CANBOLAT, 'AKDENİZİ KORUMAK, AK DENİZ FOKUNU KORUMAKTIR'
Muğla İli Akdeniz Foku Tür Eylem Planı İzleme ve Uygulama Projesi kapsamında Sualtı Araştırmaları Derneğinde görevli 5 kişilik ekip Fethiye'de incelemeler yaptı. Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, dernek adına proje kapsamını ve projenin içeriğini FRT TV mikrofonlarına anlattı.
CANBOLAT, “BU PROJEDE DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İLE ÇALIŞIYORUZ”
Sualtı Araştırmaları Derneği içeriğinden bahseden Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoloji bölümü 4, sınıf öğrencisiyim. Bugün sizlerle Su altı Araştırmalar Derneği adına buluşuyorum. Sualtı Araştırmaları Derneği olarak 1987 yılından beri faaliyet gösteriyoruz. Birçok farklı ekibimiz var. Ama asıl yaptığımız faaliyet, nesli tükenmekte ve sayıca çok azalmış bir tür olan Akdeniz Fokunun Muğla ve Antalya kıyılarında araştırılmasını, gözlemlenmesini ve yaşadığı bölgelerin tespitini yapmaya çalışıyoruz. Yaşadıkları kıyılarda Fokları korumaya çalışıyoruz. Kıyılarımızı koruyoruz, kıyılarımızı koruduğumuz için de Akdeniz Fokunu da korumayı başarabiliyoruz. Muğla İli Akdeniz Foku Tür Eylem Planı İzleme ve Uygulama projesini yürütüyoruz. Bu projede Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile çalışıyoruz. Aynı zamanda GEF SGP ortaklığımız da mevcut. Bu uygulamanın bir maddesi olarak da bir Zonlama ve Bölgeleme çalışması yürütüyoruz. Fethiye ve Babadağ kıyılarında çalışıyoruz. Hem denizel yaşamı, hem de karasal yaşamı bir bütün olarak analiz etmeye, gözlemlemeye ve insan faaliyeti ile birlikte doğa ve insanın nasıl bir ilişkide olduğunu anlamaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
CANBOLAT, “126 KM BİR ALANDA İNCELEME YAPTIK”
Fethiye'de belirlenen 126 kilometrelik bir alanda çalışma yaptıklarına değinen Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “5 kişilik bir ekibiz. Cem Orkun Kıraç hocamız var SAD AFAG Koordinatörümüz. Ben Gökcen Canbolat olarak proje koordinatörlüğünü yönetiyorum. Danışman hocalarımız var. Nilgün Karadeniz hocamız Ankara Üniversitesinde peyzaj mimarlığında profesör. Güner Ergün hocamız var kendisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığından emekli oşinograf. Busenur Çırak arkadaşımız da projemizde hem peyzaj mimarlığını yapıyor aynı zamanda Nilgün hocamın asistanlığını yürütüyor. 5 kişilik ekibimizce yaptığımız, Fethiye ve Babadağ kıyılarını hem denizden hem de karasal şu şekilde araştırdık. 3 hafta önce Fethiye'deydik ve 6 gün de denizdeydik. Bizim çalışma bölgemiz Katrancı ve Kabak Koyu arasındaki bölge 126 km bir alana tekabül ediyor. 6 gün boyunca bu kıyı şeridini 6 parçaya böldük. Her bir gün belirlediğimiz bölgeyi yakın kıyı seyri yaparak araştırdık. Türleri gözlemledik, fotoğraflarımızı çektik, insan faaliyetlerini gözlemledik. Haritalar üzerinde çalıştık. Ve her bir kilometreyi inceledik ve araştırmış olduk. Bu hafta burada olma sebebimizde projemizin sosyo-ekonomik katmanını hesaplamak. Sosyo-ekonomik katman deyince şunları düşünebiliriz. Turizm bu bölge için çok önemli bir katman. Yerleşim bölgeleri, tarım arazileri, bunların hepsini haritalarla aynı zamanda birebir görüşmelerle birlikte analiz ediyoruz. Oteller, restoranlar, günübirlik gezi tekneleri, dalış tekneleri ve marinalar her biriyle görüşmemiz yapıldı. Aynı zamanda kamu kuruluşlarıyla, Fethiye Belediyesi, Fethiye Kaymakamlığı, Deniz Ticaret Odası, Liman Başkanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Fethiye Şefiyle görüşmelerimizi tamamladık. Hem bilgilerimizi veriyoruz, hem de kendilerinden istediğimiz hususlarda sorduğumuz sorularımızı cevaplamalarını rica ederek, çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu.
CANBOLAT, “DOĞA VE İNSAN ARASI İLİŞKİ NASIL BUNU ANALİZ ETMEYE ÇALIŞIYORUZ”
Doğa ile insan arasındaki ilişkinin analizi üzerinde çalıştıklarının da altını çizen Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Ulaşmak istediğimiz ve projeye dahil edebileceğimiz yaptığımız analizler sonucu ve elde ettiğimiz veriler sonucunda bir bölgeleme zonlama çalışması gerçekleştiriyoruz. Ve hassas korunması gerektiğine inandığımız, zaten elde ettiğimiz verilerinde desteklediği alanları belirliyoruz. Bu alanlar için de koruma esasları önermeyi planlıyoruz. İnsan faaliyetlerini ve doğayı tabi ki birbirinden ayırt edemeyiz ama bu ikisi arasındaki iletişim nasıl gerçekleşiyor? Doğa için zararlı mı, insan için zararlı mı? Nasıl bir pozitif ve negatif etkileşim var? Aslına bakarsanız bunu anlamaya çalışıyoruz. Çok güzel, çok nadir, hiç dokunulmamış kıyılarımız var. Bunların korunması bizim önceliğimiz. Ama aynı zamanda tabi ki turizm sektörü tarafından da kullanılan birçok bölgede söz konusu. Bu bölgelerin sürdürebilirl olmasını hedefliyoruz. Çünkü doğamızın, denizlerimizin, koylarımızın biliyorsunuz ki bir sonu var. Ama gelecek nesillere aktarımı olsun, sosyo-ekonomik faaliyetlerin devamı olsun, bunun sürdürülebilir olması gerekiyor. Bunu hedefliyoruz” dedi.
CANBOLAT, “BABADAĞ'IN DOĞASIYLA BİR BÜTÜN OLARAK KALMASINI HEDEFLİYORUZ”
Projede yer verdikleri Babadağ Kıyıları hakkında da açıklama yapan Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Babadağ kıyıları, Fethiye'den çok daha farklı olarak dokunulmamış. Çok daha el değmemiş kıyılar. Orada yapılaşmayı engellemeye çalışıyoruz, çünkü yapılaşma deyince karayolu da ekleniyor, insan faaliyetleri de ekleniyor. Ve orada çok değerli olan hem bitki hem de hayvan türleri zarar görüyor. Fethiye çok ciddi bir yerleşim bölgesi olmuş ama Babadağ için bu söz konusu değil. Babadağ'ın doğasıyla bir bütün olarak kalmasını hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
CANBOLAT, “TÜM DÜNYADA SADECE 800 KADAR AKDENİZ FOKU KALDI”
Akdeniz Foklarının tüm dünyada neslinin tükenmekte olduğuna dikkat çeken Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Akdeniz foku araştırdığımız türlerden, Akdeniz Fokunu ön plana çıkaran bir sebep de neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olması. Tüm dünyada sadece 800 kadar Akdeniz Foku kaldı. Bunun zaten 400- 450 kadarı İspanya, Moritanya kıyılarında yaşıyor. Orada koloni yapılaşması gözlemlenmiş durumda. Ama orası mayınlı bölge olduğu için insan faaliyeti hiç yok. Bu sebeple de koloni halinde yaşayabiliyorlar. Ama Türkiye ve Yunanistan gibi ülkelerde insan faaliyetleri çok olduğu için bu ülkelerde tek bir birey olarak yaşayabiliyorlar. Toplu halde gözlenmeleri neredeyse imkansız. Sadece çiftleşme dönemlerinde dişi ve erkek buluşuyor. Erkeğin yavrunun bakımından herhangi bir rolü yok. Anne yavruyu büyütüyor. Şöyle bir yanlış anlama var, balık sanılıyor. Akdeniz Fokları, akciğerli ve memeli canlılar. Karaya ihtiyaçları var. Zaten 24 saatlik süreçlerinin 18 saatini karada geçiriyorlar. Uyuyorlar, dinleniyorlar. Ardından denize çıkıp avlanıyorlar. Yunuslar, balinalar gibi 24 saat yaşam süreçlerini denizde geçirmiyorlar. Bu yüzden de biz Akdeniz Fokunun insan baskısından çok etkilendiğini gözlemliyoruz. Hem Fethiye'de hem Babadağ'da mağaralarda yaşıyorlar. Fakat yoğun insan faaliyetlerinin yarattığı baskıdan dolayı onları strese sokuyoruz. Mağaralardan kaçırıyorlar. Ama aslında evlerinden kaçmış oluyorlar. Sonrasında yuva bulmaları çok daha zor olabiliyor. Yavruları 9 ay boyunca anne sütünü gıda olarak alıyor ve sadece anneye muhtaçlar. Ama anne bir insan faaliyeti gördüğü zaman mağaradan kaçabiliyor, yavrusunu da yanına alamıyor. Ardından da yavru yaşamını devam ettiremeyip, ölüyor. Yani yavrusunu terk etmiş oluyor. Ama bu da aslında insandan kaynaklı bir problem. O yüzden de nesli tükenmekte. Geçmişte de avlanmadan dolayı sayıları azalmış, neyse ki şu an bu durum yasaklandı. O yüzden projemizde de yer alan türlerden bir tanesi. Derneğimizin özel ilgisi. Ama şunu da tekrar belirtmek isterim, bizim projemizin tek amacı Akdeniz Fokları diyemeyiz. Kara memelileri, sürüngenler, kuşlar, balıklar, deniz çayırları, Akdeniz foku hepsi birlikte. Zaten doğada her biri bir arada bulunduğu için bir zincirle birbirine bağlı olduğu için onları birbirinden ayırmamız söz konusu bile değil. Hepsi birbirine bağlı. Denizsel yaşam da birbirine bağlı, karasal yaşam da bağlı” şeklinde konuştu.
