Pontus

  • 855

Pontus, coğrafi bölge olarak Kızılırmağın doğusunda kalan Karadeniz kıyısındaki illerimiz ve bunlara ilave olarak Amasya, Tokat ve Gümüşhane illerimizi içine alır. Bu bölgenin bilinen tarihi M.Ö. sekizinci yüzyılda Yunanlı denizcilerin gelerek burada koloniler kurması ile başlar. Zamanla Kafkas kökenli yerli halk Yunanlılarla kaynaşır ve onların dilini konuşmaya başlar. M.Ö. beşinci yüzyılda ise bu bölge Perslerin istilasına uğrayarak uzun süre Pers egemenliğinde kalır. Daha sonra Romalılar, ardından Bizanslılar bu bölgeyi ele geçirirlerse de yönetim yerel prensliklerin öncülüğünde sürdürülür.

Bizanslıların gelmesi ahalinin eski putperest dinlerini bırakıp Hıristiyan Ortodoks mezhebine geçmeleri sonucu doğurur. Bu bölge 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilene kadar Bizans’a bağlı Pontus Rum Krallığı olarak varlığını sürdürür. Osmanlının bölgeyi fethiyle Türkistan yöresinden bir kısım Türk boyları da gelip buralara yerleşir. Rumca konuşan yerli Hıristiyan ahalinin bir bölümü devşirme yoluyla, önemli bölümü de gönüllü olarak İslam dinini seçer. Bunlar kendi dillerini unutmamakla beraber Türk-İslam kültürünün etkisinde kalarak Türkleşirler. Pontus Rumlarının bir kısmı ise Hıristiyan dinini terk etmeyerek Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar bölgede yaşamlarını sürdürürler.

Kurtuluş Savaşı esnasında bütün azınlıklar gibi Pontus Rumları da kışkırtmalar sonucu ayaklanır ve çeteler kurarak Müslüman ahaliye saldırır. Bu ayaklanma Kuvay-ı Milliye tarafından şiddetli bir şekilde bastırılır. Rumların bir kısmı Gürcistan’a, bir kısmı ise deniz yolu ile İstanbul üzerinden Yunanistan’a kaçar. Günümüzde bu coğrafyada Hıristiyan-Rum kimliğini muhafaza eden hiçbir Pontuslu vatandaşımız yoktur. Ancak Müslümanlığı uzun yıllar önce benimsemiş bazı Pontusluların Rumcayı unutmamış oldukları da bilinmektedir.

Anadolu’a çeşitli etnik kökenlerden çok sayıda farklı insan yaşamaktadır. Bunların büyük bir bölümü İslam dinine bağlı olarak Türkleşmiştir. Başta Orta Asya’dan göç eden Türkler olmak üzere Kürtler, Araplar, Lazlar, Çerkesler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pontuslular, Moğollar, Çingeneler bunların başlıcalarıdır. Bunların dışında Hıristiyan kimliğini muhafaza eden önemli sayıda Ermeni ve az sayıda Rum ile Süryani ve Yahudiler de vatandaşımız olarak ülkemizde barınmaktadır. Biz  bunların hepsine genel anlamda Türk Milleti diyoruz. Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne ve bayrağına saygılı oldukları sürece bizim için herkes eşit ölçüde değerlidir.

Hal böyle olunca İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kendisi hakkında bir Yunan gazetesinde çıkan “Konstantinopolisi bir Pontuslu fethetti” başlıklı habere niye tepki göstermediğine şaşıyor ve bu konudaki soruları cevapsız bırakmasına bir anlam veremiyoruz. Kendisi şayet Pontus kökenli  değilse bunu açıkça söylemeli, ben Rumcayı komşularımdan öğrendim diyebilmelidir. Pontus kökenli ise göğsünü gere gere bunu açıklamalı “Evet ben Pontus kökenliyim, ama Türküm, nasıl ki mecliste Müslüman olsun olmasın çeşitli etnik kökenli insanlardan milletvekili varsa, neden İstanbul’un belediye başkanı Pontus kökenli Türk olmasın?” de diyebilmelidir.

Aynı İmamoğlu Yunan gazetesine de “ Benim üzerinden bir Türk- Yunan çatışması üretmeye çalışmayın. Bu bir hizmet yarışıdır, çeşitli partilerden adaylar çıktı, kendilerini tanıttılar. Seçmen bu işi en iyi benim yapacağıma inanmış ki oyunu bana verdi. Fetih ne demek, biz savaş mı yapıyoruz?”- biçiminde sorular sorabilmelidir.

Ama İmamoğlu böyle yapmak yerine “O gazeteyi ciddiye almam, sıradan bir gazete” gibi sözlerle kendisine sorulan soruları geçiştirmeye çalışmış ve gazetecilerin ısrarı üzerine “kapatalım bu konuyu” demiştir.

Bizim bildiğimiz kadarı bu yayını yapan Ethnos isimli gazete Yunan basınında kayda değer öneme sahiptir. Ayrıca bugün öğrendiğimize göre İmamoğlu tanımam, bilmem dediği bu gazetenin muhabiri ile seçim öncesi İstanbul’da bir gün beraber olarak röportaj vermiştir.

Şimdi sormak hakkımız değil mi ; neler oluyor?

 

Yazarın Diğer Yazıları