Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

  • 433

Bundan birkaç gün önce Yahudi toplumunun önde gelen isimlerinden biriyle konuşmam oldu. Bana Türkiye’de Yahudi düşmanlığının hızla arttığını, bunun kendisini korkuttuğunu söyledi. Ben ise bu artışın İsrail devletinin Filistin’e karşı uyguladığı baskılardan kaynaklandığını, gerçekte ise Türk halkında Yahudilere karşı ırkçı bir yaklaşım olmadığını, bizim Osmanlı torunu olduğumuzu anlattım. Buna kanıt olarak da Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancağında farklı Hıristiyan mezheplerini temsil eden değişik haç simgelerinin yanı sıra Yahudilerin altı köşeli yıldızının da bulunduğunu söyledim. Pek inanmamış olacak ki TRT’de yayınlanan Payitaht Abdülhamit adlı dizide Abdülhamit Han’ın Yahudilere toprak vermeye karşı çıkmasını diziyi izleyenlerde Yahudi düşmanlığının oluşmasına yol açtığını iddia etti. Arkadaş belli ki o zamanlarda iki bin yıldan beri vatansız olan ve çoğu ülkelerde zor şartlarda yaşamaya çalışan Yahudilerin bir toprağa sahip olması gerektiği açısından bakıyordu olaya. Öte yandan Padişah bir devletin topraklarının başkalarına verilemeyeceği gibi tartışma dahi yapılması mümkün olmayan bir gerçeği savunuyordu. Aslında İsrail çok özel bir örnek. 20. Asrın başından beri tek bir ırka dayanan ulus devlet modeli ortaya çıkarıldı. Bunu icad edenler ise kendi mali ve siyasi imparatorluklarını dünya üzerinde perçinlemiş olan İngiltere ve Fransa gibi devletlerdi. Bu model önce Osmanlı üzerinde denendi. İmparatorluğu oluşturan ve asırlardır birlikte barış içinde yaşayan Türk, Arap, Kürt, Rum, Ermeni, Sırp, Arnavut, Bulgar gibi etnik topluluklara milliyetçilik fikri aşılanarak bunların devlete karşı çıkmaları sağlandı. Balkanlar ve Kafkasya’da küçük devletçikler kurduruldu. Araplar ise sekiz, on ayrı parçaya ayrılarak her birinin başına bir kabile şeyhi getirildi. Böylece Suriye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Libya gibi suni devletler kurduruldu. Bu devletler önce yarı bağımlı sömürge statüsündeydi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Birleşmiş Milletlerin “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkını” tanımasıyla bu devletlere sözde bağımsızlık verildi. Aynı nedenle Afrika’da her kabileden ayrı bir devlet oluşturularak kabile reislerine takım elbise giydirilip, kravat taktırıldı ve bunlar devlet başkanı olarak koltuğa oturtuldu. Düzene karşı çıkmak isteyenler de ortadan kaldırıldı. 1990 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla emperyalist Batı tek güç olarak dünya siyasetine egemen oldu. Önce koskoca Yugoslavya’dan yedi adet ufak devletçik çıkardılar. Sıra Türkiye’ye gelmişti. İçimize PKK diye bir örgüt yerleştirdiler. Bir taraftan da dinci-laik çatışmasını körüklediler. Ama sert kayaya çarpmışlardı, bir türlü istediklerini alamadılar. Orta Doğu onlar için çok önemliydi. Mutlaka daha ufak parçalara bölünmesi gerekiyordu. Irak ve Libya’nın işini bitirdiler. Suriye’de Başkan Esad’ın yanlış politikalarının da katkısıyla bu gün içinde bulunduğumuz durumu yarattılar. Bugün ABD ve diğer emperyalistlerin tek amacı Türkiye’nin diğer Arap ülkeleriyle bağlantısını kesmek. Oluşabilecek Türk-Kürt ve Arap birlikteliğini engellemek. Bunun için de Kuzey Suriye’de ırkçı ve İslam karşıtı bir Kürt oluşumu olan PYD’yi kurup orada bir devlet olarak tutunmasını sağlamak. Sonra da bu çeteyi Türkiye, Irak ve İran’a saldırtarak buralardaki Kürtleri de huzursuz etmek. İşte Türkiye’nin geçtiğimiz yıl yaptığı Fırat Kalkanı harekâtı ve önceki gün Afrin’e karşı başlattığı Zeytin Dalı harekâtı Kuzey Suriye’deki bu terörist oluşumu engelleyerek ülkemizi güvence altına almak, aynı zamanda burada yaşayan nüfusun huzurunu sağlamak olarak görülüyor. Bu harekâtların doğuya doğru uzantılarının geleceği de bekleniyor. Bu sırada Batılılar da büyük bir propaganda savaşı başlattılar. İçimizdeki ortakları ile birlikte Silahlı Kuvvetlerimizin bu harekâtını karalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. İddialarına göre Kürtler bağımsız yaşamak istiyorlarmış ve PYD de bu oluşumu onlara sağlamaktaymış. Ordumuz “Kürt” lere karşı saldırıya geçmiş. Buna engel olunmalıymış, çünkü Kürtlerin de bağımsız yaşama hakkı varmış. İçimizdeki bir kısım hainler daha ihtiyatlı konuşuyorlar: “Üzülüyorum, acaba bu harekâtta da kaç evladımız ölecek?” . “Bu harekâta ne gerek vardı? Nasıl olsa buraları alıp Suriyelilere vermeyecek miyiz?”. “Eyvah, bu sene de turistler kaçacak”. Bundan 120 yıl önce Sultan Abdülhamit Han’a yapılan tekliflerin aynısı bugün başka bir biçimde yine bu coğrafyanın karşısına çıkarılıyor. Beyler isteseniz de istemeseniz de bu harekât başarıya ulaşacak, Kuzey Suriye bu emperyalist uşağı teröristlerden temizlenecek, adı isterse Kürt olsun, isterse başka bir şey. Bunu aklınızdan çıkarmayın.

Yazarın Diğer Yazıları