıydı. Bu kadar sızma ile ilerledikleri belliydi. Baro kurma ve baroların yapısında kendi anlayışlarının egemen olması arzusundaydılar. Bunun paralel devlet yapısına yönelik bir çalışmanın gereği olarak görüyorlardı. Fakat bundan başarılı olamadılar. Yapılanamadılar yada yapılanmaya çalıştılar ise bunun resmi baro kurumunu ayırarak olması mümkün olmadı. Olmayınca hukuk dernekleri şeklinde yine de yapılandılar. O paralel devlet yapılanma arzusunu bir türlü değiştirmediler ve hukuk dernekleri adı altında kurdukları dernek içinde avukatların yapılanmasını sağladılar. o dönemde bizim ilimizde böyle bir şey gerçekleşmedi ama başka birçok il de 15 Temmuz'dan sonra kapatılan hukuk dernekleri oluştu.” Diye konuştu.
Uzun “Kamuoyu, Feyzioğlu’nu, Haksızlığın Karşısında Dik Durabilir Kişi Olarak Tanıdı ve Sevdi”
Muğla Baro Başkanı Cumhur Uzun konuşmasına şöyle devam etti; “Türkiye kamuoyu, Sayın Metin Feyzioğlu'nu avukat kimliğiyle ve haksızlığa karşı duruşuyla ilk kez Danıştayın kuruluş yıldönümünde yapmış olduğu konuşma sırasında o dönem başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ülkemizin o günlerde geçirdiği bir tabii afette Van ilinde yaşanan depremden sonra yapılan çalışmalara ilişkin bir kısım açıklamalarda bulunmasına sinirlenerek, sayın Feyzioğlu'na hitaben terbiyesizlik yapmayın demesi ve sayın Feyzioğlu'nun buna karşılık benim söylediklerim terbiyesizlik değil sayın Başbakanım diye cevap vermesiyle bir otorite karşısında bile haklı ise hakkını açıkça söyleyebilen tam da bir avukat duruşu sergileyen hali ile tanıdı. Gönüllerde bu nedenle yer ettiği haksızlığa boyun eğmez, haksızlığın karşısında dik durabilir kişi olarak tanıdı ve sevdi. Gönlüne yazdı. Hakikaten uzun yıllar bu misyonunu ya da gönüllerde ki bu sevgiye layık olacak şekilde çalışmalar yaptı. Türk hukuku açısından, ülkenin hukuk düzenlemeleri sırasında özellikle 2016 Anayasa Referandumu sırasında ki çalışmaları gerçekten takdire şayandı. Ve taraflı tarafsız birçok kişi anayasanın anlaşılır olması, anayasa değişikliğinin neler getireceği konusunda yaptığı açıklamalarla bilgilendi. Elbette herkes yine kendi istediğini yaptı ama daha bilinçli, bilerek yaptı. Böyle çok ülke yararına çalışmalar içinde oldu. Gönüller de var olan bu sevgiyi hakettiği bir kez daha kanıtlamıştı. Ancak 15 Temmuz’dan sonra Sayın Feyzioğlu'nda bütün kamuoyunun izlediği, gözlemlediği ve biraz da şaşırdığı şekilde bir değişiklik olduğuna ilişkin yaygın bir kanun oluştu. Özellikle iktidarın beraberinde çalışan onunla işbirliği yapan hatta oradan beklentisi olan hatta Adalet bakanı olacakta onun için böyle yaptı. Acaba iktidarın elinde bir koz var onu Sayın Feyzioğlu'na karşı kullanıyor da o nedenle mi böyle davranıyor gibi sorgulamalara sebep oldu. İşin bu kısmı o gün gösterilenlerin içinde belki yer almıyor bile. Çünkü o toplumda ki karşılığı ya da toplumdaki haliydi. Fakat o gün çalışma arkadaşlarını, bizleri sırtımızı ona dönerek protesto etmemize sebep olan olgu, aslında bu süreç içinde gelişti. Tüm bu önceki hallerden bağımsız olarak, bu yasa yapma çalışmaları sırasında bir belirsizlik, bir gizem, bu gizemin içinde Sayın Feyzioğlu'nun da var olduğu ve bu yasa çalışmasına onun arka planda desteklediğine ilişkin ve bu nedenle bu yasa çalışmalarına karşı çıkış göstermediğine ilişkin bir kaygı oluştu. Sayın Feyzioğlu'nun cumartesi günü canlı yayında açıklamalar yaptığı gördük. Birliğimizin Başkanı olası asabiyle de dikkatle izledik. Bizim bu yürüyüşümüzü anlamlaştırmaya yönelik, bunun hak arama mücadelesinden öte başka amaçlara hizmet ettiğinin iddiasında bulunan, bazı baro başkanlarını ismen kliminize eden ve hiç hakketmedikleri halde bu davranışların onlara ve onların şahsında halk üzerinde itibarsız sayılmalarına sebep olacak bir anlatım içinde bulundu. Hepsinden önemlisi onca insanın bu uğurda doğru yasalar yapılsın uğrunda ki emek ve gayretlerini, katılmadığı gibi itibarsızlaştırmaya çalışan bir çaba içine girdi. Hepimiz ister istemez bizi kucaklamasını, yapmakta olduğunuz hareketi daha itibarlandırarak, yasamızın daha iyi çıkmasına olanak verecek hale getirmesini ve desteklenmesini beklediğimiz birlik başkanının bunun tam tersi davranışlar içinde olduğu görmek bizi müthiş kırgınlığa itti. Bu kırgınlık sonucu, yürüyüş ile demokratik hak aramanın sağlanamayacağını düşünen baro başkanlarımız vardı. Yola çıkmayan arkadaşlarımız vardı. Birlik başkanının bu açıklamalarından sonra ve kendiliğinden bende yürüyüşe katılmak istiyorum zira bunu kıymetsizleştirmeye ilişkin çaba benim yüreğime dokundu diyen 10 12 tane arkadaşımız yürümeye başladı. Ne kadar içine dokunduğu olmuş ki öncesinde yürüyüşe karşı olup kendi istediğiyle katılan meslektaşlarımız oldu.”
 

Bakmadan Geçme