Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Kavak Ağacı

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 1908

Bizim Fethiye’nin yerel ağzında çınar ağacına kavak derler. Nasıl başladığını, nereden köken aldığını bilmem ama öyledir işte. Ulu çınarların bulunduğu yerleşim yerinde bu ağaçların bulunduğu çevre “çınaraltı” diye anılır. Genelde çınaraltı çay, kahve içilen ortamdır. İstanbul Üniversitesi’nin sembolü olan Beyazıt giriş kapısına bakan meydanda da vardı bir çınaraltı, sahaflar çarşısı ile birleşen. Öğrenciliğimizde orada çay içmek ne büyük ayrıcalıktı. Ne yazık ki o da betona yenilmiş. Sahaflar daha ne kadar direnecek bakalım.

İşte bu ulu çınarlardan birisi de bizim Fethiye’nin Pazar yerindedir. Ama Fethiye’de olduğu için adı kavaktır. Tabii ki o zaman gölgesini düşürdüğü yere de kavağın dibi denir. Yani çınaraltı denmesi gereken yere benim canım hemşehrilerim “kavaan dibi” derler. Çok da iyi ederler, özgündür benim Beşkaza’m, farklıdır. Farkını gösteriverir kaşla göz arasında.

Kışın yaprakları dökülür Telmessos’un en büyük ışığı rahat gözüksün diye. Yazın, gerilmiş beş parmak gibi açar yapraklarını gölgesini iyice koyulaştırmak için. Fethiyeliler için bir sığınaktır altı, kavurucu yaz günlerinde. Gövdesine yaslananlar sohbet eder çoğu zaman, sırtını verir bazen yorgun bir pazar çalışanı dinlenmek için, çocuklar gövdesini kucaklamak için koca koca açarlar kollarını. Döktüğü minik kozalaklar bir vuruşluk top olur telaş yüklü ayaklara. Sonbaharda kuruyan yaprakları, her yana savrulur altın tozu misali. Kim bilir nelere şahitlik etmiştir, neler görmüş neler geçirmiştir? Kulaklara fısıldanan nice sırları duymuştur ama hiç birini aşikâr etmemiştir ellere. Hatta bir gün siyasi propaganda döneminde bir hatip, kendileriyle rakiplerinin farkını açıklamak için kabak ve çınar ağacının hikâyesini anlatmıştı da her kelimesini bütün detayıyla dinlemişti. Hikâyenin sonunda olabildiğince gururlanmış, kendisiyle eş değer görülen kişiliği kardeş edinmişti kendisine. 

İşte bu kavağın altı çok özel bir yerdir. Muhabbetin, çaya şeker olarak katıldığı yerdir. Sade kahvenin yanına kanan gül lokumudur. Fethiye’de en keyifli çay kordonda içilir ama sohbete katık olan çayın yeri kavağın dibidir. Bazen hükümetler kurulur, bazen siyasi tercihler tartışılır bazen de küsler barıştırılır.  

Doğu, batı, kuzey, güney olarak ana yönlerle adlandırılmış dört ayrı kapıdan girerek ulaşırsınız bu samimi ortama.  Her bir kapıdan girenleri, ‘gurk tavuğun cibilerini topladığı gibi’ toplar altına kavak ağacı. Gururlanır onları sarıp sarmalamaktan.

Kaç nesil onun altında gelip geçmiş. Kaç nesil onun altında büyümüştür. Pazar esnafı içinde, babasının işini devralan gençler “ömrüm bu kavağın altında geçti” diye hayıflanırlar da başka işi yapanlara öykünürler ara sıra. Yine bizim kavak teselli eder onları dallarıyla kucaklayarak.

İşte böyledir bizim kavak. Fethiye’de yaşayanlar anlayamayabilirler ama Fethiye’yi yaşayanlar çok iyi anlarlar beni.

Fethiye’yi yaşayanlara onu soluyup ciğerlerine kadar çekenlere selam olsun.    

  

[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları