Çöp Tenekesindeki Servet

  • 971

Bazıları sürekli ağlıyor; “Battık, bittik, mahvolduk. Ülkenin yarısı açlık sınırında. Emeklilerin hali perişan”.  Yanına bir de resim; çöp tenekesi karıştıran yaşlı, yırtık pırtık elbiseli bir kadıncağız. Bunların propaganda için yapıldığı belli. Bazıları da İstanbul’un lüks semtlerinden dışarı çıkmadıkları için gerçek hayatı tanımıyorlar. Eğer bir de 19. Yüzyıl edebiyatına meraklıysalar. Charles Dickens, Victor Hugo gibi yazarların romanlarını çokça okudularsa. Bunun üstüne Enternasyonal Marşının sözcüklerini belledilerse, kendilerini komünist sanıp bir çeşit vicdani rahatlama çabası içinde ortalara dökülüyorlar.

Zengin miyiz, fakir miyiz, onlar tartışadursun. Benim bildiğim bir tek şey var; o da çok savurgan olduğumuz. Çöp tenekelerimizde hergün bir servet toprağa karışıyor. Meyve veren ağaçlarımız mahzun, meyvelerini toplayacak sahiplerini bekliyorlar. Tarlalarımız onları sürüp, ekip biçecek sahiplerini bekliyor. Bu nasıl fakir memleket, anlayamadım gitti.

Kışın para verip portakal almadım. Fethiye’deki bahçelerde portakallar dalında kaldı, kimisi de yerde çürüdü. Bizim gibi gelip geçen toplamasa hepsi çürüyecekti. Şimdi ise muşmula (malta eriği) ağaçları, sapsarı meyve dolu. Alt kısımlar seyrek, yukarıya gittikçe sarılık artıyor. Belli ki yoldan gelip geçen olmasa sahipleri elini bile sürmeyecek bahçesindeki ağaca. Ama sorsan Fransız malı ambalajlı değişik isimli meyve için lüks marketlere dünya kadar para verir.

Çöp tenekelerinden ise bereket fışkırıyor. Kitap, defter, kırtasiye malzemesi en bol bulunan eşyalardan. Kitapları anladık diyelim. Artık öğrenci öğrenmek için değil, sınav kazanıp yüksek maaşlı bir işe girmek için okuyor. Ama hiç kullanılmadan bir hırsla çöpe atılan kalemler, iki üç sayfası yazılı, kalanı boş defterler, boyalar, bunlar bir sonraki dönemde kullanılamaz mı?

İkinci sırayı ise giysiler oluşturuyor. Giysi deyince hani şöyle kullanılmış, söküğü, yırtığı olan eşya değil. Ambalajı hiç açılmamış giysi bile var. “Ay kardeş, nereden de aldın bunu. Sana hiç yakışmamış”. Haydi, koşa koşa çöpe. Aslında bir güzel yıka, tepe tepe kullan.

Birkaç yıldır çöpe mutfak eşyası atma modası çıktı. Adamlar tabak çanağı olduğu gibi çöpe atıyor. Bazıları altılı takımın bir tanesi kırıldı diye kalanını çöpe yolluyor. Bir süredir bunları alıp bahçenin bir köşesine depoluyorum. Çay bardakları kırıldığında depodan tazeliyorum. Baktım geçen gün çok yer kaplıyor, bir yardım derneğine götüreyim dedim. Görevli teşekkür etti, sonra da boyun kıvırarak bunlar neden böyle topraklı demez mi. Desenize yardım derneği bile orijinal ambalajında istiyor her şeyi.

Aslında balık baştan kokar. Devletimiz yıllardır tasarruf fikrini unuttu. 1950’li yıllarla birlikte ABD’den ithal edilen “eskimeden at, yenisini al” tüketim çılgınlığı devlet kademelerini de sardı. Okullarda klimalar sonuna kadar çalışır, sıcak oldu diye pencereler açılır. Öğretmen sınıftan çıkarken ışığı söndürmeye eli varmaz, öğrencisini de bu konuda uyarmaz. Bazıları eli yorulur diye kullandığı çeşmeyi kapamaz. Yenilmeyen yemekler çöpe dökülür, temizleyen olmaz.

Üst kademe yatırımcısı da plansız, programsız işler yapar hesabını soran olmaz. On beş kilometrelik Mut Deresini betonla kaplar, marifet yapmış gibi övünür. Körfez dolmaya devam eder. Ne kadar kanal, su oluğu varsa boylu boyuna etrafına demir kafes çeker. Sorsan vatandaşın can güvenliği için, çocuklar düşüp boğulmasın diye konuşur. Hesap etmedim ama Fethiye ve çevresinde DSİ’nin taktığı demir kafeslerde İstanbul Boğazına belki dördüncü köprü yapmaya yetecek kadar demir vardır. Belediye üç beş kürekle atılacak kumu aktarmak için kepçe getirir. O kepçe de işi yapar saatlerce boş durur.

Devlet tasarruf önlemleri der, kendi malını değerlendirmez. Karayollarında tam 30 dönümlük bir bölüm boş bir şekilde yıllardır beklemekte. Üzerinde birkaç kum yığını ve bir kısım hurda dışında bir şey yok. Bu bölgede arazinin dönümü 2 milyon civarında, yani devlet yaklaşık 60 milyon değerindeki arazisini yıllardır hiç kullanmadan boş tutuyor. Kim bilir yurt çapında böyle daha ne kadar yer vardır?

Bu kadar savurganlığa rağmen bu ülke hala bazılarının hayal ettiği gibi batmadıysa demek ki çok zenginmiş.

Yazarın Diğer Yazıları