İletişim Kopukluğu

  • 639

Bir zamanlar her şiddetli yağışta Fethiye Ovasını su basarmış. Sular çekildiğinde yerinde bir çamur tabakası kalırmış. Derler ki ova gelen çamurlarla genişleye genişleye bu günkü durumuna gelmiş. Depremden sonra, 1970’li yıllarda Doldu Sahası inşa edilmiş, şehir ovaya doğru genişlemeye başlamış. Devlet yeni gelişen bu mahalleleri taşkından korumak amacıyla ovayı denize doğru baştan başa kesen birbirine paralel kanallar açmış, taşkınların ana kaynağı olan Mut Deresi kenarına da iki buçuk metre yüksekliğinde toprak dolgu set inşa ederek bu derenin ova ile ilişkisini kesmiş. Ova aşırı yağışlardan etkilense bile bu kanallarda toplanan su anında denize boşalmış.

Ben Fethiye’ye 1985 yılında geldim. O tarihten beri ovada su taşkını görmedim. Ova taşkından kurtulmuş ama özellikle Mut Deresi ile gelen çamur körfezi doldurmaya devam etmiş. Bunun çaresini arayan yetkililer Mut Deresinin ıslah edilmesiyle sorunun ortadan kalkacağını görmüşler. 2012 yılında zamanın Ak Parti milletvekili Ali Boğa’nın girişimleriyle derenin ıslah çalışması başlamış. Ancak projelendirme yapılırken yerel yöneticilere ve yöre halkına danışılmadan kağıt üzerinde hazırlandığı için çok önemli bir konu unutulmuş ve dere tabanının betonla kaplanmasıyla işin biteceği düşünülmüş. Dağlardan kopup serbestçe dereye kavuşan sel sularını engellemek için hiçbir çalışma yapılmamış. Sonunda şimdi ovayı baştan başa çevreleyen ve Cumhurbaşkanımızın dahi gerdanlık olarak nitelendirdiği, ancak çamuru üzerinde kolaylıkla kaydırmaktan başka bir işe yaramayan yapı ortaya çıkmış.

Biz o zamanlar uyarmıştık, ama sesimizi duyuramadık. O zamanlar bizim gibi yöneticiler ve yöre halkı da projenin yapılmasında söz sahibi olsaydı sonuç böyle olmazdı. İletişim kopukluğu bununla da bitmiyor. Su işleri konusunda dünyanın sayılı otoritelerinden olan zamanın Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu bundan bir yıl kadar önce bir açıklama yaptı. Veysel Hoca bu açıklamasında Mut Deresindeki ıslah çalışmasıyla Fethiye Ovasının taşkınlardan korunduğunu söylüyordu. Belli ki Sayın Eroğlu’nun bu dere hakkında hiçbir bilgisi yok, kitaplarda yazan teorik bilgileri tekrar etmekle yetinmiş. Birileri kendisine dere kenarındaki taşkınları önleyici seddelerin 1970’li yıllarda yapıldığını söylememiş.

Aynı tekrar geçtiğimiz günlerde bir DSİ yetkilisi tarafından da yapıldı. Anlaşılan o da dereyi gezip görmemiş. Sonunda iş Cumhurbaşkanımıza kadar geldi, dayandı. Cuma günkü mitingde Fethiye’ye yapılan hizmetleri sıralarken DSİ tarafından eline tutuşturulan kâğıdı okudu ve dere ıslah çalışmasıyla Fethiye Ovasının taşkınlardan korunmuş olduğu müjdesini verdi. Böylece bilmeden 1970’li yılların hükümetleri tarafından yapılmış bir hizmeti sahiplendi. Erdoğan’ın bu mitingde Fethiye’nin sorunlarının çözümü konusunda hiçbir şey söylememiş olması da acaba bu iletişim kopukluğunun bir sonucu olmasın.

Önümüzde yerel seçimler var. Adaylar yapacaklarını sıralıyorlar. Bu arada CHP adayı Sayın Alim Karaca da önümüzdeki günlerde önemli projeleri açıklayacağını söylemiş. Bize göre adayların artık iletişim konusunda çok dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü Fethiye’de yapılması gereken işlerin çoğunun arkasında hükümetin desteğinin olması şart. Behçet Bey şehrimizin alt yapısını önemli ölçüde düzenledi. Bunu kah öz kaynaklarıyla, kah kredi alarak gerçekleştirdi. Yetmeyince koltuğunun altına dosyaları aldı, Ankara’nın yolunu tuttu. Bu çalışmalarında kendi partisinden olmasa bile milletvekilimiz Hasan Özyer ile kurmuş olduğu yakın ilişkinin katkısı oldu. Şimdi her şey Ankara’nın iki dudağının arasında.

Alim Bey’i ele alalım; iyi niyetli, çalışkan, gerçekten bir hizmet yapmak için çırpınan bir insan. Şimdi soruyorum, bir kere olsun Eldirek’in, Çamköy’ün, Karaçulha’nın sokaklarında dolaşmış mı seçim zamanı dışında? Bunu kabahatidir diye söylemiyorum, bir insan içinde yaşamadığı yeri bilmez. Nasıl tanıyacak buraları? Hadi tanıdı diyelim, Ankara’ya gittiği zaman kimin kapısını çalacak? Gitmeden önce belki de partisinden birileri eteklerinden çekecek şununla konuşma, buna yüz sürme diye. Başladı kapıları çalmaya, o kapıların arkasındakilerin partizanlık yapıp da “sallayıver şu adamı, gitsin” demeyeceklerini kim garanti eder?

Alim Bey’i bir kenara bırakalım, Ak Parti adayı Muhittin Bey acaba Cumhurbaşkanımızla başbaşa oturup yarım saat konuşabilecek mi? Yoksa karşısında her gelenin işini yokuşa sürmeyi görev bilen bir bürokrat mı bulacak? Bir  dere yatağı konusunda  yanlış bilgilendirilen hükümet bilmediğimiz başka hangi konularda yanıltılacak?

Onun için diyorum ki, Fethiye ne kadar çok ses çıkarırsa Ankara o kadar iyi duyar. Hadi hep beraber sesimizi yükseltelim

Yazarın Diğer Yazıları