Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

SÖZÜN EN GÜZEL HALİ: ŞİİR

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 764

Neredeyse 30 yıla yaklaşmış. . 1990 yılında Mersin’de çıkan “Senfoni” adlı dergide şiir ve sanat üzerine bir yazım birlikte yayınlanmıştı. Yazının konusu Ernst Fischer’in “Sanatın Gerekliliği” adlı çok sevdiğim kitabının özeti gibiydi. Yayınlanan hangi şiirimdi tam hatırlamıyorum ama, kalabalık bir dinleyici huzurunda okuduğum ilk şiirim, ilk kitabıma da adını veren “Taramak Gökyüzünü” adlı şiirimdi. Mersin’de Uray Caddesi’nde bulunan halk kütüphanesinde okumuştum elim ayağım titreyerek. Aslında etkinliği yöneten o zamanki kütüphane müdürü, ( adı Cahit miydi?) bana sormuştu şiir okuyup okumayacağımı. Ben de o zamana kadar dinleyiciler huzurunda hiç şiir okumadığım için çekinmiş ve istememiştim. Sonra ne olduysa bir cesaret geldi ve şiir okumak istediğimi söyledim. Önce söylendi falan ama rahmetli Celal Çumralı üzüldüğümü görünce, devreye girerek okumamı sağladı. Titreye titreye, kan ter içinde şiirimi okuyup yerime oturunca, şair rahmetli Ahmet Ayberkin yanıma gelerek beni kutladı ve şiirimde felsefe olduğunu belirtip, sürekli yazmamı söyleyerek beni yüreklendirdi. Tam 27 yıl geçmiş. O gün bu gün hem şiir yazdım hem şiir üzerine düşündüm ve yazdım. İşim sözcüklerleydi. Söz ve sözcükler hayatımın bir parçasıydı. Felsefe başta olmak üzere mümkün olduğu kadar sosyoloji, psikoloji, edebiyat, antropoloji, psikanaliz, şiir, öykü, roman, deneme okuyarak kendimi yetiştirmeye çalıştım. Yaşamın içinde de garsonluktan müdürlüğe kadar geniş bir yelpazede yerimi alarak; okuyarak edindiğim bilgileri, yaşayarak edindiğim bilgilerle harmanlayarak içselleştirdiğim bilgilerimle şiir anlayışımı geliştirdiğim gibi, acı tatlı olaylar ve durumlar karşısındaki tavır ve davranışlarımla, yapıp ettiklerimi de bu bilgilere ekleyerek yaşamda sağlam bir duruş edinmeye çalıştım. Sözü eylemle ayrı düşünmedim hiç. Madeni paralardaki yazı tura gibi düşündüm sözü ve eylemi. Eylem olmadan söz, söz değildi. Ve söz yalanı hiç sevmezdi. Geldiğim nokta buydu. En son çıkan deneme kitabımın adı da “ Söz Yalanı Sevmez”di. Daha önce de “Sözcükler de Ölür” adlı bir deneme kitabı çıkarmıştım. Buraya neden geldim anlatacağım ama önce ilk okuduğum şiir: Taramak Gökyüzünü sıyırıp kendimi aradan dışına çıkıyorum bazen bakıyorum zamana geçiyor gözlerimin önünden ben duruyorum geçiyor zaman neden sonra gelip çatıyor o an zaman duruyor ben geçiyorum bir kelebeğin kanat çırpışıyla yarıyorum zamanı gökyüzünü tarıyorum gözlerinde bir kuşun bakıyorum ki arkama ne duran var ne geçen duran da ben geçen de zaman diye gördüğüm biraz toprak biraz ben bazen toprak bazen ben anlıyorum Söz, öyle hafife alınacak bir şey değildir. Hani bazen birisi bir şey söylediği zaman, “Sözde kalmasın!” derler ya, bunu bile söze hakaret sayarım. Söz eylemle birdir. Bir söz yapılmayacaksa boşa söylenmişse yani söz havada kalmışsa, söyleyeni asla affetmez. Ya da bir olayı, bir durumu olduğu gibi anlatmıyor da, hiç alakasız şeylerden bahsediyorsa, burada da yine söz yalana alet edildiği için ,kullanıldığı için çok kızar ve yeri zamanı geldiğinde, kendini yalana alet edeni