Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

Cemil Meriç

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 2251

Merakınızı görür gibiyim. “Cahit amcayı daha yazmadan ne ara Cemil Meriç üstada geçtin Hoca” der gibi bakıyorsunuz. Cahit amcayı yazacağım tabii ki, ama bugün üstat düştü gönlüme, hadi başlayalım naçizane.

Yazar, çevirmen ve düşünür Cemil Meriç, kaleme aldığı eserleri ve tercümeleriyle gerek Türk edebiyatında gerekse Türk düşünce tarihinde önemli bir yer edindi. Ömrünü, hakikat dağının gizemli ve karanlık eteklerinde bir meşale tutuşturmak için harcamıştır. Bana göre ilime ve irfana bu kadar aşkla bağlı, sıkı sıkıya meftun bir aydınımız daha gelmemiştir. 

Ona göre düşünce adamı hiçbir zümreye bağlı olmamalı, talimat almamalıdır ve vatandaş olarak vazifeleri vardır. Gerçek bir fikir adamı kalabalığa doğruyu göstermeli, yalanların maskesini yırtmalı, yeri geldiğinde savaşmayı kabul etmelidir. Etrafınıza bir bakın bakalım sevgili okurlar, bu özellikleri taşıyan kaç kişi sayabileceksiniz?

Kendisini tanımlarken, ‘’hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi’’ olarak belirten Hüseyin Cemil Meriç, Balkan Savaşı sırasında Yunanistan'dan Türkiye'ye göçmüş bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916'da Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğdu.

İlk ve orta eğitimini Reyhanlı Rüştiyesinde tamamladıktan sonra Antakya'ya giden Meriç, Fransız idaresindeki şehirde, Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisinde okudu. Çocukluğu ve gençliği boyunca kütüphanelerden hiç çıkmazdı. Kitaplar yalnızlığını giderdiği, kendisini tanıdığı bir alan yaratmıştı ona. Kitaplar onun çocukluk arkadaşlarıdır. Eğitimi sırasında gözlerinin 6 numara miyop olduğu anlaşıldı.

Mezuniyetinden sonra tercüme bürosunda çalıştı; ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü yaptı. 1939'da Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü. İdam talebiyle yargılandı. İki ay sonra beraat etti. Aynı yıl 29 Haziran’da Hatay ana vatana katıldı.

Yazıları 1941'den itibaren İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yayımlanan Meriç, İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’na burslu olarak kabul edildi ve 1944'te Fransız Filolojisi Bölümü'nden mezun oldu.

Usta edebiyatçı, 1944-1974 arasında Elazığ Lisesi ve İstanbul Işık Lisesi'nde öğretmenlik, İstanbul Üniversitesi'nde ise Fransızca okutmanlığı yaptı. Mükemmel düzeyde Fransızca okuyup yazan Meriç, İngilizceyi anlıyor, Arapçayı da çat pat öğreniyordu.

Görme yetisi 1954'te zayıflayan Meriç, başarısız göz ameliyatlarının ardından, ne acıdır ki, 1955’te gözlerindeki miyop derecesinin artması sonucunda görmez oldu. Fakat olağanüstü çalışma ve üretme temposu düşmedi. Çevresindekilere okuttuğu Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirdi ve yardımcılarına yazdırdı. Basılmamış olan Fransızca grameri hazırladı. Dikte etmek suretiyle makaleler yazmaya devam etti. ''Allah'ın, kalp gözünü açmak için gerçek gözlerini aldığı insan." der hakkında Necip Fazıl. Telif eserlerinin büyük bir kısmını gözlerini kaybettikten sonra yazan Cemil Meriç, 20. Asır, Dönem, Yapraklar, Yeni İnsan, Kubbealtı, Türk Edebiyatı dergilerinde yazıları yayımlandı.

Onun yeri kütüphanedir, işi de aydınlanmak ve aydınlatmak. Kitap ve kültür de fazlasıyla kıskançtır. İnsanı realiteden koparır ama asıl realite de onlardır. Hisar dergisinde de “Fildişi Kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdı. 1974’te emekli oldu ve yılların birikimini art arda kitaplaştırmaya girişti. 1984'te önce beyin kanaması, ardından felç geçirdi.

Cemil Meriç, 3 Haziran günü, kendisini yatağa mahkûm eden uzunca bir hastalıktan sonra 13 Haziran 1987'de, 71 yaşında hayata veda ederek, Karacaahmet Mezarlığına, eşinin yanına, defnedildi. Reyhanlı’da bulunan doğduğu ev, 2014 yılında müzeye dönüştürüldü.

Cemil Meriç’ten İnciler

  • Seçme hürriyetimizin sınırsız olduğu tek dünya, kitaplar dünyasıdır.
  • İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kargaşanın nedeni, eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.
  • Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla... Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıydılar; kitaplara kaçtım. Kelimelerle munisleştirmek istedim düşman bir dünyayı.
  • Yığın düşünmez, maruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre.
  • Her yüzyılda birkaç kişi düşünür. Diğerleri ise onların düşündüklerini düşünür.
  • Aydınların aydınlatmadığı halkı, soytarılar aldatır.
  • İyilik eden mükâfat bekliyorsa tefecidir.

Cemil Meriç’ten Bir Anekdot

“Konya yolculuklarımda ilk defa olarak başkası ile temas ettim. Başkası, yani, kendi insanım. Kaderin karşıma çıkardığı genç üniversiteli ‘sen bizden değilsin’ dedi. ‘Sen bizden değilsin’! Evet, ben onlardan değilim. Ama onlar kimdi? Uçurumun kenarında uyanıyordum. Demek boşuna çile çekmiş, boşuna yorulmuştum. Bu hüküm hakikatin ta kendisi idi. Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı. Biz sadece birer oyuncuyduk. Nesiller bir ütopyanın kurbanı olmuşlardı. Ama bu ütopya sonuna kadar yaşanmadıkça, gerçeği görebilir miydik? Kalabalık, kayaya yapışan bir midye şuursuzluğu ile geleneklerine sarılmış, cebin ve uyuşuk. Arada bir uyanır gibi oluyor. Sonra tekrar dalıyor derin uykusuna. Avrupa’yı tanımamak, gaflet. Avrupa’yı tanıyan, ülkesinden kopuyor. Bu lânet çemberinden nasıl kurtulacağız? Gerçeği görmek hatayı sonuna kadar yaşamakla mümkün. Yığın Avrupalılaşırken, aydınlar Türkleşmeli. Ve çalışmaya başladım. Spinoza kırk dört yaşında ölmüş. Nietzsche kırk dört yaşında delirmiş. Ben yolumu kırk dört yaşından sonra buldum.”

Üstadın sözünün üstüne söz söylemek hakkımız değil ama yine onun sözünden yaptığım bir çıkarımla bitireceğim bu haftaki yazımı. “İzmler (ideolojiler), idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” demiş Cemil Meriç. Bugün ise ideolojiler insanları koyunlaştırıp belli sürülere katmak adına görev icra ediyorlar. Aslında sürüler ve çobanlar aynı, yok aslında birbirlerinden farkı. Yani koyunlaşan bir insanın katıldığı sürü hiç önemli değil, yeter ki insan olarak kalma katıl birine koyun olarak o zaman sorun yok. Ama dersen ki ben insan olarak kalacağım hiçbir sürü ve çoban beni temsil etmiyor, ben bağımsız olacağım. İşte o zaman yandın, hepsi bir olup çullanıverirler üstüne. Ama gerçek insanlar her zorluğa rağmen devam ederler “insan” olarak kalmaya.

Uzun oldu ama. Eee, olacak o kadar Cemil Meriç’i yazdık.

“İnsan” olarak kalmamız dileğimle.

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları