Fitne Yürüyor

  • 2433

“Artık yeni bir sayfa açalım, hepimiz yeni kurulacak hükümetle birlikte ülkenin refahı ve kalkınması için elbirliği ile çalışalım” sözlerini sıkça duymaya başladık. Hatta seçimden önce hükümetle kanlı bıçaklı olan Aydın Doğan bile “Ben hükümetle işbirliğine hazırım” diye açıklama yaptı. Öte yandan Ak Parti’nin seçim zaferi yurt dışında da olumlu yankılandı. Seçimden önce “Erdoğan gidecek”, “Sultanlığın sonu” diye bar bar bağıran malum yabancı basın da yelkenleri suya indirdi. “Dört sene daha Erdoğan’la beraberiz”, “Geçmişi unutalım, geleceğe bakalım” gibi sözler söylemeye başladılar. Sürüden ayrılan bazı yalnız kurtlar da yok değil. Kimisi “Ben artık Türkiye’de oturmam, kaçacağım” diyor, kimisi de “Yazdık yazdık boşuna, ben köşe yazarlığını bıraktım” diye öykünüyor. Şimdilik bunların pek sesi çıkmıyor. Bütün bunlara bakıp insanın “Oh ne ala her şey güllük gülistanlık oldu” diyesi geliyor ama işin gerçeği çok farklı. Ak Parti ve Türkiye karşıtı çevreler düşmanlığı bırakmış değil, ama savaşlarını yeni duruma göre farklı kanallardan yürütmeye devam ediyor. Önceki gün köşe başında konuşan iki vatandaşa tanık oldum. Birisi hararetli hararetli anlatıyordu : “Tayyip çözüm sürecini yeniden başlatacak, bunun karşılığında da başkanlığı kapacak”. Bunu anlatan kişi anlattıklarını güvenilir bir kaynaktan öğrendiğini de ekliyordu. Birden yanlarına yanaşıp şöyle diyesim geldi : “Yahu siz Tayyip Bey’in özel kalem müdürü müsünüz, yoksa toplantılarına misafir dinleyici olarak mı katılıyorsunuz?” Sonra yürüdüm gittim. Şimdi belli ki önümüzdeki günlerin tartışması bu olacak. Ak Parti’ye giden milliyetçi oyları geri döndürmek ve MHP’deki çözülmeyi durdurmak için yeni hükümetin terör örgütüyle işbirliğine gireceği konusu el altından fısıldanacak. Gerçek şu ki Türkiye’deki milliyetçi ve muhafazakar oyların toplamı yüzde 60-65 civarındadır. Bu oylar farklı partiler arasında dağılmadıkça Batılıların başını çektiği muhalefetin iktidar olması hayaldir. Bu tartışma hükümet karşı önlem almazsa yıpratıcı olacak gibi görülüyor. Bundan iki yıl önce çözüm süreci başladığı zaman bir yanlış yapıldı. Kürtlerin tek temsilcisi terör örgütü ve onun siyasi uzantısıymış gibi bir hava ortalığa hâkim oldu. Muhatap olarak Abdullah Öcalan ve HDP seçildi. Evet, bir silahlı hareketi durdurmak istiyorsanız onun ne istediğini sormak ilk yapacağınız iş olmalıdır. Ama bu soruyu sorarken karşınızdakini yüceltmeden işi bitirmek zorundasınız. Öcalan’la yapılan sürekli konuşmalar, Kandil’e gidip gelmeler terör örgütünde de bir öz güven doğmasına neden oldu. Bu arada devlet yanlısı Kürt vatandaşlarımız devletin terör örgütüyle kurduğu ilişkiye bakarak kendilerini örgütün kucağına bıraktılar. Kürtlerin üçte birini temsil eden örgüt 7 Haziran seçimlerinde Kürtlerin üçte ikisinin oyunu aldı. Şimdi örgüt de taktik değiştirecek. Bir taraftan mazlumları oynayacak, öte yandan bu fitne ateşine odun atacak. Nasıl mı? Yeni anayasayı isteyenin en başta kendisi olduğunu söyleyecek, öte yandan başkanlık sistemine yeşil ışık yakıyormuş gibi görünecek. Böylece de kendisini Ak Parti’ye yakın göstererek milliyetçilerin bu partiden yeniden uzaklaşmasının gayreti içine girecek. Bunun örneğine geçen gün tanık olduk. HDP’nin iki usta ismi Celal Doğan ve Dengir Mehmet Fırat kendilerine soran olmadığı halde ortaya çıkarak başkanlık sitemini destekleyeceklerini açıkladılar. Bundan iki ay önce seni başkan yaptırmayacağız diye seçim propagandası yapan bir partinin iki önemli isminin bu kadar kısa bir süre içinde dönüş yapıp kraldan fazla kralcı görünmesi bizde fitnenin bir parçası oldukları kuşkusunu uyandırıyor. Bu konuda hükümet çok dikkatli olmalı, Kürt vatandaşlarımızla ilişkinin başka şey, terör örgütünün silah bırakması için onunla görüşme yapmanın başka bir şey olduğunu şüphe götürmeyecek şekilde herkese anlatmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları