Dava

  • 840

Dava derken hani şu bizim mahkemelerde hergün binlercesi görülen ve işleri iyice karıştırmaktan başka işe yaramayan davalardan söz etmiyoruz. Dava’nın bir anlamını da sözlük “öne sürülerek savunulan düşünce” diye açıklıyor.  Yani bir görüşünüz olacak onu savunmak için de çeşitli eylemler içinde olacaksınız.

Diriliş Ertuğrul isimli dizide Ertuğrul Gazi davayı şöyle açıklıyor “Bizim davamız cihan hâkimiyetidir”. Bunun da şöyle bir gerekçesi var. Allah Kuran’ı bütün insanlığın uyup ona göre amel  etmesi  için indirmiştir. Kitabımız bütün insanlığa hitap eder. O halde bir Müslümanın davası  İlay-ı Kelimetullah olmalıdır. Yani Allah’ın sözünü her yerde egemen kılmak için çalışmaktır. Bunun başka bir ismi de “cihad” tır.

Bu davayı biz Lozan Anlaşmasıyla birlikte bir süreliğine unutmak zorunda kaldık. Bu anlaşmanın 28. maddesi uyarınca yeni kurulan Türk devletinin sınırları dışında herhangibir siyasi hak iddia etmesinin önüne geçiliyordu. O zaman elimiz kolumuz bağlıydı, milletin kaynakları sonuna kadar tükenmiş, Anadolu’yu zor kurtarmıştık. Buna rağmen 1936 yılında Boğazları Türkiye Cumhuriyetinin kesin egemenliği altına alabildik. 1938 de Hatay Türkiye sınırları içine katıldı, İran’dan Küçük Ağrı Dağını aldık. Musul ve Kerkük için yaptığımız girişim ise İngilizlerin Şeyh Sait isyanını çıkarmasıyla sonuçsuz kaldı.

Atatürk’ün ölümünden sonra dava yine unutuldu. İkinci Dünya Savaşından sonra 12 Adaları sorgusuz sualsiz Yunanlılara teslim ettik, sonra da gidip Kore’de başkasının davası için askerimizi kırdırdık. 1974’de Ecevit-Erbakan koalisyon hükümeti zamanında dava yeniden hatırlandı. Kıbrıs çıkartmasıyla dünyada var olduğumuzu herkese gösterdik.

Dava esas sahibini 2002 yılında Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle buldu ve günümüze kadar güçlenerek hükmünü sürdürüyor. Yine Diriliş filminde Ertuğrul Gazi şöyle konuşuyordu “ Büyümekten korkan, küçülmeye rıza göstermiş demektir”. Gerçi şimdi davanın tanımı değişti. Artık atlarımıza binip komşu ülkelere sefere çıkmıyoruz, ama hükmümüzü yürütebilmek için başka araçlar kullanıyoruz. Başta kendi milli savunma sanayimizi geliştiriyor, yabancılara muhtac olmaktan kurtuluyoruz. Gidiyor Katar’da, Somali’de üs kuruyor, Sudan topraklarında tarım yapıyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahiplerine yardım götüren TİKA gibi örgütlerimiz var. Amerika kıtasında ABD’nin baskısı altında bulunan Venezuella’ya ekonomik destek veriyoruz.

Bunları yapabilmek için de davaya inanmış insanların hem siyasi kadrolarda, hem de bürokrasi içinde önemli mevkilerde bulunması gerekiyor. Davaya inanmış olmak hem fikri ile hem de eylemleriyle o davayı desteklemek anlamına gelir. Bu işi yaparken kendini çıkarını düşündüğün an davaya ihanet etmiş sayılırsın. Bütün varlığını ve benliğini bu dava için kullanmaya hazır olmalısın. Bu yolda giderken karşına birçok oluşsuzluklar çıkabilir, bunlardan yılmayacaksın, davayı terk etmeyeceksin.

Siyaset bir örgüt işidir. Örgütte herkesin bir görevi vardır, ve bu görevler sürekli değişime açıktır. Birisi bi r göreve gelir, bir süre onu yürütür, sonra başka bir göreve getirilir. Belki bir süre dinlenmeye alınır, bir bakarsınız hiç ummadığınız bir yerde karşınıza çıkar. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de Ak Parti Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mehmet Nil Hıdır’dır. Mehmet Bey  2007 yılına kadar Ak Parti Muğla İl Başkanlığı görevini yürütüyordu. 2007-2011 yılları arasında Ak Parti Muğla Milletvekili olarak görev yaptı. 2011’de eski  görevi olan memuriyete döndü ve İzmir İl Sağlık Müdürü oldu. Daha sonra İstanbul’da iş güvenliği müfettişi olarak çalışmaya başladı. Son teftişlerinden birini de yeğenlerimin İstanbul, Tuzla’da bulunan fabrikasında yapmış. Tam teftiş yaparken telefon çalıyor, karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan : “Mehmet Bey, çabuk Ankara’ya gel, seni Muğla’ya başkan adayı yapacağız”. O da işi gücü bırakıp Ankara’nın yolunu tutar.

İşte dava adamı böyle olur. Bunun gibiler Ak Parti’de çoktur, milletvekilliği, bakanlık yapar. Bir de bakarsınız bu görevi son bulmuş. Bir süre unutulduğunu sanırsınız, ama unutulmamıştır, dava adamı olarak başka bir göreve getirilmiş, vatandaşın karşısına çıkmıştır. Ama başka partilerde çokça rastlanmasına rağmen Ak Parti’de az da olsa istediği görev ve makam verilmedi diye küsüp bir kenara duran, hatta karşı saflara göz kırpanlar bulunabilir. İşte bunlar için Cumhurbaşkanımız “Bu trenden inenler bir daha binemezler” diye uyarıda bulunuyor.

Biz de bir uyarıda bulunalım; biz gizli niyetlerle partinin içine yerleştirilen ve görevi bitince ortalığı yakıp yıkarak partiden ayrılanlardan, veya dava anlayışının farklı yollara ayrıldığını düşünerek bir kenara çekilip uzaklaşanlardan söz etmiyoruz. Biz sadece kişisel hırs ve çıkarlarının peşinde koşup da davanın takipçisi gibi görünenleri konu ediyoruz.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları