Komplo Teorileri Kime Hizmet Eder?

  • 406

Önceki hafta basında bir haber gözüme çarptı: “Yazar Emin Çölaşan FETÖ’cülük suçlamasıyla mahkemelik olmuş”. Kendisi amansız bir Erdoğan karşıtıdır. Yerli ve milli olan her şeye kuşku ile bakar. Batının kopyası, onun hizmetinde küçük bir Türkiye düşler. Ama kesinlikle FETÖ’cü değildir. Savcılığın suçlamasını okudum, “FETÖ örgütüne üye olmamakla beraber onun gayelerine hizmet eden davranışlar….” yazıyor.Ancak bu iş piyasada Çölaşan FETÖ’cü olmuş diye algılandı ve hücumlar başladı. Tabi sevenleri de harekete geçti ve sen bizim sevgili yazarımıza nasıl FETÖ’cü dersin diye konuşmaya başladılar.

Ortam tam da FETÖ’nün istediği gibi oluştu. Muhalefetin en etkili yazarlarından biri kamuoyu önünde FETÖ’ye ücretsiz transfer edildi. Böylece bu örgüt güç kazanmış oldu. Kim istemez ki. Biz her zaman söyleriz, herkese örgüt üyesi diye çamur atmak en etkili örgüt taktiğidir. Böylelikle hem örgütünüzü olduğundan kalabalık gösterirsiniz, hem de bu kalabalık arasında gerçek üyelerinizi saklamak imkânına kavuşursunuz. Ortalıkta örgütünüz hakkında yüzlerce komplo teorisi üretilir, bu şekilde bedava reklamınız yapılmış olur.

Önümüzde yerel seçimler var. Bu seçimlerde başta ABD olmak üzere bir kısım Batı ülkeleri, onların Orta Doğu’daki uşakları ve içimizdeki hainler ortalığı karıştırmak için ellerinden geleni yapacaklar. Sözcüleri ufaktan halkı kışkırtma çabalarına başladılar. Kendi yayın kanallarında olsun, sokakta olsun Fransa’daki sarı yelekli eylemlerini Türkiye’ye de yaymak için her türlü propagandayı yapıyorlar.

Bu şartlar altında toplumumuzun uyanık olması, olur olmaz komplo teorilerinden uzak durması gerekiyor. Biz ters giden her şeyin sorumlusu olarak yabancı güçleri görürsek sadece onların işlerini kolaylaştırmış oluruz. Bazen öyle hikâyelerle karşımıza çıkılıyor ki şaşırıp kalıyoruz. Geçtiğimiz hafta söz konusu etmiştim, birileri son haftalarda üç büyük futbol takımının aldığı seri mağlubiyetleri yöneticilerinin bir komplosu olarak yorumlamıştı. Yakında birilerinin çokça yağan yağmura karşı yumruklarını sallayıp “Hain Amerika, bulutları da üzerimize sen saldın bizi selde boğmak için” diye bağırıp çağırdığını görürsek hiç şaşmayalım.

Böyle tutumlar bizi daha büyük yanlışlara götürür. Öncelikle karşımızdaki düşmanı olduğundan büyük görür ve toplum olarak dehşete düşeriz. Ayrıca bu karışıklıkta aramızdaki düşman daha rahat çalışır. En büyük tehlike ise kendi kusurlarımızı düşmandan bilip onlara karşı önlem almamaktır.

Son günlerde üst üste yaşanan tren kazaları nedeniyle yapılan yorumların çoğunda bunların bir sabotaj olduğu kuşkusu işleniyordu. Biz bütün bunların idari hatalardan kaynaklandığı görüşümüzde ısrarcıyız. Şu anda süratleri 260 km/saat civarında giden tenler söz konusu. Diğer trenler ise 150km/saate yaklaşıyor. Bu kadar süratli bir ortamda insan unsuruna güvenmek doğru değildir. TCDD’nin yapılanması trenlerin 50km/saat hıza zor ulaştığı kırmızı şapkalı trenci amca zamanından kalmadır. Bu yapılanmanın çağımıza uygun hale getirilmesi ve personelin sürat asrına göre eğitilmesi şarttır.

Sistemler bütünüyle elektronik hale getirilmeli, bilgisayar denetiminde olmalıdır. Bilgisayarlar olaylara insandan çok daha hızlı tepki verir. Bir insanın saatlerce uğraşıp yapamayacağı hesaplamayı anında yapar. Duygusal davranmaz. Boşver, idare et gibi sözcükleri tanımaz. Anlamadığı, ters giden bir şey olduğu zaman “error” verir ve sitemi kilitler.

2004 yılındaki Pamukova tren kazası makinistin 70 km hızla girmesi gereken virajda 117 km sürat yapmasıyla meydana gelmişti. Geçtiğimiz ay Çorlu’daki kazada ise menfezlerin sağlamlaştırılmadan yolun kullanıma açılması sonucu sel sularının rayların altını oymasıyla oluştuğu öğrenildi. Son Ankara kazası ise hat görevlilerinin aralarındaki iletişim kopukluğundan meydana geldiği anlaşıldı. Hani nerede sabotaj?

Yazımızı bir tarihi olayı anlatarak bitirelim. Eskiden top atışlarında hedef belirlemesi için kitap kalınlığında cedveller kullanılırmış. Rüzgarın yönü, hedefin uzaklığı ve yüksekliği bir şekilde ölçülür, bu değerler cedveldeki  rakamlarla karşılaştırılır ve namlu buna göre hedefe yönlendirilirmiş. Bu arada da dakikalarca zaman kaybedilirmiş. Ya da rastgele atış yapılır,hedef bulunana kadar birkaç kere tekrarlanırmış. Rahmetli İsmet Paşa kağıt kalem kullanmadan hesap yapmaya meraklıymış. Harp Okulundaki hocası bunu görünce “oğlum, sen topçu subayı ol, topçuya senin gibi hızlı düşünen adam gerek” demiş. Şimdiki bilgisayarlar İsmet Paşa’dan kim bilir kaç kere daha hızlı hesap yapıyordur.

Yazarın Diğer Yazıları