Milletvekili Ergun ''Ölüdeniz ve Kayaköy'ün Talan Edilmesine Rıza Göstermeyeceğiz''

Ölüdeniz ve Kayaköy çevresine kurulmak istenen 6 sondaj kuyusuna İyi Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun da karşı çıktı. Metin Ergun yaptığı basın toplantısında 'Ölüdeniz ve Kayaköy'ün talan edilemesine, Türkiye'de doğanın katledilmesine rıza göstermeyeceğiz' ifadelerini kullandı.

  • 2049
Milletvekili Ergun ''Ölüdeniz ve Kayaköy'ün Talan Edilmesine Rıza Göstermeyeceğiz''
TAKİP ET Google News ile Takip Et

İyi Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun basın açıklamasında “ Bu kadarı da olmaz, bu kadarına cüret edemezler dediğimiz ne varsa olmaya ve yapılmaya başlandı. Bütün dünya gibi, milletimiz de korona salgınına odaklanmış iken, “bu hastalıktan nasıl korunuruz, evimize nasıl ekmek götürürüz, iflastan nasıl kurtuluruz, işimizi nasıl kaybetmeyiz?” endişesi içerisinde iken; bugünlerde Muğlalılar, kendi canlarını korumalarının yanında dünya için büyük bir nimet olan doğalarını korumanın derdi, endişesi ya da koruyamamanın ızdırabı ve üzüntüsü içerisindeler. Çünkü Menderes Ovası’nı tahrip eden jeotermal talanı Fethiye’nin de birinci derece doğal sit alanlarına ve gözde turizm beldelerine sıçramış durumdadır. İşte bugün bunun için karşınızdayız ve aracılığınızla doğanın ve Fethiyelilerin çığlığını dünyaya duyurmak arzusundayız. Sonda söyleyeceğimi başta söylemek istiyorum. Ey İktidar yapma” dedi. 
HASSAS KORUNACAK ALANLAR
Ergun, “Bodrum, Ören, Milas, Datça, Dalyan, Gökova, Sarıgerme, Fethiye, Ölüdeniz, Göcek, Bozburun, Selimiye, İçmeler vb. nadide beldeleriyle adeta “behişt-i cihan” olan Muğla’nın doğasını korumak hepimiz için milli ve insani bir görev olmalıdır. İşte bu güzel ilimizin doğasını tahrip edecek bir faaliyeti milletimize duyurmak için buradayım. Geçtiğimiz günlerde Muğla’da, Fethiye ilçemizin Kayaköy ve Ölüdeniz bölgelerinde, her biri on bin metrekarelik alanlardan oluşan 6 tane jeotermal sondaj kuyusu açılması için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından bir yatırımcıya izin ve ruhsat verildiği ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda 30 Mart itibariyle de, ilgili yatırımcının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunduğu Proje Tanıtım Dosyası’nın onaylanarak ÇED sürecinin başlatıldığını da öğrenmiş olduk. Söz konusu jeotermal kaynak arama faaliyetinin gerçekleştirileceği iki bin yüz seksen iki hektar yüzölçümündeki alan içerisinde, her biri en az on dönüm yüzölçümlü sahayı kaplayan 6 adet sondaj kuyusu noktası belirlenmiştir. Bu noktalardan: 2 tanesi Ölüdeniz Lagünü’nde Arkeolojik Sit ve Kesin Korunacak Hassas Alanda, 1 tanesi Kayaköy Mahallesi Soğuksu Plajı Mevkiinde Kesin Korunacak Hassas Alanda, 1 tanesi Delikliburun-Gemiler Plajı’nda Arkeolojik Sit ve Kesin Korunacak Hassas Alanda, 2 tanesi Darboğaz Plajı kuzeyindeki Oyukbaşı Tepesi Mevkii’nde Doğal Sit Alanında bulunmaktadır. Zikredilen bölgeler sıradan yerler ve araziler değildir; Türkiye’nin dünyaya açılan penceresidir. Coğrafyamızın da gözbebeğidir. Bu nedenle ne pahasına olursa olsun korunması gerekir. Zira paha biçilmez doğal güzelliklere sahip Fethiyemiz, yılda 1.5 milyon yerli ve yabancı turisti misafir etmektedir. Aynı zamanda bu bölge, çok zengin faunası ve florasıyla çok sayıda bitki ve canlı çeşitliliğine ev sahipliği yapmaktadır. Bu sebepledir ki Fethiye-Göcek Bölgesi,  05. 07. 1988 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu Kararı ile ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan edilmiştir. Bu şekilde Fethiye’nin sahip olduğu hassas ve nadir doğal varlıkların muhafazası bu güne kadar sağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarınca koruma altına alınmış olan bu bölge, aynı zamanda Türkiye’nin taraf olduğu; Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi), Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi), Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Dünya, Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme (Dünya Mirası Sözleşmesi), gibi uluslararası sözleşmelerce de korunması gereken alanlardır. Söz konusu uluslararası antlaşmalara uyulması gerekliliği, Anayasamızın 90. Maddesinde “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Antlaşmalar kanun hükmündedir” denilerek hüküm altına alınmıştır. Bu bölgelerde jeotermal enerji gibi çevreye karşı son derece ciddi etkileri olan bir faaliyetin sondaj izninin verilmiş olması, hem kendi kanunlarımıza, hem de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Dolayısıyla bu bölgelerin muhafaza edilmesi konusunda görev ve sorumluluk devletindir. Kazdağları’nda, Dipsizgöl’de ve son olarak da Salda Gölü örneğinde gördüğümüz gibi, AK Parti iktidarı bırakın bu alanları korumayı, “acaba daha fazla nasıl tahrip edebiliriz?” diye hesaplarla uğraşmaktadır. Biz İYİ Parti olarak, doğal çevrenin korunmasını kırmızı çizgimiz olarak telakki ediyoruz ve bu tarz talan projelerine her fırsatta karşı duracağımızın da bilinmesini isteriz.” İfadelerini kullandı.
CAZİBESİNİ YİTİRİR
İyi Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun “JES’lerin planlanması, kurulması, işletilmesi ve denetlenmesi konusunda iktidarın Türkiye genelinde karnesi oldukça zayıftır. İktidar şimdiye kadar, birinci sınıf tarım arazilerine bile jeotermal enerji tesisleri kurmakta bir sakınca görmemiştir. Oysa bu tesislerin turizme, tarıma ve insan sağlığına verdiği zararların haddi hesabı yoktur. Jeotermal tesislerin kirleteceği bir denize turist gelmez. Talan edilmiş koylar cazibesini yitirir. Bu sondajlar ve sonrasında kurulacak tesisler Fethiye’nin denizlerini kirletecek ve turistik açıdan kıymetli olan koyların siluetini darmadağın edecektir, verimli tarım arazilerini kısırlaştıracaktır. Tarım konusuna geldiğimiz zaman ise jeotermal enerji tesislerinin tarıma olan etkileri Ege bölgesinde derinden hissedilmektedir. Zira jeotermal enerji kaynakları açısından zengin olan Ege bölgesinin çeşitli yerlerinde kurulan tesislerin tarım arazilerine, tarımsal ürünlere ve bitkilere de zarar verdiği bilimsel raporlarla kanıtlanmıştır. Özellikle bu uygulamalardan en fazla zarar gören yerlerin başında gelen Büyük Menderes Havzası’nda incir ağaçlarının, zeytinliklerin, pamuk tarlalarının ve Gediz Havzası’nda da üzüm bağlarının ciddi şekilde zarar gördüğü ortaya çıkmıştır. Yaşamakta olduğumuz Kovid-19 Salgını sürecinde gördüğümüz gibi bazı ülkeler tarafından tarımsal ürünlerin başka ülkelere ihraç edilmesi durdurulmuştur. Bu salgın süreci bizi şunu göstermiştir: Ne pahasına olursa olsun tarımda kendi kendine yeter bir ülke haline gelmemiz artık bir tercih değil, mecburiyettir. Dolayısıyla, böyle uygulamalarla tarımsal üretime ve ürünlere zarar vermenin hiçbir izahı yoktur, olamaz. Endişemiz odur ki, sondaj izni verilen jeotermal enerji tesislerinin kurulmasıyla aynı sonuçlar Fethiye’de de ortaya çıkacaktır. Bununla beraber; Jeotermal enerji tesislerinin ortaya çıkardığı karbondioksit ve hidrojen sülfür gibi gazların havayı kirletmesi insan hayatını da riske atarak solunum rahatsızlıklarına ve kanser hastalıklarına neden olmaktadır. Bu durum içinden geçtiğimiz Kovid-19 salgını gibi gelecekte oluşabilecek sağlık tehditlerine karşı vatandaşlarımızı riske atmaktır. Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile yeraltı sularının ve toprağın kirlenme riski de artmaktadır. Aynı şekilde yüzey suları da risk altına girmektedir. Mesele ağacı, suyu, toprağı ve havayı korumak olduğu zaman iktidarın bugüne kadar yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının teminatıdır Zira iktidarın böyle konularda ne kadar vurdumduymaz olduğunu ve doğaya karşı adeta düşmanca hareket ettiğini hepimiz biliyoruz” dedi.
İyi Parti olarak, çevre ve doğayla ilgili düşüncelerini de ortaya koyan İyi Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun, sözlerini şöyle tamamladı “ Ucuz ve Milli enerjiye karşı değiliz. Biz bu şekilde doğayı, insan hayatını ve diğer canlıları riske atan projelerin gerçekleştirilmesinden önce çok iyi planlanması gerektiğini savunuyoruz. Böyle projeler yapılırken tarım alanlarımız, doğal zenginliklerimiz ve kültürel mirasımız yok edilmesin diyoruz. Özellikle bölgedeki yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alınmasını ve böylesine radikal kararlarda toplumsal uzlaşma aranması gerektiğini ifade ediyoruz. Böyle yapılmazsa ve iktidarın şimdiye kadar yaptığı gibi “biz yaptık oldu” denilirse, ortaya çıkacak tahribatların ve doğa katliamlarının ceremesini bu bölgelerde yaşayan vatandaşlarımız ve orada ekosistemi oluşturan canlılar çekecektir. Sözlerime son verirken iktidara bir kez daha şu çağrıyı yapmak istiyorum: Fethiye-Göcek Bölgesi Özel Koruma Bölgeleri arasındadır. Özel Koruma Bölgelerini muhafaza etmek de devleti yöneten sizlerin görev ve sorumluluğudur. Kanunlarımıza ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde hareket etmeyin, Ölüdeniz ve Kayaköy’ün doğal güzelliklerini katletmeyin. Verdiğiniz bu izinleri iptal edin. Edin ki; tarım alanlarımız, tarihi ve arkeolojik sit alanlarımız yok olmasın. Şurası unutulmamalıdır ki; sahip olduğumuz tabiat varlıklarını ve doğal güzelliklerimizi korumak, her birimiz açısından bu cennet vatana karşı boynumuzun borcudur. Biz İYİ Parti olarak, ne Ölüdeniz’in, ne de Kayaköy’ün talan edilmesine rıza göstermeyecek, ülkemizin bu cennet köşesini enerji baronlarının insafına terk etmeyeceğiz. Doların yeşili ile doğanın yeşili arasındaki tercihimiz doğanın yeşilinden yanadır. Muğla halkının da buna rıza göstermeyeceğini biliyoruz”

Bakmadan Geçme