öyle bir rezil eder ki, o yalanı söyleyen neye uğradığını şaşırır, bir daha toplum içine çıkmaya cesaret edemez. Sadece günlük yaşamda değil, şiirde de böyledir. Şiirlerinde sevgiden, güzellikten, aşktan, doğruluktan söz eden ama yaşamında durmadan aldatan, onu bunu kıskanan, ağzı bozuk, ikili ilişkilerinde kaba saba, hayvanlara sevgisiz, doğaya sevgisiz, eşine çocuklarına şiddet uygulayan, çekilmez, huysuz o kadar şair yazar geçinen var ki ortalıkta. Yazdıkları şiir bile illallah demiş bunlardan. Kitaplarında yazdıkları ama bu yazdıklarıyla hiç alakası olmayan sevgisiz, samimiyetsiz şair müsveddelerinden de, söz ebediyete kadar hesap soracak ve yıllar sonra okundukları her zaman söz bunları rezil edecek, yakalarını bırakmayacaktır. Ben hep şuna inanmışındır: Sözün içinde ilahi bir güç vardır. Söz doğruyu söylemek için vardır. Bu amaçla yaratılmıştır. Yüzyıllardan beri halkımız da böyle bilir, böyle inanır. Atasözlerimiz, deyimlerimiz bunu teyit eder. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!” demiş atalarımız. Yani en kısa zamanda yalan olduğu ortaya çıkar. Ya da söylediğiniz yalana kızıp da sizi rezil etmek isteyen doğru söz, öyle bir an kollar ağzınızdan kaçar ki, hık mık edersiniz ama çıkan çıkmış, uçup gitmiştir. Dalgın bir anınızda, aklınız başka yerde iken, doğru olanı pat diye ağzınızdan kaçırdığınızda “Pardon pot kırdım!” falan dersiniz ama olan olmuştur ve söz siz bastırdıkça sizin boş bir anınızı kollamış ve fırsatını bulduğunda da görevini yapmıştır. Gaf yaptı derler, çam devirdi derler, baltayı taşa vurdu derler ama işin aslı şudur: Söz doğruyu dosta düşmana ifşa etmiştir. Bu yazımızı da Yunus Emre’nin bir şiirinden alıntı yaparak bitirelim: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz” Şairlerin bütün malzemesi sözcükler ve sözdür. Bunun içindir ki herkesten daha çok şairlerin söze hak ettiği değeri vermeleri gerekir. “ Al eline kalemi, yaz aklına geleni” durumu olmamalıdır şiir de. Söylenen sözün yaşamda bir karşılığı olmalı ve söyleyen tarafından yaşam tarzı haline getirilmiş olması lazımdır. Siz bu satırları okurken ben Azerbaycan’da olacağım. Şiirlerim Azeri lehçesine çevrilerek, “Hardan haraya” adıyla kitap olarak yayımlandı. Bu kitabımın söyleşi ve imzası için,1 haftalığına Bakü’ye gidiyoruz eşimle. Şeki şehrinde de 3 gün kalacağım. Şeki, ana tarafımın yüzyıllar önce geldiği bir şehir. Orada olmaktan ayrı bir heyecan duyuyorum. Etkinlik programında Nizami Gencevi Edebiyat Müzesine de gideceğimizi görünce ayrı bir heyecanlandım. Nizami Gencevi ,Azerbaycan’ ın gelmiş geçmiş en büyük şairlerindendir. Öylesine bir ün yapmıştır ki, Merkür gezegeninde bir kratere Nizami Gencevi’nin adı verilmiştir. Nasihatları ve şiirleri çok sayıda ülkede yayımlanmıştır. Nizami’yi burada özellikle anmamın nedeni, “söz” e verdiği olağanüstü önemden dolayıdır. Yukarıda baştan beri söz üzerine yaptığımız açıklamaların özeti ve teyidi niteliğindeki bu müthiş şiiri birlikte okuyalım: “Sözden güzel evladı Dünyamız doğurmadı. Ne yaptıysa yaradan Kalan bir sözdür andan. Bilir duyulmazları Okur yazılmazları. İnsandan bir yadigâr Sözdür ancak payidar” Bu sözün üzerine başka söz söylenir mi bilmem!

Yazarın Diğer Yazıları