Mübadele

  • 466

Rahmetli annem anlatırdı: Dedem Batı Trakya’nın Serez şehrinde hocalık yaparmış. Aynı zamanda dini yayınlar satılan ufak bir dükkanı varmış. Balkan Harbi yenilgisinde bu şehre önce Bulgarlar gelmiş. Yaptıkları ilk işlerden biri de dedemin dükkânını yakmak olmuş. Aile artık orada duramayacaklarını anlayınca Türkiye’ye göçmüş. Babam da Selanik doğumludur. Dedem orada tütün idaresinde memurmuş. Bulgarlar gelince bütün memurların tahliyesi istenmiş. O da evini, barkını toplayıp birlikte İzmir’e göçmüşler. Derken Kurtuluş Savaşı başlamış. O sıralarda Bursa’da oturan annemler dedem ölünce Yunandan kaçmak için Anadolu içlerine yolculuğa başlamışlar. Batıdan gelen muhacirlerin yerli halk tarafından pek sevilmediğini bu yolculuk boyunca öğrenmişler. Anneannem Arnavut asıllı olduğu için Türkçesi biraz farklıymış. Görenler “Bu kadın gâvur tohumu. Namaz kılıyor ama konuşması bize benzemiyor” der ailemize hiç yardımcı olmazlarmış. Bu zihniyet bir ara o kadar ileri gitmiş ki cumhuriyetimizin kurucusu olan Mustafa Kemal’e 1923 yılında cumhurbaşkanı seçileceği zaman “Sen şu andaki Türkiye sınırları dışında doğdun, cumhurbaşkanı olamazsın” demek cüretini göstermişler. Mübadele olayı da bu tarihlerde gerçekleşmiş. 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan anlaşmaya göre Yunanistan’da Batı Trakya dışında yaşayan 500,000 Müslüman ile Anadolu’da İstanbul, İmroz ve Bozcaada dışında yaşayan 1.200.000 Hıristiyan Ortodoks zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulmuştur. İlginç olan bu değişimde din esasının kabul edilmesiydi. Örneğin Karaman ilimizde yaşayan ve Yunanlılıkla hiçbir ilgisi olmayan Hıristiyan Ortodoks mezhebine mensup bir grup Türk, hiç tanımadıkları, dilinden anlamadıkları Yunanistan’da yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Özellikle Yunanistan’daki Müslüman Türk ahalinin Anadolu’ya göçü sorunlu olmuş, Yunan askerleri tarafından zorla evlerinden atılan göçmenler vasıta olmadığından yayan yollara düşmüşler ve Yunan liman şehirlerinde günlerce kendilerini Türkiye’ye götürecek gemileri beklemişlerdir. Çoğu da yollarda kaybolup gitmiştir. Bu insanlar Türkiye’ye geldiklerinde de pek hoş karşılanmamışlar, “Yunan Tohumu,gavur tohumu” gibi sözlerle aşağılanmışlardır. Aynı sıkıntı Türkiye’den Yunanistan’a giden Rumların da başına gelmiş, oranın yerlileri bu yeni gelenlere “pis Türkler” diye hitap etmeye başlamışlardır. Mübadeleden Muğla ilimiz de nasibini almış, bu ilimize yaklaşık beş bin civarında göçmen gelmiştir. Bunların çoğunluğu Selanik’ten gelmiş olup Kayaköyü ve Depboy civarına yerleştirilmişlerdir. Geçtiğimiz 30 Ocak günü Fethiye Beşkaza Meydanında Fethiye Belediye Başkanlığı ve Fethiye Muhacirler Derneğinin öncülüğünde yapılan anma töreninde konuşan o dönem muhacirlerinin torunları ise kendilerine Fethiye’nin yerli halkı tarafından gayet iyi davranıldığını belirtmişlerdir. Bu da bizler için sevindirici bir husustur. Mübadelenin uzun dönemde sonuçları pek de hoş değildir. Sevgililer birbirinden ayrılmış, insanlar eski evlerinin özlemiyle yanıp tutuşur olmuştur. Buna ek olarak iki milyona yakın insanın karşılıklı yer değiştirmesi hem Türk, hem de Yunan ekonomilerine yük olmuş, mübadiller yeni vatanlarında uyum sağlayıp iş kurana kadar büyük sıkıntılar çekmiştir. Bütün bu sıkıntıların temelinde Fransız devriminin başımıza sardığı ulus devlet belası yatar. Aynı etnik ve kültürel özellikleri taşıyan insanların belirli bir devlet çatısı altında toplanmasını öngören ulus devlet anlayışı günümüzde birçok savaşın temel nedenlerinden biridir. Osmanlı’nın yıkılması için önce Ermenilere kavmiyetçilik aşılanılarak onların da ayrı bir devlete sahip olmaları gerektiği fikri işlenmiştir. Aynı düşünce Yunanlılara da aşılanarak Yunanistan’ın bağımsızlığı sağlanmış sonra daha da ileri gidilerek Büyük Yunanistan hayalleriyle Anadolu’ya saldırtılmıştır. İşte mübadele olayı bu anlayışın bir sonucudur. Ancak iş bununla da bitmemiş, Anadolu’daki önemli oranda Kürt nüfusun kaderi bir türlü belli olmamıştır. Kürtlerden ayrı bir ulus çıkarmak çabaları hem bu insanların henüz feodal ilişkiler içinde olmasından, hem de Türklerle ortak bir dine sahip olmalarından dolayı mümkün olmamıştır. Buna karşılık yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Kürtleri de Türkleştirip tek tip insan yaratma sevdasına düşerek günümüzdeki sıkıntılara kapı açmıştır. Bu konuda Batılılar oldukça başarılı olmuşlardır. Türklerle Kürtlerin dini birliktelik nedeniyle ayrı ayrı uluslaşamayacağı anlaşıldığından dinsiz ve ırkçı bir Kürt toplumu yaratılması amacıyla PKK-PYD çizgisi piyasaya çıkarılmıştır. Aynı sıkıntı komşumuz Suriye’de de mevcuttur. Bu ülkede Sünni Arap, Nusayri Arap, Kürt ve Türk olmak üzere başlıca dört grup insan yaşamaktadır. I. Dünya Savaşından sonra suni doğumla icat edilen Suriye Devleti bir türlü ulus devlet olamamış sonunda mevcut Esed yönetimi diğer unsurları dışlayarak Nusayri Arap egemenliğine dayanan bir devlet anlayışını benimsemiştir. Sonuç meydandadır. Bir milyona yakın ölü, parçalanmış bir devlet ve beş milyon mülteci. Dileğimiz insanları etnik bağlarına ve mezheplerine göre ayırıma tabi tutan siyasi anlayışların yeryüzünden bütünüyle silinmesidir.

Yazarın Diğer Yazıları