Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Pazar Yeri

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 2316

 

Önceki yazılarımda da zaman zaman değişik noktalardan değinmiştim ama tam olarak üzerine eğilmemiştim. Gelin, bugün Pazar Yeri’ne gidelim.

Şehirlerin kalbinin attığı, halkın nabzının tutulduğu mekanlar vardır. Fethiye’miz için bu mekân ne eksik ne fazla tam tamına Pazar Yeri’dir. Memleket meseleleri, şehrin durumu, siyaset, ekonomi, spor, eğitim hepsi orada konuşulur. Yerinde tespitler yapılır, doğru sonuçlar çıkarılır.

Doğu, batı, kuzey, güney diye yönlere göre isimlendirilmiş dört kapısı vardır. İç pazar ve dış pazar diye ikiye ayrılır. Artık iç pazarın neredeyse tamamı balık restoranına dönmüş durumdadır. Ortadaki tezgâhlar hariç kenarlardaki dükkânlardan sadece dördü restoran haricinde iş yapmaktadır. Birinde Besir abi ve Caner balık satarken, diğerinde Ümit ve Soner kardeşler babalarından aldıkları emaneti hakkıyla devam ettirmektedirler. Bir diğerinde ise Hüseyin abi aile işi olan kasaplığı sürdürmektedir. Kuzey kapısının girişinde de Ergen ailesinin yıllardan beri işlettiği peynirci ve küçük bir market hizmet vermektedir.  Ortadaki balık tezgâhları “taş” diye anılır. Dış pazar ise daha çok manav ağırlıklıdır.

Bu haline bakıp da aldanmayın Pazar Yeri kadimden beri böyle değildi. Pazar Yeri akşam olunca kapanır, belediye görevlisi içeride kimse kalmasın diye ikaz eder ve ana yönlerle adlandırılan kapıların her birini kilitlerdi. Çocukluğumda “Ya kapılar kapanırsa da içeride kilitli kalırsak?” diye korktuğum olmuştur. İç pazar o zamanlar daha çok kasap ağırlıklı idi. Biz etimizi Çolak Süleyman amcadan alırdık. Büyük dayım, Kunduracı Hasan Usta da Çolak Süleyman amcanın kasasını tutardı. Kasap dükkanlarının önüne tezgahlar kurulur, etrafına oturulur saatlerce kemik sıyrılırdı.

Sonra bir uygulama denendi. Bu denemeyi başlatan, “Burası Fethiye’nin Kumkapı’sı olacak.” dediğinde çok az insan inandı ona. Pazar Yeri, akşamları kapanmaz oldu. “Balığını al biz pişirelim.” konseptinde restoranlar oluştu. Gerçekten müşteri geliyor; balığını taştan alıyor hemen karşıdaki restoranda pişirtip afiyetle yiyordu. Sonra bu mekanlar dört başı mamur restoranlara çevrildi. Deneme tutmuş, silinmesi imkânsız bir imza daha atılmış ve pazaryeri Fethiye’nin Kumkapı’sı olmuştu. Şehrin göbeğinde oluşturulan bu cazibe merkezi bütün esnafın gelirini artmıştı.

Eski Pazar Yeri’nin rahmete kavuşan esnafları da unutulmamış, resimleri kuzey kapısının girişine asılmıştı. Bu vefa örneği herkesten takdir görmüştü. Pazar Yeri anlatılır da “Kavağın dibi” anlatılmaz mı hiç, demeyin. Onu zaten geçmiş yazılarımızın birinde detaylıca anlatmıştım.

İşte bu Pazar Yerinde nev-i şahsına münhasır denilebilecek kişiler vardır. Bir tanesi de Dayı’dır. Dayı, bütün Pazar Yeri’nin hatta Fethiye’nin Dayı’sıdır. İsmini söylemeyeceğim. Söylersem işin büyüsü bozulur. Ama kim olduğunu sizler de çok iyi biliyorsunuz. Fethiye’nin hafızalarından biridir Dayı. Bazen profesyonel bir otacı gibi faydalı bitkileri tarif eder bazen eski Fethiye’yi anlatır. Bazen de kişilerin akrabalık ilişkilerini, “Filancanın oğludur, falancanın kızıdır.” diye bir çırpıda çözüverir. Yardımseverdir; herkesin işine koşar. Dert dinler, yol gösterir. Öğretmendir aslında; çok okur, az ve güzel konuşur. Turunç Muarı’nın, henüz Turunç Pınarı olmadığı zamanlarının fedakâr ağabeyi ve Martı’nın değişmez siması olmasının gururunu taşır.  Bu aralar Pazar Yerinde pek görünmüyor; ama aslında mekân ile özdeşleşmiş bir karakterdir.

2000’li yılların başıydı. O sıralar Kafkas Üniversitesi’nde görev yapıyordum. Dayının tanınırlığını test etmek için bir tekerlek Kars kaşarı aldım ve kolinin üstüne sadece “Dayı, Pazar Yeri, Fethiye” yazarak kargoya verdim.

Dört gün sonra telefon geldi: “Teşekkür ederim yeğenim”.

O günden bugüne, afiyetler olsun Dayıcığım. Sizler gibi güzel insanlar çevremizde bulunduğu için ne kadar şanslıyız bilemezsin.

Fethiye’yi Fethiye yapan değerlerin kıymetini bilmemiz ve onlardan kopmamamız dileğimle.

[email protected]

[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları