AKIN TEZEL

Fethiye'de Renkli Fotoğrafçılık

AKIN TEZEL

  • 1425

Fethiye’de ilk renkli  fotoğraf laboratuarını üç ortak olarak Akın Tezel, Necati Ersay ve Erol Yılmaz 1985 yılında biz kurmuştuk. Diğer arkadaşları bilmem ama ben bu yola nasıl girdim anlatayım.

Yıl 1967, üniversitede kimya mühendisliği okuyorum. Lise son sınıfta okuyan bir kıza gönlümü kaptırdım, güzel mi, güzel, sarışın, açık renk gözleri vardı. İncecik, güler yüzlü, kibardı. Kimseyi kırmaz, incitmezdi. Arkadaş olduk. Bir önceki yıl öğrenci değişimi programı ile ABD’de okumuş, orada birçok fotoğraf çekmişti. Anlaşılan parası yetmemiş ki çektiği filmleri banyo ettirmeden Türkiye’ye getirmiş.

Benim fotoğrafla ilgilendiğimi öğrenince bunları banyo edip edemeyeceğimi sordu. O zaman Türkiye’de renkli fotoğraf banyo ve baskısı yapan Türk-Alman ortaklığı bir şirket var. Bu işi yapabilen başkası yok. Gittim verdiği filmlerin bir kısmını banyo ettirip bastırdım. Hepsini birden veremedim, çünkü harçlığım yetmedi. Bir süre sonra bir parti film daha götürdüm. Unuttum, şimdi, iki veya üç tanesini bozmuşlar. Ben sorunca da “sen bunları çekememişsin” diye yalan attılar. Konuyu bildiğim için yalanlarına inanmadım, ama kavga etmek bir şeyi geri getirmez lanet olsun diye çıktım geldim.

Allahtan kız anlayışlı davrandı, fazla üstüne varmadı. Ama içimde hırs oluştu; en sevdiğim insana istemeden de olsa zarar vermiştim. Renkli fotoğraf işini mutlaka öğrenmeliydim. Kızla arkadaşlığımız uzun sürmedi, sevgime karşılık bulamadım, o başka insanlarla yakın olmayı istedi. Ama kavga etmedik, saygı sınırları içinde arkadaş kaldık. Sonra ABD’ye gitti, orada evlenmiş, bir oğlu olmuş. Sonra eşinden ayrılmış, Türkiye’nin tanıtımı için önemli görevler almış. On yıl önce internette bir haber.  …..Kaybettik.

Neyse hayat devam ediyor. Ben bu renkli fotoğraf işini mutlaka öğreneceğim dedim.  1970’lerdeyiz, o tarihlerde piyasada aradığınız şeyleri bulmanız mümkün değil. Renkli fotoğraf işi de bir sır gibi saklanıyor. Ama DDR, yani Doğu Alman Cumhuriyeti Batılıların bütün patentlerini, formüllerini çözüp bedava olarak piyasaya veriyor. Ben de uğraştım, zor da olsa oradan kitaplar getirip formülleri bir kenara yazdım. İlacı hazırladık ama baskı yapacak kâğıt yok. Az miktar gelen kâğıdı da piyasadaki bir veya iki şirket tüketiyor. Zar zor kâğıt bulup işleri yürütüyoruz. Çoğu zaman da kaçakçılara baş vurmak durumunda kalıyoruz. Hatta birkaç kez elimdeki malzeme bitince uçağa atladım, Almanya’dan kâğıt ve ilaç aldım, Türkiye’ye getirdim.

Aradan zaman geçti, İstanbul’da bu işi yapmak için bir dükkân açtım. İlkel de olsa iyi kötü on yıl boyunca müşteriye hizmet verdik. Bu sırada Avrupa’ya geliş gidişler arttı, malzeme bollaştı, renkli fotoğrafçılık tüm Türkiye’ye yayıldı. Biz de elimizden geldiği kadar bilgimizi diğer fotoğrafçı arkadaşlarla paylaştık. İzmit’te, Bursa’da, Kütahya’da, Afyon ve Konya’da bu konuyu öğrenmek isteyenlere yardımcı olduk. Sonunda da Fethiye’ye kapağı attık. Fethiye’de de çoğu fotoğrafçı “adam geldi, bizim yapamadığımızı yaptı” deyip renkli fotoğrafçılığa soyundular. O sıralarda bir de öğrendim ki genç bir üniversite öğrencisiyken beni en sevdiğim insana karşı mahcup düşüren renkli fotoğraf laboratuarı rekabete dayanamayıp faaliyetine son vermiş.

Ben bunları neden anlattım. 1920’li, 30’lu ve 40’lı yılları boyunca Türkiye’nin kendi silah sanayini kurması Batılılar tarafından engellendi. 40’ların sonunda ABD “Siz merak etmeyin, istediğiniz bütün silahları size veririz, ama tetiği bizim elimizde olacak” dediler. Ona da razı geldik. Ama Ecevit Batılıları dinlemeyip Kıbrıs’a çıkartma yapınca ambargoyu yedik.

Ambargo bizi bir ölçüde kendimize getirdi, ama esas silkiniş 2002 yılında Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle gerçekleşti. Bugün artık son model silah sistemlerini tasarlayabiliyor, kendi helikopterimizi, uçak gemimizi, tankımızı, insansız hava araçlarımızı ve füzelerimizi yapabiliyoruz. Yakında bunların tasarlamış olduğumuz motorlarını da kendimiz yapıp yüzde yüze yakın yerli bir savunma sanayine kavuşmuş olacağız. Bizi bu konuda harekete geçmeye, daldığımız uykudan uyanmaya sevk eden ise 1974 yılında yediğimiz ambargo olmuştur.

Şimdi gündemde Çinlilerin elektronik devi HUAWEİ şirketi var. Bu şirket de eski güzel serbest ticaret günleri sürecek hayaliyle çalışması büyük ölçüde Batı sistemlerine bağlı bir kısım elektronik ürünler piyasaya sürdü. ABD Başkanı TRUMP önce bir korsanlık yapıp bunların müdürünü tutuklattı. Bununla da kalmadı, Batılıların bu şirketle teknolojik işbirliği yapmasını yasakladı. Kısa bir süre içinde HUAWEİ ürünlerinin işlevsiz hale geleceğini düşündü herhalde. Ama duyduk ki Çinliler uyanık davranmış, bundan birkaç yıl öncesinden beri kendi ürünlerini tüm dünyada çalıştırabilecek yerli sistemler de tasarlamaya başlamışlar. Söylediklerine göre bunlar altı ay içinde hazır olacak ve o zaman Batı sistemlerine gerek kalmayacakmış.

İşte bazan yanlış banyo edilen filimler, bazan bir askeri çıkartma, bazan da bir ticari yasak insanları yeni buluşlar yapmaya yöneltiyor.

Yazarın Diğer Yazıları