Çamaşira Mandal

  • 389

Eskiden insanlar şimdiki gibi tüketim hastası değildi. Eşyalarını eskiyinceye kadar kullanırlar, işe yarar durumda olanlarını ise saklar, ya bir fakire verir, ya da kapının önünden “çamaşira mandal” diye bağırarak geçen Roman vatandaşlara verirlerdi. Karşılığında da mandal, süpürge gibi ihtiyaçlarını alırlardı. Bazı eskiciler eski eşya karşılığında para verirdi. Sırtlarına aldıkları çuval ile “eskiler alırım,boş şişe alırım” diye sokakları arşınlarlardı.

Zaman ilerledi, 60’lardan itibaren tüketim çılgınlığı gelişti. Bu arada satılan eşya ambalajlanarak piyasaya verilmeye başlandı. Atıklar çoğaldı, evde saklanamayacak hale geldi, çöpe gitmeye başladı. Sonuçta eskicilerin yöntemi de değişti. Sırtta taşınan çuvallar yerine üç tekerlekli el arabaları ile hurda toplanmaya başladı. El arabaları yetmedi, kamyonet, hatta 50NC Fiat kamyonlar da sokak aralarında gezmeye başladı.

Toplamacılık işi oldukça geniş bir istihdam sağladığı gibi hem çevrenin korunmasına, hem de ziyan olan atıkların değerlendirmesine büyük katkılar yaptı. 90’lı yılların istatistiklerinde Türkiye’nin bu alanda AB ülkelerinden ileride olduğunu görüyoruz. Avrupa’da ise eskici, hurdacı, toplamacı gibi meslekler yoktu. 70’li yıllara gelindiğinde oluşan çöp dağları ile baş edemez hale geldiler. Çözüm arayışları sonunda lisans sistemi ortaya çıktı. Yönetimler belli kişi veya kuruluşlara maddi destek sağlayacaklar, onlar da işe yarar atıkları toplayıp gereken yere teslim edecekti. Ancak burada bir sorun vardı; işin ucunda para olunca çok kişi bu göreve talip olacak, belki de hiç görev yapmadan devletten yardımları alacaktı.

Bu soruna çözüm olarak lisans sistemi getirildi. Atık toplamaya talip kuruluşların belirli şartları taşıması, araç, gereç ve personel bakımından işi yapmaya uygun olması kuralı getirildi. Ayrıca lisansı alabilmek için uzun formaliteler ve önemli bir masraf gerekiyordu. Bu şekilde bulunan çözüm Batı ülkelerinde oldukça olumlu sonuçlar verdi.

Türkiye’de ise AB projeleri sonucunda birçok atık toplama alanında lisans uygulamasına geçildi. AB’den bire bir kopyalanan bu sistem yararlı olmadığı gibi çalışan bir ekonomiyi de sıkıntıya soktu. Bir çok kişi lisanslı kuruluşlara pay ödeyerek onların hesabına çalışır göründü. Bazıları ise, kaçak çalışmaya devam ettiler. Örneğin İstanbul’da sokaklarda atık toplayanların önemli bir bölümü Suriyeli. Hem karınlarını doyuruyorlar, hem de önemli bir ekonomik hizmeti gerçekleştiriyorlar. Özetle Türk’ün zekası AB kurallarını aştı.

Ama yine de lisans uygulaması birçok zorlukları beraberinde getiriyor. Örneğin atık araç lastiği toplayıp taşımak için lisans gerekiyor. Çoğu kimse de bu işi ekonomik bulmadığından görev belediyelere kalıyor. Fethiye’nin sağı solu atık lastik ile doldu. Şimdi Fethiye Belediyesi bir araçla mahalle aralarını dolaşıp lastik mi toplasın? Gelsinler, ben göstereyim, hangi ağacın, hangi çalının altında lastik var. Bir de bu lastiklerin içine su birikiyor. Alın size sivrisinek üretim merkezi.

Ambalaj atıkları da ayrı bir sorun.  Fethiye’de bu işin lisansını alan şirket işler iyi gitmeyince yetkililere başvuruyor, bu işi lisanssız yapanların çalışmasını engelliyor. Defalarca söyledik, maaşlı elemanla atık toplamak verimli olmaz. Sağda solda karton yığınları dolup taşıyor. Hergün kamyon çıkarsan, kurtarmaz. Yapacak bir şey yok.

Lisans sistemi mutlaka değişmelidir. Atık lastik, atık karton, aluminyum meşrubat kutusu gibi malzemeler tehlikeli atık sınıfından çıkarılmalı ve lisans kapsamı dışında tutulmalıdır. Lisans uygulaması ancak taşınmasında farklı önlemler gerektiren veya istenmeyen kişilerin eline geçmesi sakıncalı bulunan malzemelere uygulanmalıdır. Örneğin atık lastiği herhangi bir yük gibi kasadan dökülmeyecek şekilde bağlayıp taşımak yeterlidir. Bunu taşıyan şahıs ya lisanslı bir yakma fabrikasına götürecek, ya da kaplama malzemesi yapan bir fabrikaya satacaktır. Başka türlü, zararlı bir şekilde değerlendirilmesi mümkün değildir.

Bir de olumsuz örnek verelim. Atık yağların lisanslı kuruluşlarca taşınması elzemdir. Zira bu yağları alacak kişiler kontrol altında tutulmazsa bunları yemeklik yağla belirli oranlarda karıştırarak piyasaya sürme tehlikesi her zaman söz konusudur. Yine hafriyat atıklarının denetimi çok önemlidir. Denetimsiz bir şekilde bunları taşıyanlar belki de döke saça gidecek ve en yakın buldukları boş alana dökecektir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına büyük bir görev düşmektedir. Atık yönetmeliği piyasada iş yapan, lisanslı, lisanssız bütün kuruluşların de görüşleri alınarak ülkemiz şartlarına uygun olarak yeniden yapılmalıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları