FETÖ'nün Açtığı Yolda Yürüyenler
- 1963
Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Habertürk televizyonunda Didem Arslan’ın moderatörlüğünde bazı gazetecilerin sorularını cevapladı. Birbirinden ilginç konulara temas etti ve bazı yaralarımıza tuz bastı. FETÖ’nün yapmış olduğu din istismarı, darbelerin nasıl FETÖ’nün önünü açt ığını, devletin din eğitimi konusunda yaptığı büyük yanlışlıklar, Görmez’in emekli edilmesine neden olan kutlu doğum tartışmaları ve 15 Temmuz gecesi yaşadıkları... Başlıklardan sadece birkaçı... Tarihi bir döneme tanıklık eden Görmez’in söyledikleri, Türkiye’nin kangren olmuş sorunlarının sadece birkaçı...
“FETÖ, 1960 Darbesi’nden sonra doğmuştur. 12 Eylül Darbesi’nden sonra gelişmiştir. 28 Şubat’tan sonra devlete yerleşmiştir” diyen Görmez şu eleştiriyi yapmaktan da geri durmadı: “Devlet, çocukların Kur'an kurslarına gitmesini yasaklarken, Diyanet’in yolunu keserken, Fetö'yü büyütüyordu.” Haklı değil mi? Nerdeyse AK Parti dönemine kadar, baskıcı laikliğin zorbalıklarına maruz kalan muhafazakâr kesimin aksine, her dönem FETÖ’nün önü açılmadı mı? Hatta dünya bu örgütün önüne serilmedi mi?
Allah İle Aldatılmak
Ancak burada şu hataya da düşülmemeli; FETÖ ve bir kısım din kamuflajlı hareketler, tarikat veya cemaatler dinden beslenmektedir. Bu toplumun bir kısmı; sahte mehdiler, mesihler veya peygamber tarafından devşirilmektedir. Hatta Allah ile aldatılmaktadır. Böylece insana belli bir anlam haritası sunan dinler, itibarsızlaştırılmaktadır. Ama bu olumsuzluk, tüm tarikat ve cemaatleri veya dini zan altında bırakmamalı. Tarikat ve cemaatler şeytanlaştırılıp ötekileştirilmemeli. Özellikle tarikatlar, Anadolu coğrafyasına ruh aşılayan, bu toprakları Müslümanlaştıran oluşumlardır. Onlar, bu toprakları imar eden manevi kuvvetlerdir. Onlar, Ömer Lütfi Barkan’ın ifadesiyle “kolonizatör Türk dervişleridir.” Hacı Bektaşlar, Ahi Evranlar, Yunus Emreler, bu toprakların hem manevi kuvvetleri hem de “Kolonizatör Türk Dervişleri”dir. FETÖ örneğinde gördüğümüz gibi bir kısmının soysuzlaşması, bu tarihsel ve toplumsal geleneği ortadan kaldırmaz.
Evet, tarikat ve cemaatler; şeffaflaşmalı, sivilleşmeli ve hatta yasallaşmalı. Anayasal bir hüviyete kavuşmalı, tıpkı vakıf ve dernekler gibi... Devletin denetim ve gözetimi altında olmalı. Osmanlı da olduğu gibi, asker kaçaklarının yuvası olmamalı. Bu ülkeye ihanet eden vesayet odaklarının taşeronluğunu yapmamalı. Fakat bunu sağlamanın yolu, ne bu tür dini organizasyonları yasaklamaktan ne de ötekileştirip şeytanlatırmaktan geçiyor. Bu ülke, aklını kiraya veren mankurtlarından kurtulmalı. Her birey, kendi aydınlanmasını sağlamalı.