Fethiye'ye TOKİ Geliyor

  • 3378

Roman vatandaşların bu eleştirileri bana TOKİ konusunda önemli bir tartışmanın açılması gerektiğini, hatırlattı. Romanlar neşeli insanlardır; birlikte yaşamayı, eğlenmeyi, gülüp oynamayı severler. Genellikle çok çocukludurlar. Ana, baba, kardeş, akrabalar doğayla iç içe, hep bir öbekte yaşayıp giderler. Onlar adına konuşmak bilmem doğru olur mu ama belki Fethiye’li Romanlar da devletten kendi yaşamlarına uygun yeni bir mahallenin inşa edilmesini bekliyorlardı. Bu yapılmayınca da yakınmaya başladılar. Gerçekten de TOKİ’nin en önemli eksiği burada. Konutlar ve onların oluşturduğu mahalleler insanların yaşam biçimlerinin birer aynasıdır. Konut üretiminin devlet tarafından yapılmadığı, plansız gelişme diyebileceğimiz Osmanlı dönemi konutlarına ve mahallelerine bakınca o zamanki insanların nasıl yaşadığını anlayabiliyoruz. O konutlardaki ve mahallelerdeki her bir ayrıntı bize Osmanlı yaşamının bir özeliğini yansıtır. Konutlar yaşam biçimini yansıttığı gibi yörenin iklim koşullarını da bize açıklar. Örneğin kar yağışının bol olduğu kuzey ülkelerinde çatılar karın birikmesini önlemek için eğimli yapılmıştır. Buna karşın Afrika ve Arabistan’ın hiç yağış almayan çöllerinde düz toprak dam geçerlidir. Sıcak Akdeniz ve Güney Asya ülkelerinde evler balkonlu olup balkonlar da gölgeliklidir. Zira o sıcakta eve kapanıp oturmanın bir anlamı olmadığı gibi bu çoğunlukla mümkün de olamaz. Ama Kuzey Avrupa ülkelerindeki evlere bakıyoruz; hiçbirinin balkonu yok. Çünkü bu ülkelerde yaz ortasında bile evin dışında soğuktan oturamazsınız. Şimdi TOKİ’nin yaptığı konutlara ve o konutların oluşturduğu mahallelere bakıyorum; altı, yedi katlı bir örnek yapılar sıra sıra dizilmiş. Sanki kibrit kutularını üst üste istiflemişler gibi. Böyle yapılarda komşuluk ilişkileri oluşamaz, birimler çok küçük olduğu için aileler de bir arada bulunmakta zorluk çeker. Bahçeye yerleştirilmiş birkaç oyun aracı çocukların sokakta arkadaşlarıyla birlikte geçirecekleri çocukluk günlerinin yerini tutmaz. Kısa süre içerisinde hem aile kültürü, hem de mahalle kültürü yok olup gider. Bu tip yapılar kuzeydeki soğuk, ruhsuz sanayi ülkelerinin yeni gelişen asık suratlı, ruhsuz işçi sınıfları için uygun bir yerleşim biçimidir. Orada aileler bir veya iki çocuk yapar. Hatta çoğu aile çocuk yapmayı bir yük olarak görür. Zaten mevcut çocuklar da ya okulda, ya da kreştedir. Ana babalarını haftadan haftaya görür. Dede, nine, amca, hala, teyze, dayı gibi kavramlar çoktan ortadan kalkmıştır. Yaşlılar belirli bir yaşa gelince evden kovulur, huzur evine yollanır. Evde yaşayan çifte gelince belki de çalışma saatleri uyuşmadığı için her gün birbirlerini görmekte zorlanıyorlardır. Bu mekânlar evden çok otel odasına benzemektedir. Devletimiz anlaşılan kısa zamanda mümkün olduğu kadar çok insanı konut sahibi yapabilmek için işin sosyal yönünü hiç düşünmemiş, insanlar başını sokacak sağlam bir konut bulsun, yeter zihniyeti ile hareket etmiş. Konutlar insanların yaşam biçiminin aynasıdır demiştik; insanların yaşam biçiminin yaptıkları konutların özelliklerine nasıl yansıdığını anlatmıştık. Sözün kısası insanların yaşam biçiminin konutlarının özeliklerini belirlediğini söylemiştik. Şimdi bakıyoruz TOKİ konutlarında bunun tam tersi oluyor. İnsanlar konutları biçimlendireceği yerde, önceden tasarlanmış konutlar, içine giren insanları biçimlendiriyor. Bambaşka bir kültürden gelen insanlar kendilerininkine çok farklı bir kültüre sahip toplumlar tarafından tasarlanmış mekânlara uyum sağlamaya çalışıyor. Sosyal yapının çökmesi, yerine belki de bir boşluk oluşması tehlikesi belli ki yöneticilerimiz tarafından göz ardı edilmiştir. Devlet bir taraftan iki yüzyıldan beri yabancılar eliyle ortadan kaldırılmaya çalışılan kadim kültürümüzü koruma çabası içine girmişken bu kültürün önemli bir ögesi olan aile ve mahalle kavramına büyük darbe vuracak toplu konut tasarımlarını bir kere daha gözden geçirmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları