Bunlara Kim Akıl Veriyor?

  • 362

Meclisimiz bir karar almış, 2019 yılı başından itibaren marketlerde müşterilere ücretsiz plastik poşet verilmeyecekmiş. İsteyenler bunu 25 kuruş karşılığında alabileceklermiş.

Bu konu aylardır gündemimizi işgal ediyor. Başta yöneticilerimiz olmak üzere sanki bu kararlar birlikte Türkiye’nin bütün çevre sorunları çözümlenmiş olacak gibi bir hava yaratmaya çalışıyor bir kısım insanlar. Bazı vatandaşlar bunu alkışlıyor, bazıları ise başka işimiz kalmadı mı diyerek eleştiriyor.

Yöneticilerimizin çevreyi korumak için kararlar alması kuşkusuz çok güzel bir şey. Kendilerinden bu konuda daha kapsamlı çalışmalar bekliyoruz. Ancak sormadan da edemiyoruz; marketlerde plastik poşet kullanımının ücretli olması çevre kirliliğinin önlenmesine ne ölçüde katkı sağlayacak diye.

Market poşetlerine varıncaya kadar ortalığa rastgele bırakılan binlerce farklı türde plastik ambalaj malzemesi var. Bunların büyük boyda olanları bir şekilde geri dönüşüm ile ortadan kaldırılıyor. Ancak küçük boyutta olanlar çöplerin arasında karışıp gidiyor. Bir kısım plastik malzemenin ise geri dönüşümü mümkün değil. Bunların arasında bir kısım PVC ürünleri, polystyrene köpük, fenol-formaldehid polimerleri gibi malzemeler var. Bunların ayrıca toplanıp özel fırınlarda yakılarak imha edilmesi gerekiyor.

Market poşetlerinin ortalıkta dolaşan plastik ambalaj malzemesinin çok ufak bir bölümünü oluşturduğunu unutmayalım. Ayrıca bu poşetler çoğu kez iki veya üç sefer kullanılıyor. Sağlam olanları çöp atmak için, veya başka malzeme taşımak için de kullanılabiliyor. Bu da çevreye atılan poşet miktarını sınırlıyor. Bir de şunu bilemeyiz, poşetler ücretli olunca bunlara para verip almam diyerek yanında torbasını taşıyıp da gelen kaç kişi çıkacak acaba? Belki de sayıları az da olsa bir kısım insanlar kasa başında poşetleri bedava alacağım diye tutturup tartışma çıkaracak. Hesap etti, bir markete günde 1000 müşteri gelse poşet ücreti 250 lira eder. Bu da ayda 7500 lira olur ki üç personelin maaşını kurtarır. İnsan düşünmeden edemiyor, yoksa bu kanun market sahiplerine yardımcı olmak için mi çıkarıldı diye.

Benzer bir kafa karışıklığını Fethiye Belediyesinde hizmet için aday adaylığını soyunmuş kişilerde de görüyoruz. Onlara yol göstermek için öneride bulunan seçmenler de düşünmeden, duygusal öneriler ortaya atarak bu kafa karışıklığını iyiden iyiye arttırıyorlar.

Günümüzde Fethiye’nin en önemli sorunlarından biri merkezdeki trafik sıkışıklığı ve park yeri sorunu. Öneriler de genellikle trafik konusunda yapılıyor. Geçenlerde bir siyasetçi arkadaşım soruna çözüm olarak deniz taşımacılığını önermiş. İyi güzel de deniz taşımacılığını hangi iki nokta arasında yapacaksınız diye sormak gerekmiyor mu? Fethiye’de bu işin yapılabileceği tek güzergâh var, o da Çalış Plajı ile Fethiye Limanı arası. Bu arkadaş anlaşılan Çalış dolmuşuna hiç binmemiş. Bu araç eski Lisenin arkasından kalkar, Çarşı Caddesini izleyip, yoldaki müşterileri toplayarak Ovacık Köprüsüne kadar gelir. Oradan 22 metrelik yolu kullanarak Çalış’a varır. Çalış’a gidinceye kadar da yolcularının önemli bir bölümünü yolda indirmiş olur. Bu dolmuşu kaldıralım, bütün trafiği denize verelim. Ovacık köprüsünden Günlükbaşı-Çalış yönüne giden yolcuya ne cevap vereceğiz.

Bir başkası da Karagözlerden Yanıklar’a kadar raylı sistem öneriyor. Yanıklardan Günlükbaşına kadar kolay. Sonra Atatürk Caddesi, Karagözler, buralarda raylı sistemi denizi doldurup üzerinden mi geçireceksiniz, yoksa bu yolları diğer araç trafiğine kapatacak mısınız? Yakında birisi çıkıp da Fethiye şehir merkezini motorlu araçlardan arındıralım, herkes zorunlu olarak bisiklete binsin diye bir öneri getirirse hiç şaşmayalım.

Bütün bunları dinlerken en sağlıklı öneri hayatın içinden gelme bir vatandaş olan Yusuf Çaylı’dan geldi. Her ne kadar uygulanması mümkün görülmese de teşhis doğru. Çaylı’ya göre resmi daireler Fethiye’nin çeşitli semtlerine dağılmış durumda. Vatandaş bir oraya, bir buraya derken hem zaman kaybediyor, hem de trafik yoğunluğu oluşturuyor. Bu daireler tek bir yerde toplansa ortalık daha da sakinleşir, doğrudur. Fethiye ağzı gittikçe daralan bir huni gibi. Huninin en dar yeri de liman bölgesi. İşin kötüsü iş merkezleri, kaymakamlık, belediye, hepsi aynı bölgede. Burada coğrafyadan dolayı alternatif güzergah seçimi yapılamıyor. İki çare var, ya şehir merkezini başka yere taşıyacaksınız, ya da denizi doldurup üstünden yol geçireceksiniz.

Yönetime talip olanlar bir an önce romantik duygulardan kendilerini uzaklaştırmalı, çoğu bizleri yanıltmak için bilinçli olarak pazarlanan sözde çevre dostu projelere kuşku ile bakmalı, hepsinden önemlisi mutfaktan yetişmiş aşçıların sözüne kulak vermeli.

 

Yazarın Diğer Yazıları