CHP'nin İkilemi

  • 2229

Başarısız darbe girişiminden sonra bütün siyasi partiler, bir kısmı gönülsüz de olsa, darbe girişimini kınayacak eylemlerde bulundular. Başta CHP olmak üzere darbelere karşı seçilmiş hükümetin yanında olduklarını beyan ettiler. CHP ve MHP’liler demokrasi nöbetlerine Ak Partililerle birlikte katıldılar. Önceki hafta Fethiye’de yapılan demokrasi, yürüyüşüne katılanların önemli bir bölümü CHP’li idi. Hep birlikte bayrak salladık, Atatürk resimleri taşıdık. Ancak OHAL kararnameleri bir bir yayınlanıp, hükümetin kamuda ne gibi yapısal değişikliklere gideceği anlaşıldıkta CHP yönetiminin ve bu partinin destekçilerinin tavrı değişti. Kılıçdaroğlu yavaş yavaş “ama” demeğe başladı. İtirazlar sosyal medyaya da yansıdı. Hele hele silahlı kuvvetlerin yapısında düşünülen değişiklik bu kesimin hiç hoşuna gitmedi. Deniz ötesi bir yerlerde tasarlanıp piyasaya servis edilen paylaşımlar çığ gibi arttı. Bunlardan Kuleli Askeri Lisesiyle ilgili olanı oldukça etkileyici idi. Hükümetin okulun arazisini Suudi Arabistan Kralına satmayı kararlaştırdığını, liseyi kapatma kararını bu nedenle aldığını söylüyordu. CHP’nin bu endişeleri hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü savunucusu olduğu “Batıcı” ideoloji iki yüz yıllık bir uğraşa rağmen Türk toplumuna benimsetilemedi. Bu nedenle CHP’nin seçimle işbaşına gelme şansı bulunmuyor. Öte yandan darbelere de karşı olduğu için “ah bir darbe olsa da bize de iş düşse” diye öykünmekten başka bir iş yapamıyor. Bazıları 27 Mayıs darbesini CHP’nin yaptırdığını söylerler. Her ne kadar CHP bundan yararlanmışsa da sorumlusu o değildir. Hatta rahmetli İsmet İnönü Demokrat Partili onlarca yöneticiye idam cezası verilmesi üzerine ağırlığını koyarak bu sayının üçe indirilmesini sağlamıştır. Daha sonraki Talat Aydemir kalkışmalarında askerin başında bizzat bulunarak darbenin bastırılmasına ön ayak olmuştur. Biz o zamanlar siyasete yeni girmiştik; bir kısım gençlik askerin darbe yaparak devrimi gerçekleştireceğini savunurken, İsmet Paşa “açık rejim” diyerek parlamenter sistemin koruyuculuğunu yapmıştır. Bütün bunları anlatmamızın nedeni CHP’nin neden bir oraya, bir buraya yalpaladığını göstermek içindir. Savunduğu “Batıcı” ideoloji, rahmetli Erbakan Hoca’nın sözleriyle “Batı taklitçiliği” köklerini köleci eski Roma ve Yunan toplumundan alır. Bunun üzerine reformcu Hristiyan mezhep kültürü eklenir. Bir köşesinde ise dini bütünüyle yok sayan Fransız devrimi düşünceleri yatar. Alt yapısında ise sömürgeci, emperyalist kapitalizm vardır. Bunun ürünü ise başka toplumların kanıyla, canıyla beslenen “Batılı refah toplumu” dur. Dikkat edersek dört büyük Batılı devletten Fransa ve İngiltere’nin çok sayıda sömürgesi bulunmaktaydı. Sömürgeleri bulunmayan ABD ise yeni sömürgecilik yoluyla ustalarına taş çıkartmıştır. Bir türlü sömürge sahibi olamayan Almanya ise durmadan savaş tahrikçiliği yapmıştır. Buna karşılık bizim de içinde bulunduğumuz “Doğu” dünyası özünde toplumcudur. Başka halkların sömürüsü üzerine kurulmuş zenginlikleri kabul etmez. Tarihin kaydettiği en büyük komutanlardan biri olan Cengiz Han bir ülkeyi topraklarına katmak istediği zaman o ülkenin hükümdarına bir mektup gönderir ve “Gel, orduma katıl, dünyayı birlikte yönetelim” dermiş. Bu çağrıyı kabul eden hükümdarı da onurlandırmak için tahtında sağ yanına oturturmuş. Dinimiz İslam, İslam devletine diğer devletleri hak dinine davet etmesi görevi vermiştir. Bu davet kabul edildiği takdirde o devletin tebaası da İslam ümmetinin bir parçası olur ve mesele biter. İslamı kabul etmeyip devletin egemenliğini kabul ederse de yine canına, malına dokunulmaz. Haraç vererek yaşamına devam eder. Günümüzde Çin’de 56 etnik topluluk yaşamaktadır. Rusya onlarca ulusun birleşmesinden oluşmuştur. Yine Hindistan’da farklı çok sayıda grup ahenk içinde yaşamaktadır. Hatta inekler bile adam sayılmaktadır. Türkiye ise dünyanın tarihteki en büyük Türk-İslam imparatorluğunun mirasçısıdır. Bu milleti ulus devletin dar sınırları içine hapsetmek mümkün değildir. Bunu zorla yapmaya kalksanız bile dikiş bir yerden patlar. İşte CHP’nin sürekli yalpalamasının nedeni de olmazın olamayacağını bir türlü kabullenmemesidir.

Yazarın Diğer Yazıları