Bilinçaltındaki Irkçılık

  • 854

Ak Parti Muğla İl Başkanı Kadem Mete önceki hafta bir açıklama yaparak Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’ün bayramda Muğla ve ilçelerinde oluşan kalabalığa bir önlem olarak bayram süresince otel rezervasyonu olmayan vatandaşların Muğla’ya girişlerinin engellenmesini düşündüğünü söyledi. Mete’ye göre Gürün bu görüşünü Muğla’da turizm ile ilgili yapılan bir toplantının basına kapalı bölümünde açıklamış.

Mete’nin bu açıklamasına CHP Muğla İl Yönetiminden hemen tepki geldi. Onlara göre basına kapalı bölümde yapıldığı iddia edilen bir konuşmanın tanığı olmadığı için kanıtlamak mümkün değilmiş. Ancak CHP yöneticileri sözlerinin devamında Gürün’ün önerilerini destekler bir tavıra girdiler. Bu da gösteriyor ki ne kadar yalanlanırsa yalanlansın Osman Bey ve CHP yönetimi Muğla’ya bayramda gelen yabancıların engellenmesi konusunda aynı görüşü paylaşıyorlar.

Bize göre Osman Abi bu konuda biraz baltayı taşa vurdu. Şöyle ki, özellikle uzun kurban bayramı tatillerinde büyük şehirlere Anadolu’dan gelmiş olan vatandaşlar köylerine gider, kurbanlarını orada keser ve akrabalarıyla birlikte bayramı geçirir. Öte yandan büyük şehirlerde oturup da Avrupa tarzı bir yaşam süren vatandaşlar uzun bayram tatilini güney illerine gidip denize girerek eğlenmek için bir fırsat olarak görürler. Bu kesimin de çoğunlukla CHP taraftarı olduğu düşünülürse Osman Gürün, kendi yandaşlarının yönettiği kente girmesini sınırlamak gibi ters bir duruma düşmüştür.

CHP’nin ırkçı eğilimlerini İttihat ve Terakki’den ve onun öncüsü olan Jön Türklerden aldığı bilinmektedir. Başta Fransızlar olmak üzere Batılı devletler 19. Yüzyılda Osmanlı’yı parçalayabilmek için içindeki bütün etnik unsurlara aşırı milliyetçilik cereyanları aşılayarak birbirlerine düşürmüşlerdir. Bundan nasibini alan CHP yönetimde bulunduğu tarihlerde bunun sayısız örneklerini göstermiştir. Bir zamanlar üstü başı kirli vatandaşların Ankara, Çankaya bölgesine girmelerinin yasaklanması, II.Dünya Savaşı sırasında gayrı Müslim vatandaşlara uygulanan Varlık Vergisi bu ırkçı yaklaşımın dışa vurumudur. Sosyal medyada yayınlanan eski İstanbul fotoğraflarına bakıp, iç geçirerek  “Ah, eskiden ne güzeldi. İnsanlar ne kadar kibardı. Şimdi yetmiş iki milleten insan doldu İstanbul’umuza, yaşanmaz hale geldi” demek de bu ayırımcı duyguların başka bir örneğidir.

Günümüzde de Suriyeli göçmenlere karşı bu parti yandaşlarının yürüttüğü nefret söylemi aynı ruh halinin devamıdır. Suriyeli diye bir millet olmadığını, güney sınırımızın her iki tarafında da Türk, Arap ve Kürtlerin yaşadığını, bunları birleştiren unsurun da İslam kardeşliği olduğunu tekrar etmemize rağmen ayırımcı siyasetlerini devam ettirmektedirler.

Kendilerini milliyetçi ve Müslüman olarak tanımlayanlar da bu bilinçaltı ırkçılık hastalığından nasibini almış durumdalar. Onlar da çevremizdeki her kötülüğün sorumlusu olarak Ermenileri ve Yahudileri görüyorlar. Birisi hoşlanmadıkları bir şey yaptı mı, veya onaylamadıkları bir siyasi tutum içine girdi mi hemen ona “Ermeni dölü”, “Yahudi piçi” gibi yaftalar takıyorlar. Hatta dün birisi “Ermeni Yahudisi” diye bir deyim kullanmış, çok güldüm.

Bu ruh halinin nedenini de anlamak kolay; İsrail Devletinin Filistinlilere yıllardır uyguladığı zulme tepki olarak tüm Yahudilere düşman kesiliyorlar, yine I. Dünya Savaşında Doğu bölgelerimizde bir kısım Ermeni çetelerin Müslüman ahaliye yaptığı katliama tepki olarak bütün Ermenileri düşman olarak görüyorlar.

Ancak bu ırkçı nefretleri bazen yakın tarihimizi doğru bir şekilde değerlendirmemizi engelleyecek boyutlara ulaşıyor. Örneğin Cumhuriyetin ilk yıllarını eleştirirken Cumhuriyetin kuruluşunda sorumlu mevkilerde görev almış devlet adamlarının aslında Yahudi veya Ermeni kökenli olduğunu, bu kişilerin Türk ve Müslüman kimliği verilerek yabancılar tarafından gizlice yurda sokulduğunu iddia ediyorlar. Hatta daha da ileri giderek 1930’lu yıllarda devletin bir milyona yakın Yahudi ve Ermeniyi gizlice yurda getirip vatandaş yaptığı gibi uçuk iddialara inanmamızı istiyorlar.

Şimdi Milli Eğitim Bakanlığımıza önemli bir görev düşüyor. Yıllardır okullarımızda uydurulan bir tarih okutuluyor, tarihimiz günün siyasilerinin çıkarlarına uygun olarak çarpıtılıyor. Öğretilen tarih yalancı tarih olunca başkaları da kendilerine göre bir yalancı tarih uydurup inanmamızı istiyorlar. Böylece yakın tarihimiz karanlıklar altında kalmaya devam ettiği gibi bunun sonuçları günümüze de yansıyor. Tarihimizi doğru öğrenirsek bilinçaltımızdaki ırkçılık mikrobunu da atacağımıza inanıyorum.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları