Sevim Tutar Arıcak

CEHENNEM BEN VE ÇİÇEKLER VAZODA

Sevim Tutar Arıcak

  • 1850

Yıllar oldu sevilip okşanmayalı, tatlı bir söz duymayalı.Bir lokma ekmeği zehir diye yutturdular.Bolluk içinde yokluğu yokluk içinde yoksunluğu yaşattılar.Tatlı bir söz duymadım .Hep horlandım aşşalandım. Yirmibir yıl oldu cehennemin içinde cehennem ateşlerinde yanalı.Canımın ruhumun her hücresi yaralı.Yenilmez yutulmaz küfürler tıka başa beynimi ruhumu doldurdu.Her biri günde milyon kere yere çarpıp çarpıp kaldırdı beni.Sonra tekrar çarpıp kaldırdı.Her küfürde dimdik durup sarsılmamak için sağır takliti yaptım hiç duymuyormuş gibi kulaklarımı tıkıyormuş gibi yaptım, sonra tekrar bir küfür daha yıkadı kulaklarımı delip beynimin içinde inledi.O.... a.... s.... o... diye kendini parçalarcasına bağırıyordu önümde aynı evin aynı odasında.Duymuyor gibi yapıyorum hiç tepkisiz elimdeki bardağı bulaşık beziyle bastıra bastıra deterjanlı suyla yıkarken, suyun sesine sığınıyor duymadığımı ışpatlamaya çalışırken çeşmeyi sonuna kadar açıyor su sesiyle o bedenimi beynimi benliğimi yakan küfürleri duymamaya çalışıyordum ama maalesef ki hepsini duyuyor, konulduğum değersiz yoksunluk ve ahlaksız vazodan kurtulamıyor dışarı çıkamıyordum.Gücüm yetmiyordu o vazoyu devirip kırmaya darmadağın etmeye.Ben o vazonun en dibinde çöküp derin bir karanlık kuyuda yaşarken gün ışığını sadece güneş üstümden geçerken hissedebiliyordum seher vakti gibi bir ışıktı oda.Ben o karanlıkta o bitmişlikte yaşamaya nefes almaya çalışırken bütün küfürlere aşşalamalara şahitlik eden soğuk duvarları süslüyordu o vazodaki çiçekler.Altında karanlık bir kuyunun dibinde ben ve kulaklarımı delen o ses hep küfür ediyordu.Sevgisizliğin çanları inletiyordu o uğursuz evin duvarlarını.Ve o vazo dibinde cehennemi yaşayan ben üzerinde kendilerine insanları aşık eden çiçekler inatla güzelleşiyor kokusu o uğursuz evi  etkisi altına alıyordu.Devirip kıramazdım o dibinde cehennemi yaşadığım ve üstümde mis kokulu çiçek açan vazoyu o ugursuz evin orta yerinde devirip kırabilir darma dağın edebilirdim eğer o çiçeklerin sahibi olmasaydım.Boş verdim kendimi ve ışığı, dış dünyayı.Dışarıyı süsleyen çiçeklerim vardı nasıl olsa, kimse vazonun dibini merak etmiyor içinde ne var diye bakmıyordu nasıl olsa.

  O vazonun dibinde yıllardır sessiz ve tepkisiz kaldığım gibi daha uzun yıllar kalacağım elbet.Devirip kıramam ben o vazoyu çiçekleri kırılır solar ve hatta kuruyup yok olurlar.Onların güzel açıp kokması için belki de benim köklerimin cenennemden beslenmesi ve dışarıya nefessim ile çiçek açmayı uygun gören evrenin yaradıcısı aşkına o vazuyu korumak zorundaydım.Küfürler kulaklarımı delip geçse onurumun üstüne küfür eden o yüreği sevgiden merhametten yoksun gövdeden fırlayıp ruhumu döven küfürlü kötü dayanılmaz sesin sahibine inat bu vazo çatlamadan devrilmeden yerinde durmalıydı.Deprem olsa bile duvarlara yaslanıp düşmek yerine yumuşacık kaymalıydı sert zemine kırılmamak ve o çiçekleri soldurmamak için.Çiçeklerim di onlar benim.Benim ile aynı küfürleri duyuyorlar sevgisiz ve merhametsiz sesin sahibine kızsalar da ses çıkarmazlardı o çiçekler, inadına çiçektiler işte.O kötü sesi duyduklarında vazunun dibindeki karanlık cehennemde eğilip bukülen beni sus diye daha da aşşağıya itiyorlardı köklerini, çiçeklerim onlar benim nefesimdi dışarıya ışığa açılan gözlerimdi.Onlar bu kadar güzel çiçek açmasalar bu kadar güzel kokmasalardı o uğursuz evin içinde o uğursuz sevgisiz ve ahlaksız kötü sesin kötü sahibinin suratına patlar parçalar un ufak ederdim, hem o vazoyu hem o kötü sesin ahlasız sesin ahlaksız sahibini.O karanlık odada o o nemrut soğuk hodul duvarların yüzüne tükürür bir nefeste tozlarını savururdum rüzgarımın önüne katıp fırtınalara ekerek.

     Çiçeklerim yıllardır o vazonun dibindeki cehennem çukurunu kimsenin görmesine müsade etmediler.Dal budak ve tomucuk olup katmer katmer açarak o uğursuz evin  içinde o uğursuz evde köklerinde bana yaşam hakkı verdiler sabır sulariyla sulandılar.İçlerini çeke çeke bazen de yapraklarına domurcuklarına çiğ düşe düşe gözyaşım ile sulana sulana kendilerine bir yaşam hakkı doğurmaya çalışıp çoğala çoğala ayrık otlarından ayrılmaya çalışarak sessiz ve derin hayatlarını sürdürmeye çalışarak, o küfürleri o uğursuz evin evliliğin yankılarına direnmeye çalışırken, zaman zaman sarardı gülleri yaprakları ve hatta hasta oldu kokuları bile ama direndiler yaşam adına var olabilmek için.Sımsıkı tutundudar köklerine cehenneme kök salmış analarının özünü kurutmamak adına.

     Dile kolay yirmi bir yıl bu vazo yerinde duruyor evi inleten o kufürlü sese inat.O... analı diyor, gurursuz aşağılık  istemiyorum seni. Keşke o... olsaydın o...lar senden daha iyi.Felç olasın inşallah a... k... görgüsüz cahili. Magaradan geldin ananin magarasinda mı gördün bu bollukları.Şu surata bak suratını s... p...seni tanıdığım güne lanet olsun diyor.İçimden bağırıyor karşılık veriyorum o..... yatıp yatıp gelip de beni böyle aşşalayamazsın namus nedir bilmiyorsun diyorum ama kendi sesinin gürlemesinden duymuyor bile beni.

   Tam o sırada telefon çalıyor bir kadın sesi cilveli ve nazlı kötü adam o vazonun çiçeklerini unutarak şekil değiştiriyor bukalemun gibi az once o vazoya o çirkin ahlasız kükürleri sıralayan o değilmiş gibi yüzüne yeni bir yüz giyinerek sesine yeni bir zil takarak şakıyor bülbüller gibi, şen nameler diziyor.Vazo şaşkın içindeki çiçekler ve dibindeki cin şaşkın.Ve vazo yavaş yavaş varlığının ve var olmaktan ötürü rahatsız gerçekten uğursuz olduğuna inanıyor böylece.Sesini kesip o nazik konuşmaları yapanın iki yüzü olduğunu anlıyor içi çizile çizile.Keşke o güzel sesli kadınin pesinden gitse kulağina dayadığı telefonunu onu, o sese alıp götürse bir daha bu acı çökmüş eve gelmese belki bir dal daha verirdi vazunun içindeki o güzel çiçekler yeni bir domurcuk bir yaprak daha çoğalırdı kimbilir ama gitmiyor o uğursuz küfürlerle duvarları siyaha boyayan kötü karakterli adam pembe tablolar çiziyor inceliyor renk renk açıyor ama karşıdaki huri ikna olmuyor böyle uzaktan daha güzelsin dercesine onu alıp götürmüyor yanımızdan, alıp götürmüyor bizden.Oysa ne guzel olurdu kalkıp gitseydi başka bir evin duvarlarını siyaha boyayip küfürleriyle inletip içindeki lağımı birazda oraya boşatsaydı.Şanslı kaltak bilmiyor bu vazonun çiçeklerinin altında çoğalan köklerin cehenneme sürgün yaşadığını.Alıp götürse bu uğursuz ağzı pis ve lağım kokan adamı bizden.Belki yumuşak şevkatli bir el dokunur bu vazoyu belki daha güzel işık gören daha güzel bir evin köşesine koyar belki de daha güzel bir manzara sağlar huzur kokan duvarları arasinda daha da çok çiçek açar belki köklerinde gömülü inciyi bulur, sevinirdi belki başka bir el.

     Ve bugün çiçeklerim iki parçaya bölündü biri sağa biri sola yattı.Aradaki boşluktan uğursuz evin ışıkları üzerine carptı.O kötü ugursuz ağzı lakım döken sesin sahibi kapıyı çıt sesiyle üstümüze kapatıp gitti.Gelmez gelemez inşallah hurilerinin ve Nurilerinin yaninda kendisini unutması için ve hatta cehenneme direk gitmesi için dua ediyorum bu vazonun dibinde sesizce çiçeklerim duymadan duyup da üzülmesinler diye.Ne dışarda ötüşen kuşlar duyuyor sesimi ne üzerimde acan çiçekler ne de dışaridaki yeşil yapraklar duyuyor sesimi.Evren unuttu beni bu uğursuz evin içinde karanlık duvarların çevrelediği ve küfürler kokan bir ağıdın gölgesinde.

     Ah ah yasamak küfürlerle solup ölmekmiş bilmedim oğul verdim kız verdim çiçekler verdim yine de yetmedim.

   Kaderimin oyunuymuş bu ugursuz ev  bilemedim.Yazık oldu bu vazoya ve içindeki çiçeklere.Defter defter sayfa sayfa dallara düşüp ağladı o güzel gözleri misler kokan kokularin içinde bu evde cehenneme sürüldüler benim ile birlikte bu vazonun içinde.

 

Sevim Tutar Arıcak

Yazarın Diğer Yazıları