• Haberler
  • Eğitim
  • Sezer 'Akıllı telefonlar, birer susturucu olarak görülüyor'

Sezer 'Akıllı telefonlar, birer susturucu olarak görülüyor'

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sergender Sezer, Bağımlılık ve İhmal İstismar İlişkisi konulu Milas'ta seminer verdi. Doç. Dr. Sezer, çocuklara verilen akıllı telefonların birer 'susturucu' olarak görüldüğünü ama gerçekte çocuğu türlü tehlikelerin barındığı bir ormanda yalnız bırakmaktan farkı olmadığını söyledi.

  • 2143

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sergender Sezer, “Bağımlılık ve İhmal İstismar İlişkisi” konulu Milas’ta seminer verdi. Doç. Dr. Sezer, çocuklara verilen akıllı telefonların birer ‘susturucu’ olarak görüldüğünü ama gerçekte çocuğu türlü tehlikelerin barındığı bir ormanda yalnız bırakmaktan farkı olmadığını söyledi.

Milas Halk Eğitim Merkezi Toplantı Salonunda, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sergender Sezer, “Bağımlılık ve İhmal İstismar İlişkisi” konulu seminer gerçekleştirdi.

Seminere; Milas İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Akın Coşkun, Milas Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü Yavuz Yıldırım, okul müdürleri ve Milas’ta görev yapan PDR öğretmenleri katıldı.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sergender Sezer; çocuklarda görülen bağımlılıkları ele aldı. Eski madde bağımlısı bir genç kız, yaşadığı korku dolu günleri ve deneyimlerini salondakilerle paylaştı.

Seminerde, anne ve babaların çocuklara karşı görev ve sorumlulukları olduğunu fakat şiddet uygulama gibi bir hakları olmadığının altını çizerek: “Çocuk dediğimiz zaman akan zaman durur. Bir toplumun geleceğini keşfeden bu bireyler, son derece hassastır. Geçmişten gelen bakış açısı, çocuğa her zaman anne ve babanın sahip olduğu bir eşya veya nesne olarak değerlendiriyoruz. Çocuk yasalar nezdinde de hiçbir zaman dünyaya geldiğinde, anne-babaya hak vermiyor. Çocuğunuz üzerinizde aslında bizlerin hiçbir hakkı yoktur. İsim koyabilirsiniz ama onun dışında yoktur. ‘Çocuğumdur döverim de severim de’ bu yoktur. Peki ne var? Görev ve sorumluluklar vardır. Çocuğu dünyaya getirmek kolaydır, görev ve sorumlulukları yerine getireceksek, dünyaya getirmeliyiz. Görev ve sorumluluk içerisinde, yasaların ve ailelerin vicdan sorumlulukları vardır. Çocuğun ihtiyaç ve giderlerinin karşılanmasıdır. Çocuğa en önemlisi sevgi vereceksiniz ve hiçbir koşulda şiddeti bir eğitim biçimi görmeyeceksiniz. Terbiye insana göre olan kavram değildir. İnsan eğitilir, vahşi olan hayvan veya sert olan yiyecek terbiye edilir. Eğitimde hiçbir zaman; küçük görme, aşağılama, şiddet olmamalıdır. Bunlar bizim görev ve sorumluluklarımızdır. Eğitim öncelikle ailede başlar. Yasalara göre ailede şiddet gören çocuğa, devlet bakmak için alır.” dedi.

İhmal ve istismara uğrayan kişilerin, gerekli rehabiliteden geçmezse kendilerine çözüm olarak madde bağımlılığına yöneldiğini vurgulayan Sezer, “Kimse bağımlılıkla, cinsel istismar konusunu aynı anda çalışmaz. Yaklaşık 2001 yılından bu yana farklı il, meslek gruplarından intihara teşebbüs eden 2000 kişiyle görüştüm. Çoğunlukla bu görüştüğüm kişilerde, 2 olguya rastladım. Özellikle istismar mağdurlarının hayatlarının bir yerinde mutlaka intiharı denediğini veya düşündüğünü gördüm. İhmal ve istismarlarla ilgili yaptığım araştırmalarda, oralarda da benzer olgularla karşılaştım. Bağımlı bir kişinin; bir başkasını özellikle zayıf olan çocukları, ihmal ve istismar etme riski yüzde 70’lere çıkan orana ulaşıyor. Bu yüzden ihmal, istismarı doğuruyor. İhmal ve istismara uğrayanların, gerekli rehabiliteden geçmeden kendilerine çözüm olarak madde bağımlısı olduklarını gördüm.

