Yetkililer Neden Konuşmaz

  • 3958

Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde vatandaş yoğun bir propaganda bombardımanı altında. Propaganda derken siyasilerin yaptığı konuşmalarını veya karşılıklı atışmalarını kastetmiyorum. Sözünü ettiğim sivil toplum görünümü altında çalışan, aslında çoğu muhalefetin yan kuruluşu olan bazı dernekler ve bunların eylem ve konuşmalarıdır. Bunlara bir kısım basını da eklersek insanlarımızın yoğun bir bilgi kirliliği içinde bırakıldıklarını kolaylıkla anlayabiliriz.
İnsanların siyasilere bakış açısı doğal olarak kuşkucudur. İktidardaki siyasinin yaptıklarıyla böbürlendiğini, muhalefetteki siyasinin ise bol keseden vaatler dağıttığını bilmeyen yoktur. Bu nedenle onların sözlerinin çoğunluğu süzgeçten geçirilir, az bir kısmı hatırda kalır. Ancak sivil toplum örgütleri böyle değildir. Çoğumuz bu örgütlerin bir siyasi amaca hizmet ettiğini bilmez. Onların salt gerçekleri konuştuğunu düşünür. Bunun sonucunda ise bu örgütlerin söylemlerinin doğru olduğu inancı yerleşir.
İşte siyasilerimiz, özellikle de muhalefet kesimi, sivil toplum örgütlerinin bu özelliğinden yararlanmayı çok iyi bilmektedir. Yalnız siyasilerimiz değil, Türkiye üzerinde çeşitli çıkar hesapları yapan yabancı devletler ve ekonomik kuruluşlar da bu örgütler aracılığıyla vatandaşı kendi emellerine hizmet edecek doğrultuda etkilemeği başarmaktadır.
Bu sivil toplum örgütlerinin ve bir kısım basının genel çizgisi devlet tarafından yapılan her icraatın  sağlığa, çevreye, insan haklarına aykırı olduğu düşüncesini yaymaktan ibarettir. Son günlerde gündemde olan konulara bir göz atalım. Bir kısım hukukçularımız çıktı, Başbakan Erdoğan’ın kanal projesinin Montrö Boğazlar Anlaşmasını zedeleyeceğini iddia etmeye başladı. Hepsinin dediğini okudum, anlaşmaya da göz attım, ama bir türlü bu anlaşmanın hiçbir yerinde İstanbul’a kanal açmaya yasak getiren bir hüküm bulamadım. Sade vatandaşımızın benim gibi araştırmacı olamayacağını düşündüğümüzde kafasında ne gibi soru işaretleri oluşacağını tahmin etmek güç olmaz.
Baz istasyonlarını ele alalım. Dünya Sağlık Örgütü bu istasyonların sağlığa aykırı olduğuna dair bir kanıt bulunamadığını bar bar ilan ediyor. Buna rağmen bir kısım örgütler halkı da yanlarına alarak sokakları aşındırıyorlar. Amaç belli, huzursuzluk çıkarmak. Ama vatandaş nereden bilsin, bahçesinde beslediği hayvanlardan uyuz kapıp kaşınmağa başlasa bu halinin karşı evin damındaki baz istasyonundan başına geldiğini düşünüyor. Ne bilsin dalga uzunluğu nedir, frekans nedir, iyonlaştırıcı radyasyon nedir, iyonlaştırmayıcı radyasyon nedir. Peşine takıldığı adamların ağzının içine bakmaktan başka bir şey yapmıyor.
Sabah internette bir siteye gireyim dedim, mavi yazılarla Türkçe ve İngilizce olarak yazılmış bir mahkeme kararı: Bu siteye girmek yasaklanmıştır diyor. Bildiğim kadarıyla mahkemelerimiz aylardır internette site yasaklamaktan başlarını kaşıyacak vakit bulamıyorlar. Bu yasak kararlarını eleştirdiğimi sanmayın. Birçok aile İletişim Kuruluna başvurarak çocuklarını zararlı yayınlardan koruması için başvuruyor. Onlar da kafalarına gör yasak koyuyorlar. Böylece bu yasaklardan büyükler de nasibini alıyor.
Devletimiz bu soruna bir çözüm bulmuş, internet yayınlarının bundan böyle dört paket halinde yapılması kararlaştırılmış. Birinci paket serbest, her şey var. Diğer paket sansürlü, aile için. Bir başka paket yalnızca yerli siteleri içeriyor. Şimdi internet aboneliğinizi yaparken bu paketlerden birini tercih edeceksiniz. Böylece isteyen istediğini seyredip, istemediğini seyretmemek hakkına sahip olacak.
Demokrasi havarisi örgütler hemen yayına başladı; devlet internete sansür koyuyor. Darbe suçlamasıyla yargılanan generalin Yahudi asıllı damadı bu yayınları elinde hoparlör ABD’de tekrarlamakla meşgul. Amaç ABD hükümetini Türkiye’ye karşı kışkırtmak. Artık Türkleri kandırmak yetmiyor, kollarımızı ABD’ye uzattık, onları da kandırmaya başladık.
İşte HES karşıtı protestolar. Bu kadar yalan aynı anda nasıl sıralanır ben şaşıyorum. Eskiden cevap vermeye çalışırdım ama artık ciddi bulmadığım için üzerinde durmuyorum. Ama köylü bu yalanlara inanıyor. Siz gidip de tarlan kuruyacak, içecek su bulamayacaksın, hayvanların kısır kalacak diye adamlara nutuk çekerseniz onların size inanmaktan başka yapacağı şey yoktur. Bu kelli felli beyefendiler, cicili bicili hanımlar işlerini güçlerini bırakıp bize yardıma gelmişler diye sizi baş tacı ederler. Nitekim öyle de oluyor. Bu arada Türkiye’de iptal edilen her HES projesi karşısında Putin-Medvedev ikilisi bu sefer de yırttık diye karşılıklı votka kadehi tokuşturuyor olsa gerek. Çünkü gerçekleşecek her HES projesi Rusların doğal gaz satışlarında yüklü bir düşüş anlamına geliyor.
Ben doğruları konuşacak sivil toplum örgütlerinin neden ortaya çıkmakta bu kadar zorlandığını anlayamıyorum. Siyasilerimiz neyse, seçim öncesi seçmenle ters düşmemek için bazı konulara gözlerini kapıyorlar. Bürokratlar deseniz onların ağzından Anayasanın başlangıç maddelerinin tekrarı dışında bir söz almak imkansız. Ama bir sivil toplum örgütü çıksa da örneğin yaylada arazileri baraj gölünün suları altında kalan köylüleri toplasa ve onlara bu gölde balık yetiştirmenin ne ölçüde kazançlı bir iş olacağını anlatsa. Birileri daha önce Erol Dolu arkadaşımın yazdığı gibi baraj gölünde su sporları yapılması için ön ayak olsa, kurulacak tesislerde yöre köylülerinin çalışmasını sağlasa, fena mı olur. Yoksa sular altında kalan kıraç toprağına bir daha buğday veya anason ekemeyeceği için dertlenen köylünün derdine dert katıp onu devlete düşman etmek için çabalamak mı daha iyidir. Bilmem ki.

Yazarın Diğer Yazıları