Gerçeklerden Kaçış

  • 394

Yılbaşı geldi, bir ay öncesinden reklamlar başladı: Yılbaşı için rezervasyon, tatilinizi nerede geçirmek istersiniz. Lüks mağazaların vitrinlerinde birer süslü yılbaşı ağacı ve ona eşlik eden kırmızı giysili bir Noel Baba figürü. Yanında da etiketler, hem elinizi, hem de cebinizi yakıyor. Bazıları şimdiden o gece ne yapacaklarının, ne kadar alkol tüketeceklerinin hayalini kurmaya başladı. Hastaneler ise personel takviyelerini yaptılar, aşırı yeme içmeden zehirlenip komaya girecek insanları tedavi edebilmek için. Deliye her gün düğün bayram demişler, bizim yılbaşı gecemiz diğerlerinden farklı olmayacağı için farklı bir heyecan içinde değiliz.

Tartışmalar da sürüp gidiyor. Bir kesim yılbaşı kutlaması yapanlara bu bir Hıristiyan âdetidir diye eleştiri getiriyor; diğerleri de eleştiriye cevap olarak size ne, biz istediğimiz gibi eğleniriz diyorlar.

Önce bir konuya açıklık getirelim. Yılbaşı kutlaması bir Hıristiyan âdeti değildir. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın doğum günü olarak kabul ettikleri 25 Aralık gecesini Noel olarak kutlarlar. Çoğu Hıristiyan o gece evlerinde toplanarak  Noel ağacının etrafında ailece yemek yer, dinlerinin gereği olarak şükür duası yaparlar. Aynı günün gündüzünde de kiliselere giderek ayine katılırlar.

Yılbaşı kutlamaları ise farklı biçimlerde olmak üzere bütün toplumlarda vardır. Her toplum kendilerine göre yılbaşı kabul ettikleri tarihlerde geleneklerine uygun olarak kutlama törenleri yaparlar. Yazımızda söz konusu edilen 31 Aralık gecesi yapılan toplantıların ne zamandan beri yapıldığı, kökeninin ne olduğu konusunda çeşitli açıklamalar vardır. Ancak bilinen bir şey vardır ki özellikle Batı toplumları bu geceyi ölesiye alkol almak, vur patlasın, çal oynasın eğlenmek amacıyla değerlendirmektedir. Bu gecenin Noel ağacı ile birlikte anılmasının Noel gecesiyle çok yakın tarihlerde olmasından kaynaklanıyor olduğu görüşündeyiz.

Yılbaşı gecesinin dini içerikli bir kutlama olmayıp insanların kendini dağıtmasına yardımcı olacak bir araç olduğu bir gerçektir. Aynı yoğunlukta olmamakla birlikte biz bunu düğünlerde, asker eğlencelerinde, hatta Balıkpazarında her gece görmekteyiz. Düğünlerde “ Helal olsun adama, su gibi rakı dağıttı herkese, kıydı paraya” diye düğün sahibini alkışlayanları biliriz. Benim evin yanındaki Pazar yerinde yazın hafta sonlarında düğün yapılır. Saat 12 ye yanaşınca misafirler düğün yerinden ayrılır, meydan sarhoşlara kalır. Davulcuyu bir türlü bırakmak istemezler. Sabah baktığımda etrafta içki şişeleri sıra sıra gözümüze dikilir.

Aynı manzarayı ne yazık ki asker eğlencelerinde de görmekteyiz. Peygamber Ocağına giden gençlerimiz buraya dualar ile uğurlanması gerekiyorken bir alkol seli ile yollanıyorlar. Otomobillerin pencerelerinden sarkıp, korna sesleri arasında gece vakti insanları uykularından ediyorlar. Engellemeye çalışan devlet görevlileriyle de kavga çıkarıyorlar. Bazan da kazaya karışıp canlarından oluyorlar.

İnsanlar neden gerçeklerden kaçmak ister? Neden kısa bir süre için de olsa bir hayal dünyasına dalar? Bunun nedenlerini derinliğine araştırmak gerekir. Sonuçta bu dünyaya irademiz dışında gelmişiz, bir gün emir vaki olunca gideceğiz. Bizlere edebimizle oturup, yiyip içmemiz için koca bir dünya sunulmuş, biz neden onu beğenmeyip de batılın hayalini kuruyoruz. Öteki dünyaya gittiğimizde bu dünyada yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz; hesabı verebilirsek ne ala, yoksa sonu iyi değil.

Dünyanın sahibi olmak istiyoruz da olamıyoruz; onun için mi bunu kendimize dert ediniyoruz. Bize verilenlere şükür etmeyi çoktan unuttuk, hep bana, daha çok bana diye kendimizi yok yere tüketiyoruz. İmanımızı neden kaybettik, ruhumuz neden isyanda? Kabahat kimde? Bizi gittiğimiz bu yanlış yoldan uyarıp da çevirmeyenlerde mi? Yoksa suçu kendimizde mi aramalıyız?

Yarın(Salı günü) yeni bir yıla gireceğiz. Sabah kalktığımızda bakacağız her şey eskisi gibi. Güneş yine doğudan doğuyor, kuşlar uçuyor, balıklar yüzüyor. Dereler yatağından denizlere doğru akıyor. O halde soralım kendimize; bir gece önce onca gürültü patırtı ettik, hem sağlığımızı bozduk hem de günaha girdik. Değdi mi buna? Her şey eskisi gibi. Bir de sabah gözlerimizi açtığımızda yeni bir güne kavuştuğumuz için şükretmesini öğrenebilsek.

 

Yazarın Diğer Yazıları