Beleş Yaşamak

  • 4403

Beleş yaşama alışkanlığı genellikle Akdeniz ülkeleri gibi ılıman iklim kuşağında yaşayan insan topluluklarına özgüdür. Bu toplumlar tarımsal verimlilik yüksek olduğundan rahatça karınlarını doyurmuşlar, ekmeklerini elde etmek için uzun uğraşlar vermemişlerdir. Bunun sonucunda da sanayi toplumunun çok çalışmayı gerektiren düzenine bir türlü uyum sağlayamamışlardır.
Bu toplumlara en güzel örnek komşumuz Yunanlılardır. Yunanistan ekonomisi resmen iflas etmiş durumda. Yunanlılar yıllardan beri AB’den gelen fonları hovardaca yiyip bitirmişler. Sonunda AB ve başındaki Almanya yeter deyip isyan etmişler. Para akımı kesilince de Yunanlılar aç kalmış. Bu durumda hükümet gerekli ekonomik önlemleri almak için çaba göstermiş ama nafile. Bir kere beleşe alışmış Yunanlılar “çalışmam da çalışmam” diye tutturmuşlar. “Devlet eskiden olduğu gibi bizi beslesin”. Yunanistan’da grevlerin biri bitiyor, diğeri başlıyor. Bu arada Yunan ekonomisi her geçen daha kötüye gidiyor. Kimsenin umurunda değil. Yakın bir gelecekte Yunanlı yetkililer Türkiye’ye başvurup “aman bizi himayenize alın” derlerse hiş şaşmayalım.
Yunanlıların küçük kardeşi Kıbrıslıların da onlardan geri kalır tarafı yok. Aslında Kıbrıslılar tek bir toplum. Ama bir kısmı Hıristiyan olmuş, biz onlara Rum diyoruz, bir kısmı da sözüm ona Müslüman, onlara da Türk ismini vermişiz. Aslında hepsi ortak bir kültür taşıyor, en belirgin yanları da beleşçilik.
Rumlar şimdilik idare ediyorlar. AB fonları, kaçakçılık, kumar filan derken oldukça iyi yaşıyorlar. Türk kesimi de şimdiye kadar Türkiye’den gönderilen paralarla idare ediyordu. Memur maaşlarını Türkiye veriyordu, hem de yılda on üç ay olarak.Bu memurların başta öğretmenler olarak bir de sendikaları vardı. İkide bir grev ve yürüyüş yapıyorlar, ara sıra da çalışıyorlardı. Yaptıkları akılda kalan başlıca eylem yazın camileri basıp Kuran kurslarını engellemek olmuştu.
Bu sendikacılar geçtiğimiz gün sokaklara döküldüler ve Türkiye Cumhuriyetini protesto ettiler. İşgalci Türkiye, paranı istemiyoruz gibi pankartlar taşıdılar. Bu protestonun arkasında yatan neden ise Kıbrıs Türk hükümetinin Türkiye’nin önerilerine kulak vererek adada yaşanan bu beleş hayata dur demek için bir kısım önlemler almasıydı. Grev yapmaktan öğrenci karnelerini hazırlamaya bile vakit bulamayan bu insanların çalışmaya başlamasını istemek yapılacak en büyük hataydı. Bu insanları kendi karanlık emelleri için kışkırtan uluslar arası güçleri hiç saymıyorum.
Gelelim Türkiye’ye. Biz de ne de olsa biraz Akdeniz ülkesiyiz. Biz de beleşi çok severiz. Birkaç gündür basında Merkez Bankası Emeklileri Vakıfı tarafından banka emeklilerine bağlanan astronomik miktardaki emekli aylıkları gündeme geldi. Vakıf diyeceksiniz, kazanır, kazandığını da üyelerine dağıtır. Ancak kazın ayağı öyle değil. Vakıf para ihtiyacını Merkez Bankasından karşılıyormuş. Şimdiye kadar bu vakıfa milyarlarca lira aktarılmış. Normal şartlarda bir emekliye otuz kırk liralık zam yapmak için kılı kırk yaran hükümet sonunda bu işin farkına varmış ve bu tatlı kazanca dur demiş. Ama hükümetin her yaptığı işe karşı çıkan Danıştay buna karşı çıkmış. Yanı Merkez Bankası emeklilerinin her ay yetmiş beş milyonun cebinden çalınan paralarla sefa sürmesine bir engel olmadığı kanısına varmış. Ne yapalım, zaman gelir o da doğruyu bulur.
Kıbrıslı sendikacı sokaklara dökülür de bizimkiler durur mu? Onlar da aylardır sokaklarda. Onların derdi de 4c maddesi. Efendim devlet işletmeleri özelleştirilirken bir kısım işçiler açıkta kalıyor, bir kısmı devlet işçiliğinden ayrılmak istemiyor. Zira bu işletmelerde büyük bir kadro şişkinliği mevcut. Yani bir kısım insan çalışmadan yetmiş beş milyonun cebinden her ay tırtıklıyor. Yasalarımıza göre bir işletme kapatıldığında işveren o işçilere birikmiş tazminatını verip işten çıkarır. Bu tazminat da işçilerin yeni bir iş bulana kadar geçinmelerini sağlar. Ancak özelleştirmeler sonucu birçok işçi işsiz kalınca sendikalar hükümetten rica etmişler, bu insanlar iş buluncaya kadar bunlara belirli bir maaş verip idare et diye. Hükümet de geçici bir yasa çıkarmış ve böylece 4c maddesi oluşmuş. Ama bu işçiler iş arayacakları yerde hükümetin verdiği parayla yan gelip yatmaya devam etmişler. Hükümet yeter artık diyince de sokağa dökülmüşler. İşte “Tekel İşçilerinin Şanlı Direnişi” dedikleri şey budur.
Şimdi bu sendikacılar hep bir olmuşlar hükümet gitsin diye bağırıyorlar.
Önümüzde seçimler var. Bu insanlar karşımıza çıkacak “işçi hakları” diye bar bar bağırıp sağı solu rahatsız edecekler. Ben buna “beleşçi hakları” diye isim veriyorum. Ne de olsa biraz Akdenizliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları