Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Misafir Odamızdaki İlkel Tersane

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 3491

Fethiye limanının kuzeybatı istikametinde bulunan İlçemizin küçük şirin bir mahalleciği vardır. Bazen üçüncü Karagözler bazen de Kabakçı mahallesi diye anılır. Burası Fethiye’mizin ilk turfanda sebze üreten yeriydi. Benim bildiğim kadarıyla memleketin ilk cam serası burada kurulmuştu. Rahmetli Nazmi Sabancı amca yapmıştı bu cam serayı, Nilüfer teyze ile çalışırlardı tabii ki oğlanlarıyla birlikte, Nuri benim sınıf arkadaşımdı. Diğer seralar naylon kaplıydı. Mahallenin koyun diğer yanında kalan tarafının ise en büyük üreticisi Abdurrahman Orakçı amca ile Şöhret teyzeydi. Durkadın Teyze ile Hamide Teyze sütçülük yaparlardı. Bütün Karagözler mahallesi onlardan alırdı sütünü. Fethiye’nin en ucundaki minik mahalle bir nevi üretim merkezi gibi çalışırdı. Bir yıl sonranın sebzelerinin tohumu bu yıldan alınır, herkes kendi tohumundan kendi fidesini üretirdi. Tohum değişimi ise mutlaka yapılırdı. Ayrıca tüpte fidan satışı da yaparlardı. Yarım metreyi geçen salatalıkların tadı, ekşimsi domateslerin kokusu, kabak çiçeğinden yapılan yalancı dolma ise hafızamdaki yerlerini hâlâ korurlar. Bu mahalleden bahsederken çocukluğuma kazınan, ama şu anda çok az kişinin bildiği bir şeyden bahsetmeden geçemeyeceğim. Mahallenin gençleri geceleri toplanır “çıra balığı”na çıkarlardı. Ellerine aldıkları çıraları meşale gibi kullanır, kıyıda kayaların altında bulunan kefalleri elleriyle yakalarlardı. Birkaç kez ben de gruba dahil olmuştum. Neyse tersaneye dönelim.

Diğer yandan memleketimize deniz turizmini ve mavi turu tanıştıran Kayhan Kaptan ve Fethiye’de tersaneciliğin temelini atan Sümer Bahçıvan ve bu iki girişimcinin oğulları, bir tarafta Hikmet Abi ve Mehmet, diğer tarafta ise Hasan ve Engin. Bu mahallecikte tersaneciliğe ilk adımları attılar. Ellerine sağlık şehrimize yeni bir sektör kazandırdılar. Koyun diğer tarafında ise Mehmet Ali Amca ile Hamide teyzenin oğlanları Osman Abi, Ali Abi ve sınıf arkadaşım Şakir kendi evlerinin önüne denk gelen yerde başladılar tersaneciliğe. Rahmetli Giritli Kadir Abi’nin oğlu Ahmet tersanenin vazgeçilmez personeli oldu. Birçok kişiye ekmek kapısı oldu tersane. Mahallenin her iki tarafta da tersane için çok küçük alanlar kullanılıyordu. Küçüktü, samimiydi ve sevecendi tersanemiz. Fethiye’de denizle ilgilenen herkes faydalandı bu tesislerden. Çok iyi bir girişimcilik örneğiydi ve gerçekten gerekliydi böyle bir yer. Artan tekne sayısı ve yeni teknelere duyulan ihtiyaç, turizme eklenen 12 adalar ve mavi tur konseptleri sayesinde tersane patlarcasına plansız bir şekilde büyüdü. Seralar söküldü yerine kızaklar koyuldu, tarlalar betonlandı ve tersanecilik şekil değiştirdi.  Artık tersanemiz eskisi gibi değildi. Sonraları kalan seralar ve tarlar da dahil edildi bu furyaya ve günümüze gelindi.

Fethiye gibi bir deniz memleketinde eleştirilecek en son yer tersane olmalıdır. Hele bizimki gibi kendi insanlarımızın girişimcilik ruhuyla kurulan bir işletme sadece gurur kaynağımız olmalıdır. Ama plansız büyümesi sonucu gelinen noktayı eleştirmek de biz Fethiye sevdalılarının görevi olmalı.   

Tersanenin günümüzdeki manzarasını minik mahallemizin bütün yaşanmış güzelliklerini örten kara bir çul olarak tanımlayabilirim. Belki avunulacak tek şey kazanılan para. Ama unutmayalım para yenmez.

Evet, Karagözler mahallemiz şehrimizin misafir odalarında biridir ve bu yönde gelişmesine devam etmesi gerekir. Bugünkü haliyle tersanemsi yer ise buna en büyük engeldir. Bu ilkel tersanemizde bulunması gereken hiçbir altyapı yoktur. Çalışanların iş güvenli zayıftır. İnsani ve sosyal ihtiyaçları karşılayacak hiçbir planlı yapı mevcut değildir. En basitinden hijyenik tuvalet ve duş alma yerleri bile yoktur. Çalışanların her türlü ihtiyaçları gayet iptidai şartlarda karşılanıyor. Doğal afetlere karşı bir önlem yok. Hemen arkasında bulunan çam ormanıyla arasında izole bir bölge yok. Daha doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir şeyi standartlara uymuyor.

Gelelim çevreye etkisine. Kızaklar rahat hareket etsin diye ve yer kazanmak amacıyla minik koy dolduruldu. Sahil şeridini ne siz sorun ne ben söyleyeyim, içler acısı. Kızaklara yoğun miktarda sürülen iç yağı her gün onlarca defa denize temas ediyor. Karaya çekilen teknenin altı su jeti sistemiyle temizleniyor, çıkan her türlü kir ve zehirli boya denize karışıyor. Teknenin temizlenen altına sürülen zehirli boya yine denizle ilk temasını burada yapıyor. Baştan kara olanlar, kıyıya yakın veya uzak demirleyen teknelerden dolayı deniz sirkülasyonu neredeyse sıfır. Sirkülasyon olmayınca deniz kendini temizleyemiyor ve kirlilik her geçen gün katlanarak artıyor. Yapılan her türlü işlemden dolayı oluşan kirlilik bir şekilde denize ulaşıyor. Çünkü ne bir bariyer var ne de bir arıtma. İşte bu ilkel tersane misafir odamızın ortasında en değerli hazinemiz olan denizimizi kirlete kirlete çalışmaya devam ediyor.

Bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Yarımadada iki tane büyük tatil köyü var, bunlardan ayrı koylara gidip gelen günübirlikçiler var. Yani günlük binlerce insan tersanenin arasından hem gidişte hem de gelişte geçiyorlar. Başka yol yok. Yol tersanenin tam içinden geçiyor. Bazen atılan veya çekilen teknelerden ötürü trafik dakikalarca duruyor. Hele büyük bir tekne atılıyorsa bekleme süresi sabır sınırlarını aşıyor. Her şeyi bir kenara bırakın ve bir anlık düşünün tatil köylerinde veya plajlarda ambulansa ihtiyaç duyulsa ve yol kapalıysa ne olacak. Böyle durumlarda insan hayatında dakikalar çok önemlidir. Kötü bir senaryo ama düşünülmesi gerekiyor.

Evet. Herkes biliyor ki bu bölge artık bu ilkel tersaneyi taşıyamıyor. Tersane mutlaka taşınmalı ve minik mahallemiz turizmin daha sevecen bir yüzüyle tanışmalı.

Kirlilikten uzak bir çevre ve pırıl pırıl denize sahip bir Fethiye dileklerimle…

[email protected]

 

Yazarın Diğer Yazıları