İkinci Kurtuluş Savaşına Doğru

  • 750

Cumhurbaşkanı Erdoğan Samsun’da katıldığı 19 Mayıs törenlerinde yaptığı konuşmada 2023 yılına gelinceye kadar Kurtuluş Savaşımızın her önemli yıldönümünde benzer kutlamalar yapılacağını söylemiş. Öyle görülüyor ki Cumhurbaşkanımız sembolik olarak Mustafa Kemal’in bundan 100 yıl önce 19 Mayıs 1919’da başlatmış olduğu Kurtuluş Savaşını bir başka anlamda tekrarlamak istiyor.

Bu kutlamada göze çarpan en önemli husus davet edilen bütün siyasi parti liderlerinin Erdoğan ile birlikte tören meydanında bir fotoğraf vermesiydi. Meral Hanım sudan bir gerekçe uydurup bu törene katılmamış olsa dahi anlaşılan o da yaptığı hatayı sonradan anlamış olacak ki bu birlikteliği desteklediğini açıkladı. HDPKK törene çağırılmış mıydı bilmeyiz ama zaten onun orada olması işin ruhuna aykırı kaçardı.

İkinci Kurtuluş Savaşının ne anlama geldiğini tartışabilmek için Birinci Kurtuluş Savaşı’nı, yani Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla başlayıp, 29 Ekim1923’te cumhuriyetin ilanıyla biten süreci iyi değerlendirmek gerekir. Bu savaş öncelikle ordusu kalmamış, toprakları işgale uğramış, kâğıt üzerinde değilse bile fiilen ortadan kalkmış bir imparatorluğun yerine önce işgalci düşmanları kovmak, sonra da yerine yeni bir devlet kurmak için yapılmıştır. Gerçekten de Mustafa Kemal kâh işgalci düşmanla savaşarak, kâh onlarla siyasi yolla anlaşarak önce Anadolu’yu işgalden temizlemiş, sonra da yeni kuracağı devletin garantisini Lozan Anlaşması yoluyla sağlama almıştır.

Devir imparatorlukların yıkılıp yerlerine küçük ulus devletlerin kurulması devriydi. Zaten bütün kaynakları tükenmiş bir milletin eski imparatorluk hayallerini hayata geçirmesi mümkün olamazdı. Nitekim yapılan anlaşmayla yeni kurulacak devletin Anadolu toprakları dışındaki Türk ve İslam toplulukları üzerinde hiçbir siyasi hakkı olmayacağı hükmü yerleştiriliyordu. Böylece Osmanlı Devletinin yıkılışı tescillenmiş oluyordu. Sözün kısası Türkler Anadolu’ya hapsoluyor, başlarını dışarı doğru uzatmaları engelleniyordu. Anadolu’nun içinde ise her şey serbestti. 1923-1941 yılları arasında Türkiye’de çok şey değişti. Devlet yeniden ayağa kalktı. Türkiye Avrupa’nın diğer küçük ulus devletleriyle yarışır hale geldi. Bu durumdan hem nefes almış Anadolu insanı, hem de yabancılar memnundu. Başta İngilizler, yabancıların tek derdi Orta Doğu petrolleriydi, onu ele geçirmişlerdi. Boğazlar sorunu ise bütün taraf ülkeleri memnun edecek bir şekilde çözümlendi.

Bu süreçte Türk sanayinde olağanüstü bir gelişme oldu. Şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları, kağıt fabrikaları, çimento ve demir çelik fabrikaları ve diğer birçok sanayi kolları hayata geçirildi. Ancak savunma sanayi gizli bir el tarafından sürekli engellendi. İlk Türk pilotlarından Vecihi Hürkuş’un imal ettiği savaş uçakları bir türlü deneme ruhsatı alamadı, yine Cumhuriyet döneminde demiryolu inşaatında ünlenmiş Nuri Demirağ’ın imal ettiği yolcu uçaklarının yurt dışına satılması yasaklandı, fabrikası mühürlendi. Sanayici Şakir Zümre’nin bomba imal eden fabrikası kapatılarak soba fabrikası haline dönüştürüldü. Enver paşa’nın kardeşi Nuri Killigil’in İstanbul, Sütlüce’de kurmuş olduğu ve Killigil markasıyla kaliteli tabancalar imal ettiği fabrikası daha geniş çaplı silahlar imal etme girişiminde bulunması üzerine bir sabotajla havaya uçuruldu. Kendisi de bu arada şehit oldu.

İşte bu şartlar altında İkinci Dünya Savaşı sonunda Türk Ordusu elinde Birinci Dünya Savaşı öncesinden kalma silahlarla Rus yayılmacılığına kafa tutamadı ve ABD’nin kucağına düştü. Hiç unutmam, ben askerliğimi 1971 yılında yaptım. Kullandığım silah 1898 yapımı Alman malı Mauser idi.

Günümüz büyüme çağı. Bütün dünyaya hükmetmeğe çalışan bir ABD canavarı var karşımızda. Doğuda Çin, Hindistan, Rusya, İran ve nice ülkeler etraflarına bir kısım ufak ülkeleri alıp birliktelikler oluşturuyorlar. Almanya AB’yi icat etti, Avrupa ülkelerinin çoğunu sömürgeleştirdi. Bu durumda Türkiye’nin bir karar vermesi gerekiyor,büyüyecek mi, yoksa bir güçlü ülkenin kuyruğuna takılıp onun izin verdiği sınırlar içinde mi yaşayacak?

Görülüyor ki Cumhurbaşkanımız büyüme kararını çoktan almış. Özellikle milli savunma sanayimizde yer  alan gelişmeler bunu gösteriyor. Büyümenin adresi de belli. Onun içindir ki Güney sınırlarımıza bir taraftan PKK-PYD bir taraftan Rum-İsrail çemberi kuruluyor. Şimdi dün Erdoğan ile beraber görüntü veren liderlere soralım: Bu çemberi kırmaya var mısınız? İkinci Kurtuluş Savaşına katılacak mısınız? Yoksa protokol icabı bu davette bulunup davet sonu kravatlarınızı şöyle bir gevşetip “oh rahatladık” mı dediniz?

 

Yazarın Diğer Yazıları