TÜRKLER, 'BENİM KOLTUĞUM TERAZİ, HER GELENİ TARTABİLİYORUM'

Fethiye 100. Yıl Sokak'ta berber dükkânı olan, Fethiye'nin en eski esnafından Ulalı Tuncay Türkler, mesleğini ve eski Fethiye'yi anlattı… Türkler, 'O yıllarda en geç üç hafta içinde tıraş olurdu erkekler, toplum içine öyle çıkılırdı. Teknoloji nedeniyle berbere gitmek yavaş yavaş ortadan kalkıyor ya da evde hanımları kesiyor. Gelecekte ne olur bilmiyorum ama biz el makinesiyle, usturayla çalışırdık eskiden, şimdi çeşit çeşit jiletler çıktı ve sakal tıraşı olan da azaldı' diye anlatıyor

  • 1134
TAKİP ET

Fethiye, 100. Yıl Sokağı'ndaki fotoğraf panolarında da yer alan, “Fethiye'nin en eski esnaflarından, Ulalı Tuncay Türkler, fotoğrafının asılı olduğu panonun hemen karşısındaki dükkânında, beyaz önlüğü ile oturuyor. Dükkânın içinde yer alan iki berber koltuğunu çevreleyen siyah beyaz eski fotoğraflar, deniz kabukları, tıraş takımları ve durmaksızın akan zamanı işaret eden saatin tik takları…

Yaşamı sadece temel ihtiyaçlarını karşılayarak geçirmemiş o bilgece ifade, Türkler'in anlattıklarının satır aralarında karşılık buluyor. Fethiye'nin en eski berberi Türkler, 1965 yılından bu yana, Fethiyeli erkeklerin saç sakal sakal tıraşını yaparken, bir yandan da müşterileri aracılığıyla ilçenin sosyal ve kültürel yaşamını resmetmiş.

O resim ki, 1960'lı, 70'li yıllarda Fethiye'nin ileri gelenleri, belediye başkanları, memurları, dönemin damatlarının hep onun berber koltuğuna oturduklarına işaret ediyor. Eski Fethiye'nin canlı yaşamı, kordon buluşmaları, beyefendileri, zamanın makasıyla kesilmiş. Artık, ne çırak yetiştiğini ne de o eski müşterilerinin kaldığını belirten Türkler, “Eski müşterilerimin çoğu vefat etti. Eskiden insanlar, toplum içine çıkmadan önce tıraş olurlardı, şimdi bu da kalmadı” diyerek, teknolojinin ve zamanın ruhunun, tıpkı berbere gitme kültürü gibi, o günlerin tatlı hatıralarını da alıp götürdüğünü belirtiyor.

“Eskiden okullar kapanırken, ‘Oğlan haylaz olmasın' diyerek çıraklığa verirlerdi”

Ula doğumlu Türker, 1959 yılında ilkokulu bitirdikten sonra, babasının yönlendirmesiyle çırak olarak girdiği berberlik mesleğinde 63 yılı geride bırakmış. Kendi hayatından yola çıkarak, meslekteki usta-çırak ilişkisini anlatan Türkler, “Eskiden okullar kapanırken, anne-babalar çocuklarını yaz ayında bize getirir, ‘Oğlan haylaz olmasın' diyerek çıraklığa verirlerdi. Biz meslekte böyle yetişirdik ama şimdi hiç çırak yok, ne berberlik ne terzilik ne de sanayide… Eskiden çok farklıydı, daha önce yanımda beş elemanım vardı ama beş yıldır yalnız çalışıyorum ve çıraklık teklifi de yok” diyor.

Eski esnafın pek kalmadığını vurgulayan Türkler, sadece arkadaşı Nevzat Çay ismindeki terzinin dükkânının yanında bulunduğunu belirtiyor.

