Başkan Aras'ın konuşması İzmir Kültür Zirvesi'ne damga vurdu
Dünya Belediyeler Birliği (UCLG) Kültür Zirvesi'ndeki yaptığı konuşmada iklim için verilecek mücadelenin bu gezegendeki tüm yaşam için varlık ya da yokluk meselesi olduğunu vurgulayan Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, 'Her şey 'yolundaymış' gibi davranamayız ama her şeyin yoluna girmesi için uğraşabiliriz. Seyirci olmaktan çıkıp, iklim krizini ciddiye almalıyız' dedi.
Dünya Belediyeler Birliği (UCLG) Kültür Zirvesi'ndeki yaptığı konuşmada iklim için verilecek mücadelenin bu gezegendeki tüm yaşam için varlık ya da yokluk meselesi olduğunu vurgulayan Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Her şey “yolundaymış” gibi davranamayız; ama her şeyin yoluna girmesi için uğraşabiliriz. Seyirci olmaktan çıkıp, iklim krizini ciddiye almalıyız” dedi.
İzmir'in Rusya'nın Kazan ve Meksika'nın Merida kentlerini geride bırakarak ev sahipliği yapmaya hak kazandığı Dünya Belediyeler Birliği (UCLG) Kültür Zirvesi'nin açılışı 9 Eylül Perşembe günü İzmir Kültürpark'ta yapıldı. 9-11 Eylül tarihleri arasında üç gün sürecek ve “Kültür: Geleceğimizi Kurarken” temasıyla düzenlenen zirvede, 65 ülkeden kültür üreticileri buluşacak. 346'sı çevrim içi olmak üzere toplam 864 konuşmacı görüşlerini paylaşacak.
“Felaketler sinemalarda film olmaktan çıktı”
İzmir'21 UCLG Kültür Zirvesi kapsamında ‘THE HUB TALKS' başlığı altında düzenlenen programda iklim krizi ele alındı. UCLG Kültür Komitesi'nden Catherine Cullen'ın moderatörlüğünü yaptığı programa konuşmacı olarak Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras'ın yanı sıra Yunus Arıkan ve Andrew Potts katıldı.
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras'ın özellikle dünya ve ülkemizdeki iklim krizi ve bu yönde nasıl bir mücadele verilmesi yönünde yaptığı konuşması Kültür Zirvesi'ne damga vurdu. Başkan Aras, iklim krizini konuşmanın distopik bir yolculuğa çıkmak gibi olduğu tanımlamasında bulunarak, bu yolculuk sürecinde dünyada yaşanan yıkımları bir bir sıralayarak çözüm yollarını belirtti. Başkan Aras, insanlığın yeryüzünde yaptığı yıkımı, yaşamaya başladığını, felaketlerin artık sürpriz olmaktan, sinemalarda film olmaktan çıkarak evimizde, tarlamızda, bedenimizde ve doğanın tüm canlılarının üzerinde varlığını gösterdiğini söyledi. Bugün dünyada ve ülkemizde, siyasi, akademik, örgütsel birçok platformda dünyayı dönüştüren küresel krizlerin ele alındığını belirten Aras “ Bu krizler birbiri ardına takılıp, süreci felaketlere doğru sürüklüyor. Ekonomik ve finansal krizler bir taraftan sürerken, pandemiyle sağlık krizi de yaşanıyor. Aynı süreçte bir ekolojik yıkım, doğa krizi, iklim krizi büyüyerek yayılıyor. Çarpan etkisi yaratarak büyüyen bir süreçteyiz” dedi.
Sürdürülebilir büyüme mümkün değil
IPCC'nin yeni raporunda, "İnsanlık için kırmızı kod" tanımlaması yapıldığına dikkat çeken Başkan Aras, iklim bilimcilerin acilen harekete geçilmemesi durumunda geri dönüşü olmayan felaketler yaşanacağını dile getirdiklerini hatırlatarak “Tüm bunlar, iklim değişikliğinin endüstriyel gelişmeden kaynaklanmasının yanı sıra, sürdürülemez olduğunu da açıkça ortaya çıkarıyor. Sürdürülebilir bir sürekli büyüme artık mümkün gözükmüyor. İster kelebek etkisi densin, ister kaos teorisi burada birbirine bağlı ve birbirini çok şiddetli etkileyen bir dizilim söz konusu. Domino taşları gibi bir devrilmenin gerçekleşeceği, hatta gerçekleşmeye başladığı alenen ortada. Ancak hiç düşünülmeyen noktaların birbirine bu denli bağlı olması hem sistemin hem de sisteme tutunanların ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Devletlerarası, kent-kır arası ve yoksul-zengin arası adaletsizlikler iklim kriziyle birlikte giderek artıyor” dedi.
Türkiye 163 ülke arasında 97. sırada
UNICEF'in, iklim değişikliğinin doğrudan çocuklara olan etkisini inceleyen ilk raporunu yayımladığına da değinen Aras, şu bilgileri paylaştı “Rapora göre, dünyada yaşayan her bir çocuk sel ve kuraklık gibi iklim değişikliğine bağlı olaylardan en az birine maruz kalacak ve raporda Türkiye bu bağlamda, dünya sıralamasında 163 ülke arasında 97. sırada yer alıyor. Bu hayal edemeyeceğimiz kadar vahim bir tablo Krizin başka bir boyutunu Dünya Meteoroloji Örgütü'nün yaptığı, son 50 yılı kapsayan araştırma gösteriyor. Araştırmaya göre, 1970'ten bu yana hava koşulları kaynaklı afetlerin sayısı 5 kat artmış. Can kaybı ise inanılmaz. Uluslararası İklim Paneli Akdeniz bölgesini dünyada iklim krizinin en sert yaşanacağı yerlerden biri olarak anıyor. Ve “İklim değişikliği mültecileri” diye bir adlandırma var artık. Kuraklık, aşırı sıcaklıklar, sel felaketleri, gıda krizi gibi olaylar dolayısıyla insanlar kitlesel olarak yer değiştirmek zorunda kalacak. Bizler, zaten iklim krizinden dolayı artan felaketlerin, bu felaketlerin sonucunda da kitlesel göçlerin yaşanacağı bir konumun içindeyiz. Bu nedenle ülkemize, ciddi sayıda mülteci gelebilme ihtimali artık sadece Akdeniz havzası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi ülkelerin rejimiyle ilgili olmayacak”
Ekonomik adalet ihtiyacı
Dünyanın kabusu haline gelen pandeminin iklim krizinden ayrı düşünülmemesi gerektiğini kaydeden Aras, Covid-19 salgınının, tüm eşitsizlikleriyle birlikte küresel ekonominin ve toplumların sistemsel kırılganlığını ortaya çıkardığını belirterek, “Bugün gibi gerçek, iklim krizi bağlamında da geçerliğini koruyor. IPCC raporunda bile ekonomik adaleti içeren düzenlemelere ihtiyaç olduğu yazıyor” diye konuştu.
“Krizinin hissedilmeyeceği yeryüzü bölgesi kalmayacak”
Başkan Aras, bu yüzyılın ortalarında iklim krizinin olumsuz etkilerinin hissedilmeyeceği bir yeryüzü bölgesi kalmayacağı görüşünü savunarak Prof. Dr. Levent Kurnaz'ın örneklerini şöyle sıraladı “Grönland eridiği zaman deniz seviyesi, 6-7 metre artabilir. Deniz seviyesinin 6-7 metre artması demek, dünyanın kaosa sürüklenmesi demek. Ya da Pakistan'da 20-30 milyon kişinin öldüğü sıcak hava dalgası olabilir.”
"Göller kuruyor, toprak ölüyor, denizler kirleniyor"
Ülkemizde son dönemlerde yaşanan çeşitli çevre felaketlerinin de bunlara kanıt niteliğinde olduğunu belirten Aras; müsilaj, sel felaketi, günlerce yaşanan yangınlar, kuruyan göller, biten tarım, kuraklık ve peş peşe yaşanan ve engellemek için hiçbir önlem alınmayan kayıplara tek tek değinerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Göller kuruyor, toprak ölüyor, denizler-okyanuslar kirlilikle baş edemiyor. Doğa bunu felaketler kaynağı olduğu için yaşatmıyor. Verili sistem ekolojik yıkımı kendi eliyle getiriyor. Daha açık bir dille söylersek üretim ve tüketim sisteminin kendisi; yani kapitalizm. Özellikle 1980 sonrası neo-liberal politikalar bağlamında başlayan dönem bu süreci dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlandırdı. 30 yılı aşkın bu süreç, felaketlerle, yangınla, selle, depremle insanların başa çıkmasını sağlayabilecek kamusal hizmetleri, kamusal alt yapıları da büyük oranda ortadan kaldırdı. Özellikle son on yılda doğaya karşı yapılan yanlışlar ve özelleştirme mantığı içinde doğayı kapsamlı bir biçimde metalaştırma bize ağır sonuçlarla geri dönüyor.
“Türkiye kaçışı olmayan bir krizin ortasında”
Ülkemizin kaçışı olmayan bir krizin tam ortasında olduğunu ve Bodrum'un da bu krizin etkilerini yaşadığını kaydeden Aras, bölgede yaşanan kuraklığa dikkat çekti. Termik santral ve maden ocaklarının kuraklığı ve susuzluğu katladığını savunan Aras, “Aşırı sıcaklar, yağışız günler artarak sürüyor. Bodrum'un ve bölgenin flora ve fauna yapısı bozuluyor. Bunlara imara açılan yerler eklenince içinde bulunduğumuz durum bir çıkmaza doğru ilerliyor” ifadesini kullandı.