İstismara uğrayan çocuklara, bir şekilde kabahatli gözüyle bakıyoruz. Kesinlikle, 18 yaş altı çocuklarda bu konuda rıza aranmaz ve aranmamalıdır. Çünkü bunun sonuçları ağır oluyor. Cezalar, kesinlikle hafif değildir, uygulamada sorun vardır.” şeklinde konuştu.

Çocuklara, bir susturucu aracı olarak görülen akıllı telefonların ellerine verildiğini ama bunun tehlikeli bir ormanda çocuğu tek başına bırakmaktan bir farkı olmadığını ifade eden Sezer, “Televizyon ve sosyal medya bence çağımızın en önemli hastalık üretim merkezidir. Bir kere, elinizdeki akıllı telefonlarla dünyanın bilgisine erişebiliyorsunuz. O bataklıktan başka şeyler üretebilirsiniz ama bataklık sizi içerisine çekmeye başladı mı kolay kolay çıkamazsınız. Özellikle çocuklar için birer susturucu olarak görülen bu akıllı telefonlar, tabletler ve televizyon maalesef onları doğrudan açık hedef haline getiriyor. Bir tropik ormanda; aslanlar, kaplanlar, yılanlar, zehirli böceklerle dolu olan bir yere çocuğunuzu oraya bırakıyorsunuz ve ona sessiz sakin dur diyorsunuz, akıllı telefon vermek onun gibi bir şeydir. Siz, evin içerisinde olduğu için güvenli sanıyorsunuz ama dolayısıyla dünyanın herhangi bir yerinden kötü niyetli insan çocuğunuza çok kolaylıkla erişebilir. Yasal uyuşturucular, çok kolaylıkla alınabiliyor. İnternetten çocuklara, film izlerken bunlar karşısına düşük ücretli reklam olarak çıkıyor. Herhangi bir maddeye başlayan çocuklar, bunun devamını getirebiliyor. Çocuklar uğradığı taciz ve istismarla tüm değerleri yok oluyor.” diye kaydetti.

Madde bağımlısı olan kişilerin, özellikle zayıf kişileri ve çocukları hedef aldığını, dürtüsel hareket ettiklerini dile getiren Sezer: “Çocuklar; normal neşeli hallerinden farklılaşmaya başlar. Çocuk bir anda içine kapanır, derslerde başarısız olur ve kötümser düşünür. Bunu fark ederseniz, bu alanda kim yardımcı olabilecekse ona danışın. Eğer bir çözüm bulamazsanız bu çocuklar kaybolur. Kayıp birey; sadece kendine zarar vermez, etrafındakilere de zarar verir. Madde kullanan bireyin, acı ve korkusu olmaz. Aklı ve mantığıyla hareket etmez, dürtüsel güdülerle hareket eder. Böyle bir insan sokakta ve evdeyse, etrafında zayıf olan çocuk veya zayıf gördüğü bir canlıya saldırgan bir davranış gösterirler. Böyle olunca da bunun sonucunu düşünmezler. Dürtülerle hareket ederler. Dürtü onlar için daha önemlidir. Kullandığı maddenin etkisi geçtiğinde ve kendine geldiğinde de muhtemelen pişmanlık duyar. Yaptığının farkında olur ve mağduru öldürmeye be ağır yaralamaya teşebbüs eder.

Özellikle istismar deyince kız çocuklarını düşünür ve bunun üzerinden konuşuruz. Oysa 2014-2016 yılındaki cinsel istismar mağduru çocuklarda 0-11 yaş aralığında olan vakaların, yaklaşık 2 bin 500 vakada 760’ı erkek çocuklara uygulanan istismar var. Çoğunluğunda maalesef, bağımlılıkla uygulanan istismarlarda gözleri cinsiyet görmez. Zayıf ve savunmasız oldukları için de çocuklara yönelik, madde bağımlıları istismarda bulunur. Çünkü dürtüsel hareket ederler. Cinsel istismara uğrayan kişilerde; yaptığım araştırmamda ya kendilerine çözüm olarak uyuşturucuya veya alkole, ya da vücut bütünlüğünü bozacak dövme veya pircing yaptırdıklarını, derin güvensizlik içerisinde olduklarını gördüm.” diyerek konuşmasını tamamladı.

Seminer, karşılıklı görüş ve alışverişlerinin ardından son buldu.

Bakmadan Geçme