Ah! Eski İstanbul, Ah!

  • 481

Bir zamanlar Göztepe İstanbul’un Anadolu yakasındaki en güzel semtlerinden biriydi. Osmanlı zamanından kalma bahçeler içinde her biri bir sanat eseri ahşap konaklar, bunların arasında da yine bir iki katlı kâgir binalar vardı. Bahçelerin olmazsa olmazı mor salkımlar, manolyalar ve mor zambaklar ve buz gibi suyu olan kuyulardı. Geniş bahçelerde bahar gelince bembeyaz papatyalar, onlar solunca gelincikler açardı. Ulaşım tramvayla yapılırdı. İlk zamanlar kapıları ortadan el ile açılan tek vagonlu sarı tramvaylar vardı. Sonra bunlar kaldırıldı. Yerlerine öndeki kırmızı renkli çekici vagon birinci mevki, arkadaki yeşil vagon ise ikinci mevki olan değişik tramvaylar kondu. 1960’lara gelince her şey birden değişmeye başladı. Eski ahşap konaklar birer birer yanıp kül oldu. Yerlerine üç veya dört katlı apartmanlar yapıldı. Yanmayanlar ise yıkılarak aynı kaderi paylaştı. Tramvaylar kaldırıldı, yerini gürültülü otobüsler aldı. Yavaş yavaş zenginleşen ahali özel otomobil sahibi olmaya başlayınca yollar iyice kalabalıklaştı. 70’lerde ve 80’lerde inşaat hareketliliği iyice arttı. Boş kalan arsalar parsellenerek sekiz, on katlı apartmanlarla dolduruldu. Trafik bu nüfus yükünü çekemeyince yeni yollar açılma zorunluluğu doğdu. Eskiden sandallarla denize girilen kıyı şeridi doldurularak üstüne cadde açıldı. Artık yeter, burası daha fazla yük kaldırmaz derken kentsel dönüşüm diye bir şey icat edildi. Amacı gecekondu bölgelerindeki çarpık yapılaşmayı ortadan kaldırmak, sağlam, sağlıklı konutlar üretmek olan bu sistem Göztepe semtinde yeni yıkımlara yol açtı. Otuz, kırk önce yapılmış apartmanlar yıkılarak yerlerine onbeş, yirmi katlı gökdelenler dikilmeye başlandı. Hele bunlardan bir üçüz var, tam kırk dörder katlı. Bunlara rezidans diyorlar. Sonradan görme zenginler belki de Allah’a daha yakın olacaklarını sandıklarından bunlarda oturmayı tercih ediyorlar. Belki de sabah pencereyi açınca önümüzden bir uçak geçer mi diye düşünüyorlardır. Şimdi eski İstanbullular feryat ediyor. Güzel semtlerimiz rant kurbanı oldu diyorlar. Bunun için de yöneticileri suçluyorlar. Bu da olmazsa inşaat sektörüne ver yansın ediyorlar. Biz de diyoruz ki bu işler bir arz talep meselesidir. Hiçbir yönetici iki katlı konutunuzu yıkıp da yerine çok katlı bina yapmanız için size baskı yapmaz. Yine hiçbir inşaatçı elinizdeki arsayı zorla alıp üzerine bina kondurmaz. Demek ki insanlarımız bu çok katlı binalarda oturmayı seviyorlar. Bu binalara talep olduğu için de mülk sahipleri yerlerini satıp çok katlı binaya dönüştürüyorlar. Bana bedava verseler almam, o da ayrı bir konu. Gelelim Ölüdeniz’e. Hisarönü’nde bazı yapılara kaçak eklentiler yapılıyormuş. Vatandaş bana gelip belediyeyi şikayet ediyor bu yapılara göz yumuyor diye. Ben bu konuda hiçbir zaman yöneticileri suçlamam, çünkü sorunun kaynağı yine mülk sahipleridir. İnsanlar konutlarına bir kat daha fazla çıkarlar, otellerinin alanını biraz daha genişletirlerse daha fazla para kazanacakları inancındalar. Bu bir yere kadar doğru olabilir, ancak sınır aşılınca kısır döngü ortaya çıkar. Geçende Çin’in Şangay şehrinin plajları ile ilgili bir görüntü izledim. Şangay yaklaşık on milyon nüfuslu bir şehir. Hemen kıyısı da plaj. Çinliler iş yerlerinden, evlerinden çıkıyor, denize koşuyor. Bir anda belki birkaç milyon insan üç beş kilometrelik bir kıyı şeridini dolduruyor. Denizin mavisini görmek imkânı yok, üstü bir et yığını. Kumsalda ise insanlar neredeyse kucak kucağa güneşleniyorlar. Şimdi soralım; siz hiç Şangay plajlarında tatil yapmaya giden bir turist gördünüz mü? Olamaz, çünkü oraya ancak başka yere gitme imkanı bulamayan Çinliler gider. Ölüdeniz’in planlamasında belirli bir yatak sayısı sınırlaması getirilmiştir. Bunun üstünde yatak ekleyemezsiniz. Öte yandan isterseniz çevredeki her boş alanı otellerle doldurup yatak sayısını üç katına, beş katına çıkarırsınız. O zaman ÖlüdenizÖlüdeniz olmaktan çıkar ve küçük Şangay olur. Turist çekip para kazanacağım derken elinizdeki turistten de olursunuz. Önümüzde yerel seçimler var. Her seçim öncesi yöneticiler üzerinde imar konusunda büyük baskılar oluşur. Bazı yöneticiler seçimi kaybedeceğiz korkusuyla bu baskılara boyun eğer ve yapılan kaçak eklentileri görmezden gelir. Bazılarına ise paranın kokusu hoş gelir. “Ben bir şey görmemiş olayım, sen çıkarken şu çöp kutusunun yanına bırakıver hediyemi, gerisini ben hallederim” derler. Aslında iş vatandaşta bitiyor. İstanbul, Göztepe’de adına rezidans denilen o ucubelerde oturabilmek için insanlar kuyruğa giriyor. AmaÖlüdeniz’i küçük Şangay yaparsanız sonuçlarına da katlanırsınız. Bizden söylemesi.

Yazarın Diğer Yazıları