Varlık Fonu

  • 436

Bundan yaklaşık yirmi yıl kadar önceydi. Fethiye’de Karayolları bitişiğinde bir arkadaşımın evine misafir gitmiştim. Pencereden baktım, Karayollarının bahçesine bir miktar enkaz tahtası yığmışlar. Bir ton, belki biraz daha az. Bu tahtalar bir süre orada yığılı kaldı. Düşündüm ki bunları kimse kullanmıyor, zaten yakmaktan başka bir işe de yaramaz; gidip isteyim, bana versinler. Vardım yetkiliye; söyledim “Birkaç kuruş kurumunuza verelim, şu tahtaları ben götüreyim de yakayım”. Adam hışımla “olmaz” dedi, “Onlar ihale ile satılacak”. Zaten alacağım cevabı biliyordum ama bir deneyeyim demiştim. Bir tonluk enkaz tahtasının ihalesi olmaz, zamanla tahtalar çürüdü. Aradan yıllar geçti üstü otla kaplandı. Tahtalar kayboldu, yerinde bir toprak yığını kaldı. Belki beş yıl, belki on yıl sonra bizim tahtaların üzerinde iki adet incir ağacı büyümeye başladı. Şimdi bilmiyorum, o ağaçlar hala duruyor mu, yoksa bahçede yeni bir düzenleme yapılıp hepsi toprağa mı gömüldü. İşte devletimizin elindeki varlıkları nasıl yok ettiğini gösteren ufak bir örnek bu. Şundan kaynaklanıyor, devletimiz vatandaşı, özellikle kendi personelini potansiyel hırsız olarak görüyor. Malını kendi memuru, kendi işçisinden korumak amacıyla yıllar boyu bir dizi yasa ve yönetmelik çıkarmış. Sonunda öyle bir durum oluşmuş ki devlet alış veriş yapamaz hale gelmiş. Elindeki malı satmak istese satamıyor, ihtiyaç olan bir şeyi almak istese alamıyor. Alsa bile süreç içinde o kadar dolambaçlı yollardan geçiyor ki alınan şeyin astarı yüzünden pahalı oluyor. Özetle devlet kendi ayağına pranga vurmuş, kendi kendini çalıştırmamak için elinden geleni yapıyor. İşin acıklı tarafı personel de bu durumu benimsemiş. “Aman, etliye sütlüye karışmayım, pek ortalıkta gözükmeyim, üstüme vazife olmayan işlere bulaşmayım” diye masasının arkasına saklanmış, mesai saatinin dolmasını bekliyor. Yatırım yapmak, para harcamak neredeyse bir suç haline getirilmiş. Masraf yapmamak bir erdem sayılıyor. Bunun en acıklı örneği eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bir kısım vatandaşın gösterdiği tapınmaya yakın sevgi. Biliyorsunuz, belirli bir kısım üst düzey devlet görevlilerine örtülü ödenek adında bir tahsisat verilir. Bu ödenek acil işlerde, ya da açıkça yapılması sakıncalı görülen istihbarat faaliyeti gibi işlerde kullanılır. Cumhurbaşkanı dahil bu görevliler harcama yaparken diğer devlet kurumlarının tabi olduğu usullere uymak zorunda değildirler. Ancak yaptıkları harcamaların bir kaydını tutar, hesabını verirler. O ödenek yıl içinde kullanılmışsa yıl sonunda herhangi bir yatırım işine de devredilebilir. Ahmet Bey anlaşılan devlet işleriyle pek ilgisi olmadığından bu ödeneğe dokunmaz, olduğu gibi bırakırmış. Şimdi bazıları çıkıp Ahmet Bey’i yüceltiyorlar “Helal olsun adama, dürüst adammış, örtülü ödeneğe dokunmadı”. Behey cahiller, o ödenek cumhurbaşkanına yiyip içsin, özel zevkleri için kullansın diye verilmedi ki. Çok özel ve önemli devlet işlerinde harcaması için verildi. Demek ki cumhurbaşkanımızın bu konularla ilgisi yokmuş ki o ödeneğe dokunmamış. Devletimizin kendi işleyişini nasıl kendi eliyle engellediğine dair kısa birkaç örnekle bitireyim. Babadağ Teleferik projesiyle ilgili büyük ölçekli imar planı 2005 yılında tamamlanmış. Proje ile ilgili kesin imar planı ise Aralık 2016 tarihinde ancak bitirilebiliyor. Demek ki devletimiz bir imar planını ancak 11 yılda tamamlayabiliyor. Buna da şaşmamak gerekiyor. Babadağ konusunda top Turizm Bakanlığı ile Orman Bakanlığı arasında yıllar yılı gidip geldi. Mübarekler sanki aynı devletin organları değil de rakip iki devletin futbol takımları. Yine öğrendiğimize göre güneş enerjisi ile ilgili yatırım yapmak isteyenlerin önüne türlü engeller çıkarılıyormuş. Yahu adamlar havadan cereyan çıkaracak onu da yokuşa sürmek için bir bahane buluyor devletimiz. İşte geçtiğimiz gün hükümetimiz tarafından alınan Varlık Fonu oluşturma kararını devletin kendi kendini engellemesini bir ölçüde ortadan kaldıracağı için olumlu buluyorum. Devlet kuruluşlarının kasası tek elde toplanınca para hareketinin daha kolay olacağı tabidir. O zaman varlıkların atıl bir şekilde durması yerine en kısa sürede en uygun yerde değerlendirilmesi imkân dâhiline girer. Aynı nedenlerle “EVET” diyoruz. Çünkü “EVET” dersek devletimiz daha çabuk çalışır. BU da hepimiz için zenginlik ve refah demektir.

Yazarın Diğer Yazıları