İnsan Yiyen Ayı Haberlerine Tepki
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Fethiye Ali Sıtkı Mefaret Koçman Meslek Yüksekokulu, Çevre Koruma Teknolojileri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Yasin İlemin, bazı gazetelerde ve internet sitelerinde yer alan 'İnsan yiyen ayı' haberlerine tepki gösterdi.
İlemin, gazetecilere yaptığı açıklamada Bozayılar (Ursus arctos) ulusal mevzuatı hem de ülkemizin taraf olduğu uluslar arası antlaşmalarca korunma altında oluğunu söyledi.
Bozayıların avlanması, öldürülmesi yasak olup para cezası olduğun vurgulayan İlemin " Halkımızı yanlış bilgilendirilerek, bu önemli türün hedef gösterilmesi büyük bir hatadır. Çevre ve Doğa duyarlılığının devlet politikası olduğu günümüzde bu tarz haberlerin toplumda büyük kırılmalara yol açacağını unutmamalıyız. Bozayıların ülkemizdeki popülasyonu maksimum 4 bin bireyden oluşmaktadır. Bozayılar yırtıcı bir tür olmakla birlikte özellikle ülkemizde bitkisel kaynaklı beslenmektedirler. Tür üzerindeki en büyük tehdit plansız yapılaşmalar sonucu habitatına müdahale etmemiz.” Dedi. Bozayıların ülkemizdeki populasyonu maksimum 4000 bireyden oluşmaktadır. Bozayılar yırtıcı (karnivor) bir tür olmakla birlikte özellikle ülkemizde bitkisel kaynaklı beslenmektedirler. Tür üzerindeki en büyük tehdit plansız yapılaşmalar sonucu habitatına (evine) müdahale etmemiz. Özellikle Karadeniz yaylarında bugün ayak basmadık kanunsuz şekilde inşaat yapılmadık tek bir nokta kalmadı diyebiliriz. Bu durumda ister istemez insan ve bozayı çatışmaları yaşanabiliyor. Şöyle düşünün bir sabah uyandığınızda evinize hiç tanımadığınız biri saldırgan bir şekilde giriyor. Ne yaparsanız? Çocuklarınızı ve ailenizi korumak için tedbir alırsınız. Nitekim ülkemizde nadir görülen ayı saldırıları anne ayılar tarafından yavrularını korumak içindir.
Ben yıllardır doğada araştırmalar yapıyorum. Toplamda 3 kere bozayı ile karşı karşıya geldim ve bana saldırmadan alandan uzaklaştılar. Bu demek değildir ki bozayılar asla saldırmaz. Ancak alınacak önlemler çok basit. Bir, hayvanların habitatları olan doğal alanlara kaçak inşaatlarla yerleşmeyeceğiz. İki, tür ile karşılaşma olasılığı olan yerlerde tarım vs faaliyetlerimiz var ise gerekli önlemleri alacağız. Özellikle duyarlı arıcılar bu konuda başarılı, kovanlarını elektrikli çitler ile koruyorlar. Üç, bozayıların yaşadığı bölgelerde doğa aktiviteleri yaparken ses çıkararak yürümek, yanımızda mutlaka biber gazı bulundurmak ve yavrulu bir bozayı gördüğümüzde ona tehdit oluşturmadan hemen oradan uzaklaşmak. Olur ki hayvan bize saldırırsa yere kapaklanıp cenin pozisyonuna geçerek kafamızı ve boynumuzu korumak. Bir süre sonra bozayı oradan uzaklaşacaktır.
Bozayılar ekolojik olarak neden önemli?
Bütün karnivor (yırtıcı) türler gibi bozayıların bir alanda bulunması o alanın ekolojik olarak doğal yapısını koruduğunu göstermektedir. Çünkü bozayı gibi yırtıcı hayvanlar doğada avı olan diğer hayvanlar üzerinde bir kontrol mekanizmasıdır. Bozayı, kurt, vaşak ve karakulak gibi türlerin yok olması ekosistemde otçul türlerin ve yaban domuzlarının aşırı artacağı anlamına gelmektedir ve biz bugün bunu Ege ve Akdeniz bölgesinde özellikle Muğla’da acı bir şekilde görüyoruz. Yaban domuzları bugün Muğla’daki tüm tarım alanlarını sarmış durumda hatta şehirlere bile inmekteler. Otçul türlerinin aşırı artması doğadaki florayı (bitki) da olumsuz etkilemekte birçok bitki otçullar tarafından yenmektedir. Sonuç olarak ekolojik denge bozulmaktadır. Son yaptığımız araştırmaların sonuçlarını 6. Uluslararası Muğla Arıcılık ve Çam Balı Kongresi’nde sunduk. Buna göre Muğla’da bozayıların olduğu noktalar bal üretiminin en fazla olduğu yerler. Bunun açıklaması aslında çok kolay. Çünkü Bozayıların olduğu alanlardaki tıbbi aromatik bitkiler ve diğer çiçekli bitkiler yaban domuzları ve diğer otçullar tarafından aşırı bir şekilde tüketilemiyor. Böylece arılar bu bitkileri bal yapımında verimli bir şekilde kullanabiliyor.
Sonuç olarak bozayıları hedef göstererek toplumu yanlış bilinçlendirmek yerine, onlarla birlikte nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor. Çünkü bu ülke ve doğa bizim değil, çocuklarımızın ve torunlarımızın. Yaban hayatı üzerine çalışmalar yapan önemli bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları ile yakın zamanda ortak bir basın açıklaması yaparak, ülkemizde büyük bir sorun haline gelmeye başlamış bu bilgi kirliliğinin önüne geçmeyi planlıyoruz.