Afi Can

Gemi – devamı…

Afi Can

  • 1051

Kapıyı açan aşçı yamağıydı. 4 çocuklu demir işçisi bir babanın engelli oğluydu. Zekâ bakımından akranlarından geri de sayılan yamak, kuvvet bakımından oldukça güçlüydü. Öyle ki erişkin bir kimsenin kaldırmakta zorlandığı şeyleri kaldırır gösterilen yere bir çırpıda fırlatır atardı. Gemi de herkes gibi İkinci kaptan da onu sever ve elinden geldiğince kollamaya çalışırdı. Ama şimdi onunla vakit kaybetmek istemiyordu. Sadece kamarasına gidip uzanmak geçiyordu içinden. Karşısında ikinci kaptanı gören aşçı yamağı şaşkın bir halde, 
-Kaptan bende her yerde seni arıyorum. Yemek hazır. Dedi.
 Yaşlı denizci, fazla düşünmeden  “yemeyeceğim çekil kenara” diyerek üzerine doğru yürüdü. Dışarı çıktığında kendisini uzun süre tecrit edilmiş kürek mahkûmu gibi hissetti. Geminin paslanmış korkuluklarına yaslanarak bir süre denizin ıslık çalar gibi esen uğultusunu dinledi. Ardından kamaraların bulunduğu ikinci kata uzanan helezon şeklinde ki merdivenlerden yukarı çıktı. Kamarasına giderek yatağına uzandı. Şarabında etkisiyle sızmak üzereyken kapı gümbür gümbür vurulmaya başlandı. Ağır ağır yatağından doğrulmaya çalıştığı sırada kapıyı çalan, “gel” yanıtını beklemeden odaya dalıverdi. 
Nefes nefese kalmasından koşarak geldiği belli olan çocuk yaşta ki miço,
-İhtiyar, kaptan seni çağırıyor. Mazeretsiz hemen yanıma gelsin. Dedi. 
İkinci kaptan, hayati bir görevi yerine getirmiş gibi gururla kendisine bakmakta olan çocuğa, ifadesiz bir biçimde,
-Peki… Demekle yetindi. Maşrapasını yatağının başucundaki sehpaya bıraktıktan sonra odadan çıkarak genç kaptanın yanına gitmek için sallanan geminin dar koridorlarında yola koyuldu.
Kaptan köşküne vardığında genç kaptan elinde telsiz ile makine dairesine talimatlar veriyordu. Kapıda beliren ikinci kaptanı görünce telsizi bırakmadan eliyle gel işareti yaptı. Söyleneni yapan ikinci kaptan, usulca içeri girdi. 
-Beni çağırmışsınız efendim dedi. Kendisine saygı ile yaklaşan ikinci kaptanın ne dediğini pek umursamayan genç kaptan, azarlar gibi çıkışarak,
-Ne çağırması. Gemi kalkalı ne kadar oldu biliyor musun sen?
- Hayır efendim, ama ufukta hayal meyal görünen karaya bakınca açık denize henüz çıkmış olmalıyız. Dedi. 
- Kes, uğursuz herif, bir günden fazladır yoldayız. Cihazların raporuna ve meteorolojinin uyarılarına bakılırsa kuvvetli bir fırtına bizi kon burnu açıklarında yakalayacak gibi. Mürettebatın ve geminin hazırlanması lazım, ben gerekli talimatları verdim ama sen yine de bir kontrol et, özellikle makine dairesi ve güverteyi. Tabii ayılabilirsen… Diyerek ikinci kaptana eliyle çıkmasını işaret etti. İkinci kaptan kapıdan çıkarken içeriye gıybeti ve sinsiliği ile bilinen güverte reisi giriyordu. Selamlaşmadan geçip gittiler birbirlerinin yanından.
Güverte reisi sanki pek sevimsiz bir olay yaşanmış ve canı sıkılmış gibi sahtekâr bir hal takınarak,
- Kaptan, biliyorsun gemide kadın ve bunak taşımak uğursuzluktur, başımıza olmadık talihsizlikler gelir. Yolumuz uzun, bir aydan fazla denizde kalacağız neyimize lazım böylesi uğursuz şeyleri yanımızda taşıyoruz... Bırakalım bu bunağı ilk limanda… 
Hurafelerden oluşan, eskide kalmış olan denizcilik geleneklerine pek aldırış etmeyen kaptan, güverte reisinin dalavereci birisi olduğunu da biliyordu. -İşimizi bakalım… Sen de işine bak ve yaklaşan fırtınayı kazasız belasız atlatalım. Boşta halat olmadığına, yüklerin iyice emniyete alındığına emin ol diyerek kestirip attı. 
 Haftaya devamı ile karşısınızdayım.

Yazarın Diğer Yazıları