ZAM VİRÜSÜ

  • 645

Türkiye yaklaşık altı yıldır yoğun bir düşman saldırısı altında. Önce MİT TIR’ları olayı, 17-25 Aralık tutuklamaları, Gezi kalkışması, bombalamalar, cinayetler, hendekler, ve en sonunda da 15 Temmuz 2016 darbe girişimi. Devletimiz bütün bunların altından kalkmasını bildi. Bu arada yapılan iki milletvekili, bir cumhurbaşkanlığı seçimi, iki referandum, bütün bunlar devletimizin hayrına bir yönde sonuçlandı.

Şimdi başta ABD olmak üzere bir kısım şer güçleri son koz olarak Türkiye’ye karşı bir ekonomik saldırı başlattılar. Bir takım hokkabazlıklarla doları dört liradan yedi liraya katar zıplattılar. Devletimizin aldığı önlemlerle dolar şimdi altı liranın biraz üstünde dalgalanıyor. Aslına bakılırsa dolardaki değer artışı için bütün dünyada uygun bir ortam var. Çünkü Trump yönetimi Obama yönetiminin uyguladığı karşılıksız dolar basma siyasetini bırakarak borsalardaki bütün dolarları toplamaya başladı. Dolayısıyla dolar tüm dünya borsalarında değer kazandı. Buna ABD yönetiminin özellikle Türk Lirası üzerinde oynadığı oyunlar eklenince bu sonuç doğdu.

Normal şartlarda liradaki değer kaybının daha geriye çekilmesi gerekirdi. Ama bu gerçekleşmedi. İşte burada oyunun esas yüzünü görmekteyiz. Kontrolu ABD hükümetinin elinde olan kredi değerlendirme kuruluşları bir süredir Türkiye ekonomisinin giderek kötülemekte olduğuna dair raporlar yayınlamaya başladılar. Buna bir kısım medya ve yabancıların kölesi olmuş muhalefet de destek verdi. Yurt içinde ve yurt dışında Türkiye’nin gerçekten batmakta olduğu inancı yerleştirildi. Bir muhalefet milletvekili Cuma namazı dolayısıyla kapalı olan bir sarraf dükkânının önünde poz vererek “dükkânlar kapanıyor, işsizlik had safhada” diye poz verebilmekte ve bu yalanından hiçbir rahatsızlık duymamakta.

Şimdi siz batmakta olan bir gemiye biner misiniz? Özellikle yabancılar bu yayınları görünce Türkiye’ye ve Türk parasına yatırım yapmaktan çekinir oldular ve oynanan oyunların başarısına katkıda bulundular. Buna içimizdeki gizli düşmanlar da dahil olunca bu günlere geldik.

Buraya kadar Türk Parasının değerinin ne sebeple düştüğü veya düşürüldüğünü açıklamaya çalıştık. Paradaki bu değer kaybının piyasadaki fiyatlar üzerinde de bir etkisi olması kaçınılmazdı. Nitekim akaryakıt fiyatları kurdaki artışa bağlı olarak yükseldikçe yükseldi. Sonunda devlet kendi aldığı ÖTV’den biraz feragat etti de artış belirli bir yerde durdu. Özetle üretilmeleri için dövize bağlı ithalat gerektiren bütün malların fiyatı kullandıkları yabancı kaynaklı malzeme oranında artması gerekirken bu artış çok daha fazla oranlarda gerçekleşti. Bunu bir kenara bırakalım üretimleri bütünüyle yerli kaynaklara dayalı olan şişe suyu, hatta ıspanak, kereviz fiyatları bile katlanarak arttı.

İşte burada zam virüsünün etkilerini görüyoruz. Zam talebi gereksiz yere ortaya çıkıyor ve bir salgın gibi yayılıyor. Tabi bunun için ortam hazırlanmış durumda. Battık, batıyoruz, açız, ekmek alaca paramız yok, pantolon alamadığım için intihar ediyorum gibi laflar bir burgu gibi beynimizin içine işleniyor. Bir bakıma artık zam olayını kanıksıyoruz. Pazarda zamsız bir etiket görsek “acaba bu malda bir kusur mu var ki fiyatı değişmemiş” diye düşünüyoruz.

Piyasa bu ortamı çok güzel algılıyor. Fırsat bu fırsattır diye zam sağnağını başlatıyor. Komşusunun zam yaptığını gören esnaf ben enayi miyim, ne güne duruyorum diye etiketini değiştiriyor. Zam fırtınası katlanarak ilerliyor. Durdurabilirsen durdur.

Şimdi hükümetin bu konuda önlem alması isteniyor. Ortaya atılan önerilerin çoğu kontrol, fiyatların dondurulması ve cezalandırma üzerine.  Bu önlemler zamları engellemeyeceği gibi karaborsa ve kıtlığa yol açar. Bizden söylemesi.

O halde ne yapılmalı? Ekonomik nedenlerle ortaya çıkan bir olaya verilen cevap ekonomik olmalı. Örneğin Maliye Bakanı Albayrak’ın açıkladığı önlemler paketi Türk ekonomisini günün şartlarına uydurmak için hazırlanmış bir dizi önlemler içeriyor. Ancak psikolojik savaş yöntemleriyle azdırılmış zam rüzgârını yine psikolojik savaş yöntemiyle durdurmak gerekir.

Önceki gün bir CHP yetkilisi Türkiye’nin bir ayda yarı yarıya fakirleştiğini söylüyor, yanıp yakınıyordu. Evet bütün ölçülerinin dolar üzerine olursa haklı sayılırsınız. Aklım birden 1930 bunalımındaki Alman posta pullarına gitti. Aslında bir Mark olan posta pulları tam 3 milyar Mark olarak yeniden basılmış. Yani bizim CHP’linin hesabına göre o tarihlerde Almanya 3 milyar kere fakirleşmiş olmalı. Şunu da hatırlamakta yarar var, o tarihlerde sosyalist ve komünistler aynen şimdi olduğu gibi sokakları arşınlıyarak açız diye bağırıyorlardı. Ama sonra başa gelen yönetim dört beş yıl içinde Almanya’yı dünyanın en güçlü ülkesi haline getirdi. Bütün dünya kendisine karşı birleşmesine rağmen onu savaşta yenebilmek için altı yıl uğraştılar.

 

Yazarın Diğer Yazıları