Balkanları Unutmayalım

  • 504

Balkanlar deyince aklımıza Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Eski Yugoslavya ve Arnavutluk gelir. Bu ülkeler halkları dört yüzyıl boyunca Osmanlı idaresi altında barış ve huzur içinde yaşamıştır. Batı güçlenip emperyalist kollarını dünyanın dört bir köşesine uzatmaya başladıktan sonra, özellikle on dokuzuncu yüzyılın başından itibaren Balkanları da karıştırmaya başlamıştır. Batılılar Balkanlarda yaşayan çeşitli ulusları önce Osmanlı’ya karşı kışkırtmış, bu arada bu ulusların arasında belki de bin yıllık geçmişe dayanan düşmanlıkları kızıştırarak bu ulusları birbirine düşürmüştür. Birinci Dünya Savaşı son bulup Osmanlı yıkıldığında bu ulusların her biri yukarıda adı geçen bağımsız devletleri kurmuşlardır. 1991 yılı Balkanlar için dönüm noktası olmuştur diyebiliriz. Bu tarihte Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla Varşova Paktı çökmüş, Batı ve onun silahlı gücü NATO dünyamızın tek hâkimi haline gelmiştir. Kendini durduracak önünde hiçbir güç kalmayınca geleneksel parçala, böl yöntemlerini uygulamak için kanlı ellerini Türkiye ve Balkanlara uzatmıştır. Türkiye’de önceleri sıradan bir terör örgütü olan PKK’yi güçlendirmek için binbir türlü kışkırtma yapmış, sorunu çözmek için gayret sarf eden dönemin Jandarma Genel Komutanı ve mesai arkadaşlarını çeşitli suikastlerle ortadan kaldırmış ve sonunda PKK örgütü devlete kafa tutar hale gelmiştir. Bu da kafi gelmemiş olacak ki bir laik-muhafazakar , Alevi-Sünni çatışmasının tohumlarını ekmek için Sivas ve Başbağlar katliamlarının tertipçisi olmuştur. Daha sonra 28 Şubat 1997 muhtırasıyla Müslüman milletimizin hareket özgürlüğünü kısıtlama girişiminde bulunmuştur. Çok şükür ki Batı bütün gayretlerine rağmen milletimizi bölüp bir iç savaş çıkarmayı başaramamıştır. Ancak Balkan ülkelerinden Yugoslavya Türkiye kadar şanslı olmamıştır. Önce Sırplara karşı Hırvatları kışkırtmış ve bir Sırp-Hırvat çatışması yaşanmıştır. Bu arada Almanların bir gece gerçekleştirdikleri gizli bir operasyonla Slovenya Yugoslavya’dan koparılmıştır. Sırp Hırvat çatışması ise her iki tarafın yenişememesi üzerine son bulmuş, böylece Hırvatistan devleti kurulmuştur. Yugoslavya’da en kanlı olaylar ise Bosna-Hersek’te cereyan etmiştir. Bu federe devleti oluşturan Sırplar, Hırvatlar ve Müslüman Boşnaklar karşılıklı savaşa tutuşmuş ve bu savaş 1992’den 1995’e kadar sürmüştür. Bu arada Sırplar tarafından kuşatılan başkent Saray Bosna teslim olmamış fakat Srebrenitsa şehrinde Birleşmiş Milletler Barış Gücünün Hollandalı askerleri güvencesindeki 5000 Müslüman Boşnak Sırplar tarafından katledilmiştir. 1995’e gelindiğinde tarafların savaşacak gücü kalmamış ve Batı’nın dayatmasıyla üç taraf aralarında bir anlaşma yaparak Bosna Hersek Cumhuriyetini kurmuşlardır. Cumhuriyet kurulmasına kurulmuştur ama Batılılar tarafından hazırlanıp kabul ettirilen yeni anayasaları devletin çalışmasını engelleyecek bir dizi madde ile donatılmıştır. Yugoslavya’nın son kalan iki bölgesi Kosova ve Makedonya ise bir Sırp-Arnavut gerginliği iç savaşa dönüştürülerek ülkeden koparılmıştır. Önce Makedonya bağımsızlığını ilan etmiş, ancak bu bağımsızlık ilanı ülkenin kendi içinde bir iç savaşın bir düre daha sürmesini engelleyememiştir. Son kalan Kosova’yı da kaptırmak istemeye Sırbistan Arnavutlara uzun süre direnmişse de sonunda Kosova da bağımsızlığını elde etmiştir. Buna Sırbistan’dan kavgasız ayrılan Karadağ da eklenirse bir Yugoslavya’dan yedi adet devletçik çıkarma başarısını göstermiştir Batılılar. Balkanların Türkiye için önemi nedir? Başta Yunanistan olmak üzere hemen bütün Balkan ülkelerinde Türk azınlıklar vardır. Bunun yanı sıra Bosna Hersek’te yaklaşık 2 milyon Müslüman Boşnak nüfus, Kosova’da yaklaşık aynı sayıda Müslüman Arnavut nüfus, Makedonya’da ise bir milyon civarında Arvavut ve Çingene Müslüman nüfus bulunmaktadır. Bunlara diğer Balkan ülkelerinde yaşayan Türkler ve Müslümanlar da eklenince yaklaşık 10 milyonluk bir kitle gözlerini Türkiye’ye çevirmiş durumdadır. Türkiye olarak nasıl ki Suriye’deki, Irak’taki ve dünyanın başka yerlerindeki insanlara karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyorsak Balkan Türkleri ve Müslümanlarına karşı olan sorumluluklarımızı da unutmamalıyız. Hatırlatmakta yarar var; henüz devletleşme aşamasını bile tamamlayamamış Bosna Hersek bugün AB’ye kabul edilmiş durumdadır. Yine Kosova’da çeşitli siyasi partiler bir araya gelip doğru dürüst bir hükümet kuramamaktadır. Bosna’nın alel acele AB’ye kabul edilmesinin arkasında yatan neden Türkiye ile olan bağlarını koparmaktan başka bir anlam taşımaz. Yine henüz siyaseti oturmamış Kosova’nın ise kendi içinde tartışmalı olması Batılılar için ehvendir. İşte bütün bu nedenlerden dolayı Balkanlara olan ilgimizi kaybetmemeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları