ÇİMEN ''AFET, KADER DEĞİLDİR''

Fethiye İnşaat Mühendisleri Odası Temsilcisi Levent Çimen, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin 18. yıl dönümü nedeni ile yaptığı basın açıklamasında ''Deprem bir doğa olayıdır. Afeti ise çoğu zaman insanlar yaratır. Bu nedenle afet kader değildir'' dedi.

  • 1287
TAKİP ET
Fethiye İnşaat Mühendisleri Odası Temsilcisi Levent Çimen, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin 18. yıl dönümü nedeni ile yaptığı basın açıklamasında ''Deprem bir doğa olayıdır. Afeti ise çoğu zaman insanlar yaratır. Bu nedenle afet kader değildir'' dedi.Ülke tarihinin en büyük ve sonuçları itibariyle en acı depremlerinden biri olan Marmara depreminin üzerinden 18 yıl geçti. 17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli Doğu Marmara depremi; binlerce insanımızın ölümüne ve yaralanmasına, milyarlarca liralık ekonomik kayıp ortaya çıkarmıştı.Bu acı depremin ardından Türkiye'de özellikle inşaat sektörü kendisini yenilemeye gitti. Devlet önemli kanunlar çıkarıp tedbirler aldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İnşaat Mühendisleri Odası Muğla şubesi Fethiye temsilcisi Levent Çimen; 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde bir basın toplantısı düzenledi. Çimen; ''Bu yıl da 17 Ağustos Depremi'nin yıldönümü nedeniyle bir kez daha depremi hatırlayacağız. Topraklarımızın büyük bir kısmının deprem tehlikesi altında bulunduğunu kısa bir süre sonra unutacağız. Oysa uzunca bir süredir Çanakkale, Manisa, Adıyaman ve İzmir ilimiz, son olarak da Muğla ilimiz ve ilçeleri depremden nasibini aldı. 6.6 büyüklüğünde olan deprem aynı zamanda bir tsunamiye neden oldu. Bodrum ve Datça'da yapılar hasar gördü. Deniz kıyısında bulunan tekne ve otomobiller üst üste yığılarak çalışamaz hale geldi. Can kaybı olmasa da panik ve korku ile koşuşan ve pencerelerden atlayarak yaralanan insanlar oldu'' dedi. DEPREMLERİ HATIRLATTI Çimen; ülkemizde yaşanan depremleri ve acı kayıpları da hatırlattı. Levent Çimen; ''1939 yılında Kuzey Anadolu fay hattının ürettiği ve 33 bin insanımızın ölümüne neden olan Erzincan Depremi, 1966 Varto, 1967 Adapazarı, 1971 Bingöl, 1983 Erzurum Ilıca, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Adana, 1999 Gölcük (Doğu Marmara) ve Düzce, 2003 Bingöl, 2011 Van depremi ülke topraklarımızın nerede ise tümü deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine 2017 yılında yaşamış olduğumuz Çanakkale, Manisa, Adıyaman, İzmir ve Bodrum yakınlarında ortaya çıkan deprem, ülke topraklarımızın sürekli olarak deprem tehlikesi altında bulunduğunu ortaya koyuyor'' diyerek, ''Açıkçası ülke topraklarımızın yüzde 92 deprem tehlikesi altında; yüzde 66'sı ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer almaktadır. Nüfusu bir milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kent ve ülke nüfusumuzun yüzde 70'i, deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'i de deprem tehlikesi altındadır. Üstelik bu tesisler Doğu Marmara'da toplanmıştır. 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşamış olduğumuz Gölcük merkezli deprem, 1939 yılında yaşanan Erzincan depreminden sonra büyük ölçüde can kaybı yaratan bir depremdir. Yaklaşık olarak 20 bin insanımızı toprağa gömdük, binlerce insanımız yaralandı, 300 binden fazla yapımızda yıkıldı veya hasar gördü. Açıkçası 17 Ağustos 1999 depremi, yüzde 25 mertebesinde yapı stokunun kullanılmaz hale gelmesine neden oldu'' ifadelerini kullandı.Depremin bir doğa olayı olduğuna işaret eden Levent Çimen; ''Bu gerçek kabul edilmeli fakat bilimin ve mühendisliğin gerekleride yapılmalıdır. Depremle birlikte ortaya çıkan can ve mal kayıplarını 'kadere' bağlayarak sorumluluktan kaçıp kurtulma anlayışı doğru değildir. Her afetten sonra sık sık yapılan 'yara sarma' anlayışının dışında bilimin, tekniğin,mühendisliğin ve aklın gerektirdiği işlerin yapılması öncelikler arasında yer almalıydı. Yapılarımızın deprem riski taşıması değil deprem güvenliği olacak şekilde üretilmesi gerekirdi. Bu anlayış doğrultusunda alınacak önlemlerle deprem zararlarını kabul edilebilir sınırlara indirmek mümkün olabilirdi. Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın üç temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. İkincisi yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Ayrıca ortaya çıkabilecek riski azaltmak için yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın bir yolu olarak söylenebilir'' dedi. Kentlerimizim depreme hazırlıklı olmadığını da ifade eden Levent Çimen ; ''Sel ve su baskınları doğal bir hal aldı; afete dönüştü, ısı adaları oluştu, iklim değişti, hava düne göre çok daha fazla kirlendi, yeni inşaat ve kentsel dönüşüm uygulamaları sosyal ve toplumsal sorunları arttırdı'' diyerek ''Bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla yapılar yıkılıp yeniden yapılıyor'' dedi.MESLEK ODALARI GÖZARDI EDİLEMEZLevent Çimen; ''Meslek Odalarının toplumsal yaşamda büyük bir öneme sahip olmaları göz ardı edilemez. Mesleki alanımıza ilişkin mevzuatta kabul edilemez köklü değişikliler yapılmıştır. Kamu yararı doğrultusunda çalışmalar yaparak meslektaşlar arası haksız rekabeti önlemek gibi bir görevi var. Meslek odaları; üyelerinin denetlenmesini, sicillerinin tutulmasını, mesleki faaliyetlerini kayıt altına alarak etik ve ahlaka uygun bir hizmet yapmalarını sağlamak çabası içindedir. Oysa meslek odası ile üyeler arasındaki bağın koparılması hizmet kalitesini oldukça düşürmüştür'' diyerek; ''İlgili bakanlık özerk bir yapıya sahip olan meslek odaları üzerinde mali ve idari denetim kurarak vesayet ilişkisini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu değişiklikler meslek odalarını güçsüzleştirecek, oda-üye ilişkisini zayıflayacaktır. Mevzuat değişikliklerinin yapı üretim sürecini denetimsizliğe ve bilgisizliğe mahkum edecek hükümler içermesi, yapı üretim sürecini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu durum ülkemize ve halkımıza oldukça pahalıya mal olmaktadır. Ülkemiz toprakları büyük ölçüde deprem tehlikesi altında bulunuyor. Nerede ise her gün ülkemizin bir yerinde bir deprem yaşıyoruz. Yapılarımızın önemli bir kısmı kaçak ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir. 17 Ağustos Depremi yapılarımızın yüzde 25'ini oturulamaz duruma getirmiştir. Orta ölçekli depremler de bile yapılarımız hasar görüyor, can kayıpları oluyor. Bilimin tekniğin ve mühendisliğin gerekleri yapılmıyor. Deprem yönetmelikleri uygulanmıyor, yapı denetim mekanizması işlemiyor'' dedi.EĞİTİME DİKKAT ÇEKTİLevent Çimen; her yıl çok sayıda mühendislik diploması verilmesine rağmen kaliteli bir eğitim yapılmadığına da dikkat çekerek sözlerini şöyle tamamladı: ''Oldukça fazla yüksek yapı yapılmasına rağmen bu yapılarla ilgili bir yönetmeliğimiz bile yok. Profesyonel mühendislik yaşamının düzenleyicisi olması gereken meslek odalarının yetkileri giderek budanıyor. Ticari kaygı teknik kaygının önüne geçiyor. Bilgi ve beceriye dayalı yöneticilerin yerini şirket ve cemaat ilişkileri alıyor, liyakat yok sayılıyor. Üniversite, meslek odası ve endüstri arasında olması gereken işbirlikleri önemsenmiyor. Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine, kişi ve grup çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Kentlerimiz, küresel iklim değişikliklerinin etkisi altına sokularak afetlere açık hale getiriliyor. Güvenli yapı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması önceliklerimiz arasında yer almıyor. Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Doğanın kendi kuralları her zaman işleyecektir. Önemli olan yaşanacak olayları afete dönüştürmeyecek yapıların üretilmesi ve sağlıklı bir çevrenin yaratılmasıdır. Biz İnşaat Mühendisleri Odası'nın ve Odaya bağlı şubelerin yöneticileri olarak geleceğe endişeyle değil, güvenle bakmak istiyor ve bu isteğimizin her zaman arkasında olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz. Çünkü toplumsal duyarlılığımız, yaşamın kutsallığına olan inancımız, bilimsel ve mesleki gerçeklikler bunu gerektiriyor. Bunlar yapılmadığı takdirde sürekli olarak acı çekmeye devam edeceğiz.''

Bakmadan Geçme