CANBOLAT, “MAĞARALARA BU KADAR YAKLAŞILMAMASI GEREKİYOR”
Denizde faaliyet gösteren sektörlerin Akdeniz Foklarının yaşadıkları mağaralara yaklaşmaması gerektiğini belirten Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Mağaralarda rahatsızlık türe en önemli baskılardan. Bu baskı neyi ifade ediyor? Gezi tekneleri ve dalış tekneleri söz konusu Akdeniz Foku mağaralarına çok fazla yaklaşıyor. Dalışçılar da direk mağaralara giriş yapıyor. Bu durumda da hayvan yaşamını sürdüremiyor. Yaşaması gerektiği gibi yaşayamıyor. Bunun önüne geçmek çok ciddi şekilde pozitif bir yön katacaktır. Türün gelişmesi açısından. Mağaralara bu kadar yaklaşılması gerekmiyor, aynı zamanda da birçok dalış noktası varken mağaralara girilmemesi onları ekonomik açıdan etkileyecek eylemler değiller. Tam aksine bir canlı türünün korunmasında çok önemli faktör. Bunun dışında türün kendisi de çok zor üreyen bir tür. Sadece iki senede bir çiftleşme durumu gerçekleşiyor. Hem çok yavaş hem de tek bir yavru doğduğu için de yavaş bir artış gösteriyor. Ama biz bu şekilde iki senede doğan bir yavrunun annesi tarafından terk edilerek ölmesine sebep olduğunu gördüğümüzde aslında çok ciddi bir etki yaratmış oluyoruz” dedi.
CANBOLAT, “CEZAİ YAPTIRIM TALEP EDİLEBİLİR”
Yapılan uygunsuz davranışlar için cezai işlem yaptırımının talep edilebileceğine de değinen Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Talep edilebilinir tabi ki. Yasalar bizden yana fakat en azından dernek olarak bir denetim ya da bir yaptırım etkimiz zaten yok. Biz bölgeye gelerek hem gezi teknelerine, hem dalış teknelerine eğitimler aracılığıyla farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Dernek ekiplerimizden bir tanesi tamamen buna yönelik. Limanlarda kaptanlarla görüşerek, hem onların bilgilerini alıyoruz. Gözlem verilerini alıyoruz. Hem de bu şekilde konuşarak, bu eylemlerden onları vazgeçirmeye çalışıyoruz. Akdeniz foklarının da insan gibi canlı olduğunu, onların da evi olduğunu, nasıl bizim evimize bir hırsız, bir yabancı girdiğinde biz çok rahatsız, güvenilmez hissediyorsak aynı şekilde onlarında böyle hissettiğini anlatmaya çalışıyoruz. Çalışmamıza temmuz ayında başladık. 6-7 gün daha bölgede devam etmeyi planlıyoruz” şeklinde konuştu.
CANBOLAT, “AKDENİZ FOKUNU KORUMAK AKDENİZİ KORUMAKTIR”
Akdeniz Fokunu Korumak Akdenizi Korumaktır sloganıyla yola çıktıklarını belirten Proje Koordinatörü Gökcen Canbolat, “Ben bütün izleyicilerimizi Akdeniz Fokunun dostu olmaya davet ediyorum. Bizden hiçbir farkları yok. Onlar da birer anne, onlar da birer çocuk. Çok değerliler. Çok az sayıdalar. Korunmaya muhtaçlar. İnsan faaliyetlerinden dolayı sayıları da azalmışken, biz doğayı koruyarak görevimizi yerine getirebiliriz. Aynı zamanda lütfen Akdeniz Fokunu gördüğünüz zaman, gözlem verilerini bizlere aktarmanız bizim çok önemli. Çünkü yaşadıklarının kanıtı olarak, biz bu verilere ihtiyaç duyuyoruz. Yaşam bölgelerinin ne kadar geniş ve ne kadar büyük olduğu bizi onları korumada bir adım öne çıkartıyor, çünkü bu canlılar uluslararası sözleşmelerle korunan bir tür. Bu sözleşmelerle korunduğu için de arkamız daha sağlam olabiliyor. “Akdeniz Fokunu Korumak Akdenizi Korumaktır” dedi.