Baha Şıkman, Rıza Levent, Özer Olgun…

Eski yılların Fethiye erkânını anlatan Türkler, “Eski belediye reisleri; Baha Şıkman, Rıza Levent, Özer Olgun gibi kişiler vardı ve nezih bir Fethiye'ydi. Akşam yemeğini kordonda yerdik, haftada iki kere yolcu vapuru geliyordu. Çok değişik bir atmosferdi, çok daha canlı bir kordon vardı. Şimdi bu özelliklerin hiçbiri kalmadı, hepsi dağıldı. Fethiye çok büyük göç aldı, şimdi Paspatur'da tanıdığım çok az kişi kaldı, eskiden esnaf yerliydi, yerli yabancılar gelince esnaf da onlar oldu.”

Berber koltuğuna oturanları sayan Türkler, “Bahsettiğim kişiler ile Ziya Tombak, Mustafa Postalcı gibi Fethiye'nin değişik simaları ve Can Polat Gürbüz, Gazinocu Turgut Gönenli gibi güzel insanlar vardı. Şimdi çok az, eskiler kalmadı” diyor.

Berber koltuğu

Eski müşterilerinden geriye Bilal Tarık Gür gibi az sayıda kişinin kaldığını belirten Türkler, “berber koltuğu” tabirine ilişkin de şunları anlatıyor:
“Her şey konuşulur bu koltukta. Rahmetli dedem Hasan Şener derdi ki, ‘Benim koltuğum terazi, her geleni tartabiliyorum.' Esnaf olarak koltuğumuz terazi gibidir, gerçekten iyi bir meslektir. Ancak yorucudur, tatili yoktur. Ben bayram tatillerinde arife günü köyüne gidenleri kıskanırdım, biz ancak bayramın birinci günü gider ve akşamına döneriz, ertesi gün iş başıdır. Zor ama bu güne şükrediyoruz.”

Değişen berberlik mesleği

Türkler, berberlik mesleğinde yaşın önemine değinerek, kendisine gelen kişilerin hep eski müşterileri olduğunu söylüyor ve esprili bir dille, “Gençler beni görünce ‘ Berber var mı?' diye soruyor. ‘Ben berberim' dediğimde, arkalarını dönüp gidiyorlar. Beni yaşlı buluyorlar, anlatınca arkadaşlarım da gülüyor” diyor.

Eskiden Çarşamba ve Cumartesi günlerinin yoğun olduğunu ve müşterilerin sakal tıraşına geldiğini kaydeden Türkler, “Bankacılar, öğretmenler, her sabah tıraşa gelirdi ama artık herkes evinde makine ya da permatikle tıraş oluyor. Eskisi gibi tıraş zorunluluğu da yok, o yıllarda en geç üç hafta içinde tıraş olurdu erkekler, toplum içine öyle çıkılırdı. Teknoloji nedeniyle berbere gitmek yavaş yavaş ortadan kalkıyor ya da evde hanımları kesiyor. Sonuç olarak, gelecekte ne olur bilmiyorum ama biz el makinesiyle, usturayla çalışırdık eskiden, şimdi çeşit çeşit jiletler çıktı ve sakal tıraşı olan da azaldı” diye anlatıyor.

Damat tıraşından da bahseden Türkler, özellikle Pazar günleri düğün olduğunu ve berberlerin de damadın evine giderek tıraş ettiklerini belirterek, “Artık berbere gidiyorlar damat tıraşı için ve eski damat tıraşı ritüeli de kalmadı” diyor.

“Fethiye'nin eski yaşamı tatlıydı”

Berberlik mesleği boyunca pek çok anı biriktiren Türkler, bu süreçte genç yaşta kalp krizi geçiren ya da trafik kazasında yitirdiği arkadaşlarını da yâd ediyor. Türkler, mesleğinin ona çok şey kattığını ve insan ilişkilerini artırdığını söylüyor.

Türkler, eski Fethiye'yi ise şu sözlerle anıyor:

“Güzel zamanlar geçti ama artık eskisi gibi bağlılık yok… Üç, beş arkadaş lokantaya gidebiliyorduk ama artık ekonomik durum nedeniyle bunu da yapamıyoruz. Eskiden kordonda otururken altı, yedi aile birlikte olabiliyorduk ama şimdi bütçe el vermiyor. Eski Fethiye yaşamı çok daha güzeldi, her şey tatlıydı, şimdi öyle değil…”

Bakmadan Geçme