Nostaljik Tarım

  • 961

ABD çok ilginç bir ülke; kendi dışında her türlü baskıcı, özgürlük karşıtı rejimi destekliyor, kendi içinde ise vatandaşlarına her türlü özgürlüğü tanıyor. Örneğin Amerika’nın batı kıyılarında eşcinseller kendi kurallarını kendilerinin koyduğu koloniler halinde yaşıyor, orta batıdaki dağlık alanda dört karı almaya izin veren Mormon mezhebi yaşarken, Doğu bölgesindeki dağlık alanlarda ise Amish ismi verilen bir Hıristiyan tarikatının kasabalar kurmasına izin veriliyor. Bu topluluğun en büyük özelliği ise 19.yy başlarındakine benzer bir yaşam biçimine sahip olmaları. Elektrik, telefon, motorlu araç kullanmıyorlar. İlaç ve benzer kimyasal ürünlerden uzak duruyorlar.

Biz de bir zamanlar küçük Amerika olacağız diye uğraşıp dururduk. Gerçi küçük Amerika olamadık ama onlara benzemeye başladık bile. Fethiye’de kurulu Cumhuriyet Kadınları isimli bir dernek önceki gün bir açıklama yaparak nostaljik tarım özlemlerini dile getirdi. Bu vatandaşlarımız da her konuda değilse bile tarım konusunda geleneksel uygulamalara dönülmesi için çalışmalar yapıyorlar.

Derneğin açıklaması şu şekilde: “Geleneksel tarımın yeniden hayata geçmesi için, köylerde çalışmalar yapılmalı tohum ayırmayı bilen üreticilere özellikle destek verilmelidir. Dağıtılan tohumlar kayıt altına alınmalı nere de olursa olsun küçük bir saksıda bile mutlaka toprakla buluşması sağlanmalıdır. Endüstriyel tarımın zararları büyük bir sabırla üreten çiftçiye anlatılmalıdır. Tüketiciler aldıkları ürünlerin kaynağını, tohumunu, gübresini, ilacını sorgulamalıdır. Her Tohumun Kendi Toprağına özel olduğu anlatılmalıdır. ''Yerli Tohum'' değil ''Yerel Tohum'' kavramı benimsenmelidir. Her Tohum Takas Etkinliğinde hibrit’in zararları, nişasta bazlı şeker’in zararları ve GDO’nun zararları mutlaka tüketiciye anlatılmalı, …..”

En başında söyleyelim ki yukarıdaki öneriler hayata geçirilecek olursa Türkiye’nin tarımsal üretimi katlanarak düşer ve ülke açlığa mahkûm olur. Her konuda olduğu gibi tarımda da üretim ve kaliteyi artırıcı yeni tekniklerin geliştirildiği günümüzde endüstriyel tarımın zararlı olduğunu iddia ederek eski yöntemlere dönmeyi hiçbir çiftçimizin kabul edeceğini sanmıyoruz. Ayrıca özellikle ay çiçeği ve soya fasulyası  gibi yağlı bitkiler üretiminde büyük ölçüde dışa bağımlı olduğumuzu, bu konuda mutlaka bir atılım yapmamız gerektiğini vurguluyoruz. Bu arada derneğin okullarda çalışma yapıp genç beyinleri de kuşku içine düşüreceği tehlikesini düşünerek yöneticilerimizi uyarmayı da bir görev sayıyoruz.

Biz bu konuları anlatırken kesinlikle dernek bağlıları ile bir tartışma içine girmek istemiyoruz. Biliyoruz ki onlar kapalı bir cemaat ilişkisi içinde kendi yollarında yürüyecekler. Ancak toplumun geri kalan kesimini de aydınlatmak biz bilim insanlarına düşecektir.

Çoktan beri kullanılan yerli tohum deyimi yerel tohum olarak değiştirilmiş. Bu değişiklik derneğin amaçlarını daha iyi anlamamıza yardım ediyor. Türkiye’nin tohum üretimi 2002 yılında 150 bin ton iken, bu rakam 2019 yılında bir milyon elli bin tona ulaşmıştır. Böylece yaklaşık olarak tohum ihtiyacımızın tamamına yakın kısmını yerli kaynaklardan sağlamış bulunmaktayız. Yerel tohum tabii ki farklı özellikler, farklı kaliteler, farklı lezzetler taşıyorsa mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir. Bunun yöntemi ise tohum takas etkinliklerinde geleneksel olarak rastgele yapıldığı gibi bütün tohumları harmanlamak değil, laboratuar ortamında tohumları çaprazlama dölleyerek hibrid tohum dediğimiz farklı üstün özellikler taşıyan tohumlar elde etmektir. Çaprazlama yönteminin bir üst aşaması ise GDO yapılandırmasıdır. Burada farklı üstün özellikler taşıyan genler bir komozomdan alınıp diğer kromozoma eklenmekte, böylece bitkinin birkaç üstün özelliği birlikte taşıması sağlanmaktadır. GDO karşıtlığının temelinde ise ABD ve AB tröstleri arasındaki pazar rekabeti yatmaktadır.

Son olarak nişasta bazlı şeker, yani  früktoz  konusunu yine açıklayalım. Nişasta bazlı şekerde  % 50 oranında bulunan früktoz balın % 90 a yakın kısmını oluşturmaktadır. Hızlı tüketildiğinde karaciğerde birikerek yağlanmaya neden olur. Önemli olan bu şekerin tüketilmesi değil, tüketilme hızıdır. Yavaş yavaş, organizmanın özümseyebileceği oranda tüketildiğinde hiçbir sakıncası yoktur.

Kanımızca Cumhuriyet Kadınları Derneğinin çalışmaları tarımımız ve beslenme kültürümüz açısından bir anlam taşımamakla beraber içerdiği folklorik ögeler bakımından izlenmesinde yarar vardır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları