Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

MUTLULUK AMA NEREYE KADAR?

Coşkun Karabulut / Kültür Sanat

  • 1839

Her insanın mutlu olduğu durumlar farklı farklıdır. Kimi mesleğini başarıyla sürdürüyor olmanın mutluluğunu yaşar. Kimi çalışmak yerine eğlenmekten, gezip tozmaktan hoşlanır, bunları yapınca mutlu olur. Kimisi bilimle uğraşır; gece gündüz evine kapanır ve bir şeyler üreterek insanlığa yararlı olmaya çalışır, bununla mutlu olur. Kimisi de alır sevgilisini yanına, baş başa günlerce herkesten uzak bir köşede birlikte yaşamaktan mutlu olur . Herkesin bir sevdiği var kısaca ve herkes bu sevdiğiyle birlikte olmaktan, zamanı geçirmekten mutlu olur. Bu “sevilen” in kim ya da ne olduğu ve “sevilen” in vermiş olduğu mutluluğun niteliği, “seven” in akibetini de belirler. Hani derler ya :”İnsanı rezil de eder, vezir de.” İşte o türden bir belirleme. Her şeyden önce sevdiğimizin verdiği mutluluk geçici mi yoksa kalıcı mıdır? Uzun süreli bir mutluluk mu yoksa kısa süreli bir mutluluk mudur? Bu çok önemlidir bana göre. Çünkü öyle mutluluklar vardır ki siz daha onu yaşamaya başladığınız andan itibaren, bir korku sarar içinizi hemen sona erecek gibi. Yanılmamışsınızdır ve sizi mutsuz edecek bir sürü durumlar çıkmıştır bile ortaya. Çoktan anılara karışmıştır bile o kısacık mutluluk. Bir de bu mutluluğun yan etkilerinin ne olduğu önemlidir. Siz mutlu olurken, çevrenizdekiler, yakınlarınız mutlu oluyor mu? Yoksa siz mutlu olmak uğruna onlarca insanı mutsuz mu ediyorsunuz? Bencil bir mutluluk ile elcil bir mutluluk da belirleyici bir unsurdur “seven”in durumları için. Siz mutlu olurken, sevdiğinizin başkalarınca da paylaşılarak herkesin mutlu olmasını istiyor musunuz? Yoksa sevdiğinizin paylaşılması (Nazım’ın dediği gibi “Yarin yanağından gayri”) sizi mutsuz mu ediyor. Ve paylaşıldıkça azalıyor mu mutluluğunuz? Buna bir örnek verecek olursak ev, araba, para gibi nesnelere sahip olan ve bunları edinerek mutlu olan birisi başkaları ile paylaşmayı sevmez. Sevenler de mutlaka vardır ama elindekileri başkalarıyla paylaşmak istemeyen insanların sayısı epeyce çoktur. Ama bir düşünceye sahip olan ya da ne bileyim bir ideolojiyi savunan insanlar herkesin aynı düşünmesini ister. Burada paylaşmak mutluluk getiriyor. Ya da bir dine mensup inanan insanlar herkesin kendileri gibi inanmasını isterler ve çaba gösterirler, böyle mutlu olurlar.(Nedense uzayda yer kaplayan nesneleri paylaşmak yerine uzayda yer kaplamayanları paylaşarak mutlu oluyor insanlar. Uzayda yer kaplayanlar sınırlı olduğundan mı acaba bilmiyorum ama acaba uzayda yer kaplamayanlar da sınırlı olsaydı paylaşmaktan mutlu olurlar mıydı acaba? Bu da yeni bir yazı konusu olacak sanırım) Mutlu olduğumuz zamanlarda görevlerimizi ihmal ediyor muyuz? Dünya ile bağlantıyı koparıp sadece kendimizi mi yaşıyoruz sevdiğimizle birlikte yoksa bu mutluluk bize başkalarını da mutlu etmek sorumluluğu yükleyerek yeni görevler mi veriyor? Kendimizden çok başkalarının mutluluğunu görerek mutlu olabiliyor muyuz? Yoksa herkesten köşe bucak kaçıp sevdiğimizin verdiği mutluluğu kimseyle paylaşmaktan korkuyor muyuz? Son olarak da bizi mutlu eden sevdiğimiz şey her neyse, bizi sonsuz mutluluğu yakalayacağımız bir yola mı götürüyor yoksa kısa süren mutluluklar sonunda pişmanlık duyacağımız karanlık yollara mı götürüyor? Kısaca sevdiğimizin verdiği mutluluk yeni lambalar yakıp aydınlatıyor mu önümüzü yoksa olan lambaları da söndürüp karanlıkların ortasında mı bırakıyor bizleri?

Yazarın Diğer Yazıları