Fethiye'de eğitimciler 'Adalet' için toplandı
Eğitim-İş Fethiye Temsilciliği tarafından proje okullarına yapılan öğretmen atamalarındaki kayırmacı tutuma ve öğretmenlerin uğradığı haksızlığa 'Dur!' demek için Fethiye Belediye Fen Lisesi önünde basın açıklaması yapıldı.
Fethiye Belediye Fen Lisesi önünde yoğun katılım ile gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan Eğitim-İş Muğla Şubesi Fethiye Temsilciliği Başkanı Serdal Yaşar, “Eğitim-İş Muğla Şubesi’nin Fethiye Temsilcilik Başkanıyım. Buradaki basın açıklamamızın nedeni, kamuoyunu günlerdir meşgul eden kurucu okullardaki atama yönetmeliğine karşı duruşumuzu göstermek için buradayız.
İlimizde de birçok okulda öğretmenlerimiz, üyelerimiz kıyıma uğradılar. Yönetmeliği zaten baştan beri protesto ediyorduk. Bunun böyle olacağını da biliyorduk. Gündemin böyle oluşacağını ve bir duruş olarak bundan sonra bunların düzeltilmesi, öğretmen arkadaşlarımızın mağdur edilmemesi için bir basın açıklaması düzenlemeyi uygun bulduk.
Muğla ilimizde de en çok kıyıma uğrayan okulları tespit ettik. Marmaris’te, Milas’ta ve Fethiye’de, özellikle Fethiye’de Fen Lisesi’nde üç arkadaşımız nedeni belli olmayacak şekilde kıyıma uğradılar, atanamadılar. Dışarıdan isteyen arkadaşlarımız da buraya neden atanamadıklarını bilemiyorlar. Bunun açıklanmasını istiyoruz. Bunun için de bir basın açıklaması yapmayı uygun gördük. Türkiye'nin 4 bir tarafında bu tarz okullarımızda bugün, bu saatlerde basın açıklaması yapılıyor.” dedi.
“Adalet İstiyoruz”
Programa katılan Muğla Şube Örgütleme Sekreteri Uğurcan Küçükala ise, “Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesi, eğitimin kamusal bir hak olduğu ve tüm çocuklara eşit, bilimsel, laik, parasız ve nitelikli biçimde sunulması gerektiği anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Ne yazık ki bu anlayış, özellikle son 20 yıldır sistemli bir biçimde tasfiye edilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, kamusal eğitim ideali yerle bir edilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı anayasal sorumluluğu olan eğitimde fırsat eşitliğini sağlama görevini açıkça reddeder hâle gelmiştir. Bu ret, sadece sözde değil; uygulamada da kendisini göstermektedir. Bunun en somut örneği ise "proje okulları" adı altında sürdürülen politikadır.
2014 yılında, dönemin Bakanı Nabi Avcı tarafından 44 okulda başlatılan ve başlangıçta “ulusal ve uluslararası projelerin yürütüleceği özel okullar" şeklinde sunulan bu model, bugün itibariyle 2318 okula ulaşmış, kapsamı büyütülmüş ancak içeriği boşaltılmıştır. Proje okulları adı altında yapılan şey, açıkça eşitsizliğin kurumsallaştırılması, öğretmenin hukuki güvencelerinin yok edilmesi, eğitimde liyakatin ve yerleşik kültürlerin tahrip edilmesidir. Bu sürecin mimarı, bugünün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin. Daha 2014 yılında, dönemin müsteşarıyken söylediği şu sözler bugün yaşadıklarımızın habercisiydi: “Mevzuatlar bize engel oluyor. Ama biz siyasi iradeyle hareket ediyoruz. Mevzuatlara rağmen baƐ bildiğimizi yapacağız."
Ve yaptılar. Bugün öğretmenler kıyıma uğruyor, sürgün ediliyor. Okulların yıllardır oluşan ikliminiT- darmadağın ediliyor. Öğrencilerin sınava aylar kala alıştığı öğretmenlerinden koparılması, eğitimde istikrarı yok ediyor. Bu bir proje değil, bir tasfiye operasyonudur. Bu itiraf, aslında bütün bu sürecin siyasi ve ideolojik bir projenin ürünü olduğunu göstermektedir. miniga Proje okulları uygulaması ile bakan, 80 bine yakın öğretmeni doğrudan kendisi seçme ve atama yetkisini elinde toplamaktadır. Yani artık öğretmenlerin bilgi birikimi, başarı belgesi, akademik unvanı ya da hizmet puanı değil; bakanın onayı belirleyicidir. Bu da açıkça, mülakat düzeninin öğretmentor atamalarındaki yeni biçimidir.
Bugün yüzlerce öğretmenimiz, yıllardır görev yaptığı, okulun kültürüne katkı sunduğu, öğrencileriyle aile gibi olduğu okullardan gerekçesiz ve ani bir şekilde sürülmektedir. İzmir Atatürk Lisesi gibi si Cumhuriyet değerleriyle özdeşleşmiş köklü kurumlarda, bir gecede 60 öğretmen görevden alınmıştır. Norm kadro fazlası bahanesiyle, on yıllardır emek veren öğretmenler başka ilçelere, bazen 100 nangy kilometre öteye gönderilmek istenmektedir. Bu sadece hukuka aykırı değil, aynı zamanda eğitimin ruhuna, okul kültürüne, öğrenci-öğretmen ilişkisine ihanettir.
Şimdi soruyoruz:
-Öğretmenin oradan alınmasının objektif gerekçesi nedir?
-Yıllarca görev yapan, başarı belgesiyle ödüllendirilmiş, yüksek lisans ve doktora sahibi öğretmenler hangi kriterle yetersiz görülmüştür?
-Yerlerine atanacak kişilerin liyakatini kim ve neye göre belirlemiştir?
-Aynı okulda yıllarca çalışan öğretmenleri bir gecede sürgün etmek hangi pedagojiye, hangi hukuk devletine, hangi kamu vicdanına sığar?
Devlet memurluğu, siyasi iktidara göre değil; anayasa ve yasalara göre görev yapma sorumluluğudur. Bugün proje okulları aracılığıyla yapılan şey, bu güvenceyi ortadan kaldırmak, öğretmenleri itaate zorlamaktır. Eğitim-İş olarak bir kez daha altını çiziyoruz: "Proje okulu" adı altında yürütülen bu uygulama, bir okul geliştirme projesi değil; siyasi iktidarın kendi memurunu, kendi neslini ve kendi toplumunu yaratma projesidir. Köklü okulların emekle, alın teriyle, yılların birikimiyle yetiştirdiği öğretmenler bir bir tasfiye ediliyor. Bu sadece bir personel değişimi değil; bir hafızanın, bir kültürün, birikimin ve Cumhuriyet'in eğitim anlayışının sistemli biçimde tasfiyesidir. Bugün sistemli bir şekilde görevden uzaklaştırılan o öğretmenler, aslında Cumhuriyet'in devrimci 105 eğitim mirasını temsil ediyor. Ve artık çok açıktır ki, yavaş yavaş aşındırdıkları Cumhuriyet'in en derin, en hayati damarına ulaştılar: Eğitime.
Çünkü biliyorlar ki Cumhuriyet'i yıkmanın en kestirme yolu, onu var eden eğitim devrimini yok etmektir. Köy Enstitülerinden bugüne taşınan ilerici eğitim anlayışını tasfiye etmek; özgür, eşit, laik bir toplum idealinden vazgeçirmek demektir. Ama unuttukları bir şey var: O öğretmenler yalnızca bir meslek grubunun değil, bir halkın vicdanıdır.
Buradan hem Millî Eğitim Bakanlığı'na hem siyasi iktidara sesleniyoruz:
-Tüm öğretmenler için eşit ve adil atama sistemi istiyoruz!
-Tüm öğrenciler için eşit ve nitelikli eğitim hakkı istiyoruz!
-Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz!
Eğitim-İş olarak biz, hiçbir öğretmenimizin yalnız olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, bu hukuksuz atamalara karşı her türlü yasal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. Proje değil, adalet istiyoruz!
Bu adaletsizliğe karşı yalnız biz değil, halk da sessiz kalmıyor. Ülkenin dört bir yanındaki birçok köklü okulda, öğrenciler ve mezunlar, yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler başlatmıştır. Gençlerimiz, kendilerine ışık tutan öğretmenlerinin yanında durarak yalnızca bir hak ihlaline değil; Cumhuriyet'in eğitim anlayışına da sahip çıktıklarını haykırmaktadır. Bu dayanışma, karanlığa karşı yanan umut ateşidir. Ve biz o ateşi birlikte büyüteceğiz. Proje değil, adalet istiyoruz!” şeklinde konuştu.