Teknolojinin Önemi

  • 480

Rahmetli dayım Kıbrıs Harekâtı sırasında bir savaş gemisinin ikinci komutanıydı. Hepimizin bildiği gibi o zamanlarda silahlı kuvvetlerimizin bütün ihtiyaçları ABD tarafından karşılanıyordu. Hatta her türlü haberleşme NATO kodlarıyla yapıldığı için bu haberleşme yöntemi harekat esnasında terk edilmiş ve normal telsiz konuşmalarına geçilmişti. Bunun sonucunda da bir yanlışlık eseri uçaklarımız kendi gemimizi vurmuştu. Harekât bittikten sonra ABD Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya başladı. Bu uygulama sonucu ordumuz neredeyse hareket edemez hale gelmişti. Bir gün dayım bana gelerek gemilerdeki toplarda kullanılan bir çeşit yağın tükenmek üzere olduğunu, bu yağ ABD’den geldiği için yağ bittiğinde topların çalışamaz duruma geleceğini söyledi. Anlattığına göre yağın bozulup bozulmadığını gösteren bir renk cetveli varmış. Toptaki yağ motor çalıştırılarak devir daim ettirilir ve bir numune alınarak rengine bakılırmış. Yağın rengi belirli bir koyuluğa vardığında değiştirilmesi gerektiği anlaşılırmış. Dikkatimi çekti, bütün hareketli sistemlerde olduğu gibi zamanla bir kısım metal parçaları sürtünme nedeniyle yağın içine karışır, ayrıca yağın birazı ısı etkisiyle kömürleşerek tortulaşır. Bu tortu devir daim yapılmadığı zaman dibe çöker, yağ da bir ölçüde saflaşır. Ben bu düşünceyle numune alınırken devir daimin çalıştırılmamasını ve belirli aralıklarla yağın dibindeki tortulu kısmın atılarak kalan boşluğa takviye yapılmasını önerdim. Böylece yağdan büyük ölçüde tasarruf yapılmış olunacaktı. Bilmem bu önerim ne kadar kabul gördü, diğer gemilerde de aynı uygulama yapıldı mı? Ancak uygulanan ambargo bize silah teknolojisi ve silah sanayinde dışa bağımlı olmanın ne kadar korkunç bir şey olduğunu gösterdi. O tarihten sonra silahlı kuvvetleri güçlendirme vakıfları kuruldu. Daha sonraları devletin de desteği ile Aselsan, Roketsan, TAİ gibi kuruluşlar oluşturularak milli silah sanayinin temelleri atıldı. Günümüzde bunlara özel sektörün de katkılarıyla çok sayıda yenileri eklendi. Şimdi dönüp geriye baktığımda rahmetli Necmettin Erbakan’ın 100,000 tank, 100,000 uçak yapacağız sözü aklıma geliyor. Gerçi bu sözler bir propaganda unsuru temenni olarak söylenmiş; Erbakan Hoca da söylediğinin abartılı olduğunun farkındaydı ama kırk yıl sonra baktığımızda 1000 tank, 1000 uçak yapabilecek seviyeye gelmişiz. O zamanlar, hiç unutmam, insanlar Erbakan Hoca ile dalga geçmek için kuyruğa giriyorlardı. Rivayet olduğuna göre Başbakan Ecevit de Hocanın bu konuda ciddi olduğu inancına kapılmıştı. Yine kendimden bir örnek vereyim. 1977 yılında ilk eşimden boşanmak üzereydim. O tarihte İstanbul’da oturuyordum. Avukatım bir gün beni arayarak “Eyvah, nüfus kaydını istemeği unutmuşum. Yarın da mahkemen var, kusura bakma seni yarın boşayamayacağım.” O zamanlar kişisel bilgiler elektronik ortamda değildi. Mahkeme şahsın nüfus kaydının bağlı olduğu nüfus idaresine bir yazı yazıp bunu postayla gönderirdi. Cevap ise en az on beş gün içinde gelirdi. Hemen uçağa atlayıp İzmir’e gittim. Nüfus kaydımı elden alıp avukata verdim. Vatandaşların kişisel bilgilerinin elektronik ortamda saklanarak tek bir merkezden yönlendirilmesi fikri 1960 yılında ortaya atılmış ve çalışmalara başlanmıştı. Ancak proje bir türlü ilerleyememişti. MERNİS adı verilen bu projeye 1980 yılına gelindiğinde o zaman devlet başkanı olan Kenan Evren ilgi duymuş ve hızlandırılması talimatını vermişti. Bizimkiler hemen ayaklandı : “ Devlet bizi fişliyor, istemeyiz”. Neyse MERNİS projesi 2000 li yılların başında devreye girdi de biz sarı zarfların içinde şehir şehir dolaşan, bir kısmı da postada kaybolan evrakları izlemekten kurtulduk. Su son yirmi yıl içinde her şey çok hızlı gelişti. Önce düşüncelerimizde devrim yaptık. Biz beceremeyiz, biz yapamayız, en iyisini yabancılar yapar endişesinden kurtulduk. Ondan sonra işe koyulduk. Ama yol engellerle doluydu. En önemli projelerden biri olan elektronik sanayi Aselsan mühendisleri genç yaşta birer birer ölmeye başladı. Kimisinin intihar ettiği söylendi, kimisi balkondan düşmüştü. Bir kısmı da trafik kazasında ölmüştü. Belli ki birileri bu işten hoşnut kalmamıştı. Aramızdaki gizli hainler de boş durmadı, çeşitli sabotajlarla projeleri engelleme yarışına girdiler. Çok şükür o günler de geride kaldı. Biz gençlere matematik dersini sevmelerini öğütlüyoruz. Çünkü bu projeleri geliştirmek için mühendise ihtiyacımız var. Biz liselerin “elim takım tutarsa yağlanır, kızlar bana bakmaz” diyen öğrencilerle dolmasını istemiyoruz. Çünkü o tankları, o uçakları yapacak teknisyenlere ihtiyacımız var. Biz her gün sokaklara dökülüp “öldük, bittik, mahvolduk, yaşasın insan hakları, barış istiyoruz” diye bağırıp çağıran kalabalıkları görmek istemiyoruz. Çünkü onlar gençlerimizin kuşkuya düşmesine neden oluyorlar. İşte onun için düşmanlarımız hep bizimle uğraşıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları