Omuzuma Kimin Eli Dokundu?

  • 625

Doğrusu yinelenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri konusunda bir yazı yazmak istemiyordum. Biz burada, Fethiye’de başkanımızı seçtik, kazanan ve kaybeden el sıkıştı, yeni dönem başladı. Âlim Bey’in çalışmalarını beğenirsek yanında oluruz, beğenmezsek bir dahaki seçimde daha iyisinin arayışına girerdik, bize ne İstanbul seçimlerinden diye düşünüyordum.

Bir de baktım ki İstanbul seçimleri ülke gündemine oturmuş. Fethiye’de bile bazıları işi gücü bırakmış yarın her şey güzel olacak diye slogan atar olmuşlar. Futboldan konuşulması gereken Fenerbahçe ve  Galatasaray divan toplantılarında bir kısım yöneticiler kürsüye çıkmış yarın güzel olacak diye bağırıp duruyorlar. Bütün bu coşkunun nedeni ise Ekrem İmamoğlu isimli kırklı yaşlarda, pek de iddialı bir siyasi geçmişi olmayan bir kişinin bu sefer kesin olarak İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmasını sağlamak.

Şimdiye kadar hiçbir CHP’li aday bu kadar ünlü olmamış, birdenbire tüm muhalefetin gözdesi haline gelmemişti. Hele seçimlerin yenileceğini öğrenince İsrail, ABD,  PKK dahil tüm düşmanlarımızın koro halinde İmamoğlu’nun yanında yer almaları dikkatimi iyice bu şahsın üzerinde yoğunlaştırdı.

Ekrem Bey Trabzon doğumlu, mütevazi, tipik bir orta halli ailenin çocuğu. Aile fotoğraflarına bakınca başörtülü bir annesi, yine efendiden bir babası, hanımefendi bir eşi ve güler yüzlü çocukları var. Kendisi de zaten yüzünden gülümsemeyi hiç düşürmüyor. Çocukluğu ve gençliği çok sıradan geçmiş, ancak bundan yirmi yıl kadar önce ailesi daha önce Mudafa olan soyadlarını İmamoğlu olarak değiştirmişler. Bu konuda bir yorum yapmak istemem, her halde Ekrem Bey’in İstanbul’a aday olacağını o tarihlerde hiç kimsenin aklından bile geçmezdi.

İmamoğlu daha sonra siyasete atılmış ve CHP’nin çeşitli kademelerinde görev yapmış. En sonunda da 2014 yılından beri İstanbul’un ufak bir ilçesinde belediye başkanlığı görevini sürdürüyormuş. Ben bu ismi İstanbul Büyükşehire aday olunca tanıdım. Görebildiğim kadarıyla beş yıllık icraatı süresince olağanüstü bir olaya imza atmamış. Elinden geldiğince görevini yapmaya çalışmış. Parti içindeki polemiklere, kavgalara pek bulaşmamış, sessiz, sakin bir isim.

İstanbul’a aday gösterildiği 2018 yılı sonunda CHP’ye yakın bazı kalemler şöyle yazıyordu : “Bu İmamoğlu’nu da nereden çıkardı Kemal Bey. İyi, hoş adam ama tecrübesiz. İstanbul’un yükünü kaldıramaz.”

Seçim yarışı başladı. Tayyip Bey her zamanki gibi esip gürledi; beka dedi, büyük projelerden söz etti. Kılıçdaroğlu hiç ortalarda görünmedi, İmamoğlu ise yüzünden gülümsemesini eksik etmeden sokak sokak dolaştı, el sıktı. Bu arada hiçbir önemli projeden söz etmedi, çiçek, böcek, kuş cıvıltısı edebiyatıyla vakit geçirdi. O zaman dikkatimi çekti, bir zamanlar kimseye söz hakkı tanımayan Muharrem İnce, Gürsel Tekin gibi isimler sus pus olmuş, CHP’de her zaman olagelen klasik çekişmeler son bulmuş, sanki sihirli bir el Ekrem Bey’in arkasında ona yol gösteriyor gibiydi.

Seçim yapıldı, İmamoğlu görünürde az farkla kazandı. Ancak Ak Parti ve MHP usulsüzlük gerekçesiyle seçimlerin iptalini istediler. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzre ağır toplar asarız, keseriz edebiyatına başvurdular. Baktık ki Ekrem Bey hiç tepki vermiyor, yine gülümseyip, çiçek böcekten söz ediyor. Belediye başkanlığındaki 20 güne yakın icraat süresi içinde de çevresine tepki yaratacak davranışlarda bulunmadı. Meclisi dualarla açmayı ihmal etmedi, gitti bir türbede Yasin okudu.

Ancak işe başlar başlamaz belediyenin tüm verilerini kopyalamak için dışarıdan uzman getirterek işe koyulduysa da bu eylemi mahkeme kararı ile engellendi. Bir de “yarın her şey daha güzel olacak” diye bir sloganı diline dolayarak tüm Türkiye’ye tanıttı. Bu sloganın 17-25 aralık kalkışmasında FETÖ’nün akıl hocası Emre Uslu tarafından ortaya atıldığı kısa sürede ortaya çıktı.

Sonunda YSK seçimlerin 23 Haziranda tekrarı konusunda karar verdi. Ağır toplar yine bombardımana başladı, Ekrem Bey ise her zamanki sakin haliyle vatandaştan oy istemeye devam etti. Bu arada bir konu ilgimi çekti. YSK kararının ilk günü gazeteciler İmamoğlu’nun etrafını sarar ve ne diyeceğini sorar. Kendisi o sırada arabasına binmek üzeredir. Tam birkaç kelime söylemiştir ki arabanın içinden bir el omuzuna dokunarak onu içeri çeker. Ekrem Bey konuşmayı yarıda kesip arabaya biner.

İstanbul’a belediye başkanı seçilmiş bir kişiye hiçbir CHP yetkilisi böyle davranmaz. Onun konuşmasını uygun bulmasalar dahi ya kendileri de dışarıya çıkar, ya da usulca seslenerek konuşmayı bitirmesini önerirler. Belki içerideki çok samimi bir arkadaşıdır. “Yahu Ekrem, Boğaza yemeğe gidecektik, sen gazetecilere takıldın” demiş olabilir. O da “Ulan Kazım, bırak da adamlara iki çift laf edeyim, açlıktan gebermedin ya” diyecek ve konuşmaya devam edecektir.

Geriye bir olasılık kalmıştır. İçerideki kişi Ekrem Bey’in sözünü mutlaka dinlemek zorunda olduğu ama kendini tanıtmak istemeyen birisidir. Apar topar arabaya bindiğinde “Ekrem Bey, Ekrem Bey! Bize danışmadan kimseyle konuşmayacaksınız demedik miydi, ne çabuk unuttunuz” diye sitem etmiştir. Acaba?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları